1 Mayıs 2009

"Biz zor kullanma meraklısı değiliz", demiş İstanbul Valisi Muammer Güler. "Polise saldırılmadığı müddetçe zor kullanmanın söz konusu olmayacağını" yinelemiş. Biz de 1 Mayıs günleri binlerce kişi, işi gücü bırakıp "polise saldırmaya" gideriz zaten. Severiz polise saldırmayı. Sonra da "kabus görüntüler" ortaya çıkar. Bundan da özellikle hoşlanırız.

Özellikle "1 Mayıs" denince, günlerce Taksim'e nasıl "zorla" çıkacağımızın hesabını yapar, polisle savaş taktikleri üzerine çalışırız. Komünistliği de bir macera olarak yaşamayı severiz zaten. Marjinal bir kültür, bir çeşit adrenalin sporu, illa ki sıradan olmama hali...

Öyle değil...

Komünistliği, devrimciliği, solculuğu her zamankinden daha çok "müdahale etme" isteğiyle tarif edebiliriz. Bu ülkede yaşanan adaletsizliklere, akıldışılıklara, insanlık dışılıklara müdahale etme isteğiyle, bu gidişe bir dur deme "tutkusuyla"... Bir de en önemlisi tabii, aklımızı koruyarak. "Anlayarak dönüştürme, dönüştürerek anlama" diyalektiğinin ötesinde bir şey olarak söylüyorum akıl koruma bahsini. Önemli, çok önemli.

1 Mayıs neydi? İşçi sınıfının "birlik, mücadele ve dayanışma" günüydü. "Birlik, mücadele, dayanışma" içeriğine uygun bir kutlama nasıl olmalı? "Tek ve devrimci bir Mayıs" sloganı bunun özetidir. Bunlar genel notlar. Bir de karşımızda özel bir ülke tablosu var: Krizli, felaketli, terörize, işsiz, aşsız, adaletsiz, akıl ve insanlık dışı...

Tablonun bu parçaları "doğal" haliyle biraraya gelse, herhalde milyonların tek bir alanda buluştuğu çok görkemli 1 Mayıs kutlamalarından söz ediyor olurduk. Ama bu doğallığın burjuva sınıf egemenliği için kabul edilir bir tarafı olamaz. Bugüne dek işlevli bulunmuş olan mekanizmalar devreye sokulur: Çarpıtma, sulandırma, terörize etme. Her 1 Mayıs'ta farklı biçimlerde, dünyanın farklı coğrafyalarında bunlar olur.

Bu yıl da olup biten benzer şeyler:

Hükümet geçen yıl ne yaptı? 1 Mayıs'ı "emek ve dayanışma günü" ilan etti. "Birlik ve mücadele"nin, işçi sınıfının tasfiyesi manidar elbette. Aslında mesaj açık: "Tek ve devrimci olmasın da"... Sulandırma demiştik. Bu yıla geldiğimizde "tatil ilanı" gerçekleşti. Yalnız Türkiye'de sulandırma mekanizmalarının bir yere kadar iş göreceğinin altını çizmek lazım. Bizim işçi sınıfımızın kazanım hanesi daha çok su kaldırır çünkü. Hele bir de altını kalın kalın çizersek.

Çarpıtma mekanizmalarını uzun ve "eğlenceli" konular olarak bu yazının dışında tutalım. Sadece kendisine sıfat yakıştırmakta zorlandığım İstanbul Valisi Güler'in (ve elbette Müdür Cerrah'ın) esasen bu konudaki yetenekleri sayesinde koltuğunu korumakta olduğuna kesinlikle inandığımı yazmalıyım.*

Terörize etme konusuna gelince zaten yeterince açık olmalı. Her 1 Mayıs haftasına belli operasyonlarla girilir, saldırı ve saldırı potansiyelleri sürekli gündemdedir ve mutlaka 1 Mayıs alanında da bir şeylerin olması beklenmektedir. 1977'de yapılan katliam, yıllarca bu işlere hizmet etsin diyeydi, aynı zamanda. Terörize etme, anlık bir mekanizma değil ki. "Taksim'de her an bir şeyler olabilir!"

***

Bu yıl değişik olan ise, geçen yıl 1 Mayıs'tan önceki haftayı sürekli demeç vererek geçirmiş, cengaverce sınıf misyonerliği yapmış olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sahne almamasıdır. 1 Mayıs'ın tatil ilan edilmesi halinde ülke ekonomisine 2 katrilyona malolacağı hesapları yapan, "buldunuz emek ve dayanışma gününü, daha ne istiyorsunuz" yollu konuştukça coşup "ayakların başları yönettiği bir yerde kıyamet kopar" diyerek kendisini de şaşırtabilecek cesarette bir çıkış yapan Başbakan, bu yıl 1 Mayıs meselesine hiç ilgi göstermemiş çarpıtma, sulandırma ya da terörize etme faaliyetlerindeki katkısını esirgemiştir.

Bu da bir kazanım olarak görülebilir.

***

Kazanımlarımızın altını çizeceğiz, bu ülkenin bu gidişatına müdahale edeceğiz. 1 Mayıs'ta bunu her zamankinden daha örgütlü ve başı dik biçimde yapacağız. 1 Mayıs tatil ilan edildi, Tayyip Erdoğan artık konuşmuyor, Muammer Güler yalnızca bir çarpıtma uzmanı... On binlerle Taksim'de olacağız.

*MUAMMER GÜLER NOTLARI:

Polise saldırılmadığı müddetçe zor kullanmanın söz konusu olmayacağını yineleyen Güler, o günün, İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olduğu unutulmadan ve duyarlılık içerisinde kutlanmasını istedi.

(...)

Güler "Provokasyona müsait görünen konular var. Onların da bazıları tarafından bir fırsat olarak kullanılmasına da mani olunması gerekiyor. Elbette alınan istihbari bilgiler ışığında daha önce yapılan operasyonlar, ele geçirilen malzemeler, önlenen eylemler var. 1 Mayıs gibi kritik bir günde provokasyona müsait olarak bazı kuruluşlar tarafından değerlendirilmemesi ve onlara fırsat verilmemesi, bizim amaçlarımızdan biridir'' şeklinde konuştu.

(...)

"Polisimizin, kamu görevlilerinin de çalışan olduğunu unutmayalım. Emek ve Dayanışma Günü bizim de günümüzdür. İşçilerimizle karşı karşıya gelmeyelim. Eğer karşı karşıya gelinecekse, illegal örgütler yasa dışı bir eyleme başvuracaksa, onlarla polis karşı karşıya gelsin. Onlar da işçilerin arkasında onlardan güç almasınlar. İşçi kuruluşlarımız da onları güçlendirici bir davranışta bulunmasınlar. Bu kabus günlerini yaşamayalım. Bunu kendilerinden rica ediyorum. Onlardan da anlayış bekliyorum. Sendikalarımıza da konfederasyonlarımıza da teşekkür ediyorum."