Aşı gerekiyor! (Bu bir domuz gribi yazısı değildir)

Aşı gerekiyor. Virüs mutasyona uğramış mı, uğramamış mı bilmiyorum, ama her durumda yine ve yeniden aşı gerekiyor. Domuz gribi bu yazı için yalnızca bir metafor olabilir. Aslında pek de iyi olur.

***

Konumuz Jakobenizm. Kısa hatırlatmalarla yetineceğim. Uzun, derin, sofistike ve dahi spekülatif tartışmalar için okuma notları çıkartılabilir. İlgili kurul ve komisyonlar bunu hızla halledebilir. Ben kısa hatırlatmalarla yetineceğim.

Fransız Devrimi sürecinde, aslında burjuvaziye ait olan ama hızla yüz çevirdiği ilerleme programını giyotine gidene dek savunan siyasetçiler Jakobenler. Jakobenizm, bu özel tarihsel kesitte çok kısa bir süreliğine sahip çıkılan eşitlik-özgürlük-kardeşlik taleplerinin “mezar kazıcı” gücü nedeniyle burjuva sınıfı için sonrasında hep kabus oldu. Tam da bu yüzden, bundan sonraki tarihlerde ortaya çıkan burjuva devrimcisi kadroların “jakobenizmi”, halk düşmanlığına mahkum oldu. Fransız Devrimi’nin temel sloganlarının tarihsel yükü, jakobenizmi proleter devrimcilere miras etti.

Misyonuna bağlılıklarının ve dönüştürme tutkularının altını çizerek bu mirası sahiplendik.

Ekim Devrimi sürecinde, Lenin’i, leninizmi besleyen dinamiklerde Jakobenizmin yadsınmaz rolüne dikkat çektik. Lenin’in ağabeyinin de dahil olduğu Rus devrimci demokrasisinin, leninizmin ortaya çıkışındaki katkısını bu çerçevede önemsedik. Narodniklerin, halkçı gelenekleriyle ustaca harmanladıkları jakobenizmi, marksizme bir büyük katkının gerçekleştirilebilir olmasının yolunu açtı.

Lenin 1917 Temmuz’unda yazdığı makalesinde, Jakobenizm konusunda kısa ama net bir çerçeve ortaya çıkartıyordu. Bolşeviklerin Sovyetlerde “bütün iktidarı” ele geçirdiklerinde aslında azınlıkta olduklarını kavrayarak, bu eksiklerini “Jöntürkler ya da Jakobenlerin” yöntemlerine başvurarak çözeceklerini savunan eleştiriler karşısında, bir adım geri atmadan Jakobenizmi sahipleniyordu. Sonrasındaki Sovyet deneyiminin sahip çıktığımız “mantığı” budur. Jakobenizm insanlığın kurtuluşu ütopyasına, kimi zaman “insanlığa” rağmen sahip çıkma siyasetidir. Evet, çok sık saldırı silahı yapılır: Halka rağmen, halk için siyasetidir. Ütopyamız kimi zaman, belki çoğu zaman halka “rağmen”dir.

Sonrasında “reel sosyalizme” dönük bir dizi saldırının temelini oluşturan da aslında Jakobenizm eleştirisidir. Ve aslında, “bizim taraftan” gelen bu eleştirilerin temel hatası bu noktada düğümlenir.

Türkiye’ye gelelim. Cumhuriyetin burjuva devrimcilerinin ve seleflerinin bizim anladığımız anlamdaki Jakobenizmi tartışmalıdır. Ne alakası var, demiyorum. Bu tartışma bu yazının kapsamını aşar, diyorum.

Ama bugün geldiğimiz noktada, Yeni Osmanlı düzeninin Cumhuriyetin kurucu felsefesini karşıya alırken “tepeden inmecilik” ve Jakobenizmle suçlaması burjuva cumhuriyetin geriye kalan son “ileri” kırıntılarını da karşıya alma süreciyle yakından ilişkilidir. Kemalist devrimciliğin –varsa- Jakobenizmi, halk düşmanlığıyla malul oldu ve evet bu haliyle “tepeden inmeci” nitelemesi yerinde olacaktır. Ancak, burjuva cumhuriyetin zamanla içeriğini boşalttığı aydınlanma ve bağımsızlık kavramları bugün aynı suçlamalarla bu ülke siyasetinden tasfiye edilmek istendiğinde “tepeden ya da neredense” bu tartışmada biz de varız demektir.

Suçlamaları tersine çevirerek, çünkü biz halkçıyız. Ama bir o kadar aydınlanmacı ve bir o kadar bağımsızlıkçı.

Burada bir sol parantezimiz var. Aşı parantezi.

Türkiye’de devrimci demokrasinin kendisini bulduğu dönem, talihsiz bir tarihsellikte yaşandı. Ağır biçimde “tepeden inme” iki darbe arasında, yoğun bir halkçı vurguyla. 70-80 arası dönemde genel olarak bu geleneğin Jakoben pratiklerle halkçılığını icra ettiğine şüphe yok, ama ideolojik dokusunda “tepeden inmecilik” alerjisi yerleşikti. (İki kutuplu dünyada, sol hareketlerin ideolojik dokusunda yukarıda bahsedilen Sovyet kaynaklı “eleştiri”nin payını da ihmal etmemek gerek şüphesiz)…

Sonrasında bu ideolojik rahatsızlık, demokrasi, insan hakları, küreselleşme, hatta obamizm (ihmal ettiğim başka çakışmalar da vardır) hattında yeniden üretildi. Bu kanaldan bir başka “sol” daha akıyordu: Yeni, yepyeni, liberter ve liberal… Kaynakları (/toplumsal dinamikleri) ve gelenekleri farklı olsa da bugün bu buluşma nihai biçimine ulaştı. AKP zemininde!

Kürt dinamiği için ayrı bir paragraf yetmez. Şimdilik bunu yukarıdaki referanslarla sınırlamakla yetinelim. Ve anti-Jakobenizm salgınının yurt sathına yayıldığını not edelim.

Türkiye’de domuz gribi tartışmalarını da bu yaklaşımla değerlendirmek mümkün. (Metafor dedim, aman fazla düşünmeyin, çünkü ikisini birbirine karıştıracağım ve çağrışımları serbest bırakacağım).

Bir salgınla karşı karşıyayız. Anti-Jakobenizm söz konusu olduğunda mutasyon çoktan gerçekleşti. Ya evden çıkılmayacak, ya aşı olunacak. Bağışıklık kazanmışlara kazanım gözüyle bakılacak.