Erdoğan’dan Araplara şeytanlık dersi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan ziyareti sırasında Riyad Ticaret ve Sanayi Odası üyeleriyle toplantısında “Elbette Irak’ın sorunu benim sorunumdur. Az önce de ifade ettik, Gürcistan'ın sorunlarıyla biz ilgilendik. Ama ben Filistin’in sorunuyla da ilgilenmek durumundayım, aynı şekilde. Bundan daha tabii ne olabilir, yani biz Filistinle Gazze ile ilgilenirken Müslüman olduğumuz için değil insan olduğumuz için ilgileniyoruz, insani görevimiz de bu, olaya böyle bakacağız. Adaletin, vicdanın, insanlığın gereği bu değil midir?” diyerek yeni bir açılım daha geliştirmiş. Erdoğan ayrıca “Bakınız şu anda Haiti'de çok büyük bir trajedi yaşanıyor. Haiti'nin yüzde 95'i Hıristiyan, şimdi biz oraya elimizi uzatmayacak mıyız? Acil kurtarma ekiplerimizi göndermeyecek miyiz?” de demiş.

Konuşmanın Filistin’le ilgili kısmını tekrar inceleyelim: Ey Araplar, siz zaten bir türlü gereklerini yerine getiremediğiniz geleneksel Arap-Müslüman dayanışması paradigmasını boş verin. Bu meseleye “çağdaş” bir insan hakları-insanlık görevleri sorunu olarak bakalım, tıpkı Batılıların yaptığı gibi yani. Böylece zaten pratik olarak bir şey yapmaya gerek de kalmaz. “Uluslararası kamuoyu”nun uyumlu ve sorumsuz bir bileşeni olur keyfinize bakarsınız.

Evet, Türkiye dış politikada “öğretiyor”. Köprü, arabulucu, adına her ne denirse densin. Başbakan Erdoğan, Ortadoğu’nun örümcek kafalı liderlerine şeytanlık öğretiyor örnek oluyor. Bunları yaparken arada afra-tafra yapmayı ya da yerine göre, gözyaşı dökmeyi ihmal etmiyor.

Geçen haftalarda, Erdoğan’ın hiperaktif (pardon, proaktif miydi yoksa) diplomasisi, önemli dönüşüm hamlelerine imza attı. Lübnan, Suriye, (arada Rusya parantezi) Ürdün ile vize uygulamalarını kaldırma, bir dizi piyasacı anlaşma… Eh tüm bunların arasında da Türkiye-İsrail krizi ilaç gibi geldi tabii.

Kurtlar Vadisi’nin rolü ayrı bir tartışma konusu da son krizde yaşanan “gariplikler” gerçekten Cem Yılmaz filmlerini aratır düzeydeydi. Koltuk yüksekliği ve bunun üzerine yürütülen tartışmalar, özür çığlıkları, özür dilemeler... Bir de üstüne diplomatik ziyaret, hem de savunma bakanının. Konuyla ilgili bir araba tartışma, yorum, uca çekilen değerlendirmeler. Herkes rolünü oynuyor.

Tabii, arada kaynayan gerçek komiklikler de var. Savunma Bakanı Vecdi Gönül, meslektaşı Ehud Barak’ı kabulü sırasında İngilizce yaptığı konuşmasında, aslında “Türkilizce” olarak “Çıkarlarımız bizi zorladığı sürece stratejik müttefikiz” demiş. Aslında bir tür “artistlik” yapmış. Ama, Associated Press (AP) gibi büyük ajanslar için bile bu tam anlaşılamamış. AP Türk bakanın tam anlaşılamayan sözleri nedeniyle bakanlığa başvurduklarını ama bir netlik sağlayamadıklarını yazıyor. Kim bilir, belki bakanlık da netlik sağlamak istememiştir.

Şu sıralar herkes kendi artistlerinin makyajını temizliyor. Yeni bir krize kadar…

Bizeyse, Türkiye-İsrail arasındaki sıkı bağları tekrar hatırlatmak kalıyor. Ha, “Çıkarlarımız bizi zorladığı sürece stratejik müttefikiz” ya… Kim bilir belki bir gün o çıkarlar (bunu “ABD emperyalizminin çıkarları olarak okuyoruz tabii) İsrail’le Türkiye’yi savaşın eşiğine de getirir. Çok mu uçuk oldu? Biz gene bugünkü verilere dönelim:

1996’da “stratejik ortaklık” anlaşması imzalandı. Bunun politik ve diplomatik anlamları bir yana, teknolojik ortaklık ve askeri bağımlılık ayakları çok kritik. İsrail şirketleri 100 kadar Türk F-4 ve F-5 savaş jetini modernize etmeyi içeren 700 milyon dolarlık ihaleyi aldılar. Türkiye’ye füze ve elektronik donanım sattılar.

2002’de İsrail askeri sanayi, 170 M60 tankını geliştirmek üzere 668 milyon dolarlık bir ihaleyi üstlendi.

Halen devam eden bir başka anlaşma 10 tane insansız uçak ve gözetleme teçhizatının üretimini içeren 183 milyon dolarlık anlaşma. 2005’te başlayan bu proje gecikmiş durumda ve Türk yetkililer uçakları denemek üzere İsrail’de bulunuyordu.

Başka anlaşmaların sessizce tamamlandığı söyleniyor. Kimi savunma uzmanları yalnızca 2007’de iki ülke arasındaki 2,6 milyar dolarlık ticaretin yüzde 69’unu askeri teçhizatın oluşturduğunu söylüyor.

İsrail’in Türkiye’yi askeri eğitim sahası olarak kullanması, Akdeniz’de yapılan ortak deniz tatbikatları gibi olgularsa daha başka açıklamaya gerek bırakmayacak yaygınlıkta biliniyor.

Türkiye’nin İran ve Irak hava sahalarını gözlemesi için İsrail’e kendi radarlarını kullanma olanağı sağlayacağından bahsediliyor. Yine yapılan anlaşmalar arasında askeri öğrenci değiş-tokuşu, kimyasal silah koruması üzerine uzmanlık gibi başlıkların yer aldığı söyleniyor.

Bunlar bilinebilir olanlar. Dahası var, kesin…