Küba: Sosyalist Devrimin 48 Yılı ERNESTO GOMEZ ABASCAL

Şu günlerde SOSYALİST DEVRİMİN 48. yılına girmekteyiz. Halk ayaklanmasıyla geçen yılların ardından, 1 Ocak 1959'da hakimiyetin ele alınmasıyla, sosyal adalet ve ulusal bağımsızlığın üstün tutulduğu yeni bir toplumun tesis edilmesi için uzun ve zorlu bir yürüyüş başladı, bu yol Küba halkı için çok da kolay olmadı.

19. yüzyılın başlarından itibaren, Amerika Birleşik Devletleri'nin siyasi yetkilileri, başkanlar, dışişleri bakanları ve parlamenterler de dahil, Küba'nın bu ülkenin bir parçası olması gerektiğine dair kararlılıklarını duyurmuşlardır. Onlar için başka bir son mümkün değildi ve kıyılarına sadece 150 kilometre uzaklıktaki, biz Kübalıların yaşamakta olduğu takımadanın, doğal zenginliklerini ve coğrafi stratejik konumunu ele geçirerek, başka bir alternatif düşünmeksizin Kuzey Amerika Birliği'nin bir eyaleti olarak ilhak edilmesi fikrinin benimsendiği "olgun meyve" veya "kaçınılmaz kader" gibi teoriler geliştirdiler.

Bu amaç uğruna ellerinden gelen her şeyi yaptılar ve 1898 yılında, tam Kübalı yurtseverler İspanyol sömürgeciliğini yıktıkları sırada, Adayı işgal etmek ve böylece de gerçek ulusal bağımsızlığımıza ulaşmamızı engellemek amacıyla askeri bir müdahalede bulundular. Bu askeri işgalle de Küba'yı bir yarı sömürge ülke yapmak üzere gerekli tüm önlemleri aldılar, ülkenin en önemli zenginliklerini sahiplendiler, yolsuz siyasi bir sınıfın oluşumunu desteklediler ve bu süper vizyonlarıyla da kendi çıkarlarını korumak amacıyla silahlı ve önleyici kurumlar oluşturdular.

Bu yaşanılanlara ve aktarılan teorilere göre, aslında Küba sosyalist bir devrimin yapılabilme ihtimalinin en düşük olduğu bir ülke olmalıydı.

Ama yanılıyorlardı, Jose Marti'nin bağımsızlıkçı ve anti emperyalist derin fikirlerini kuşanmış Küba halkı, kahramanca mücadeleyle geçen uzun yıllar boyunca, bu ters koşulların üstesinden gelmek için gerekli gücü toplayabilmiş ve Fidel Castro'nun öncülüğünde, Washington'un himayesiyle tesis edilen yolsuz ve cezai rejimin yıkılmasını, son saldırıda, sağlayabilmiştir.

Ama sürekli olarak bu kadar güçlü bir komşuyla karşı karşıya kalınarak yeni ve -kaçınılmaz olarak- sosyalist bir toplum tesis etmek halkımızın ölçülemez çabalarını ve özverilerini, aynı zamanda da halkın bütünlüğünün savunulmasında şahsi özverisi, örneği ve hareketlerinin özünü oluşturan eşsiz öncü bir yöneticinin bilgeliğini ve cesaretini gerektirmiştir. Daha adil bir sosyal sistem yaratmanın kahramanlık gerektiren yolunda -hakkını vermemiz gereken- o zamanlar Sovyetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerin başı çektiği uluslararası dayanışma da çok önemli bir rol oynamıştır.

48 yıl sonra, paralı asker işgalleri ve sayısız terörist saldırı da dahil her türlü saldırıya direnerek ve galip gelen Sosyalist Devrim, şu zamana kadar bizleri 80 milyar doların üzerinde zarara uğratan ekonomik ablukaya rağmen bugün, çok önemli bir örnek oluşturma gücüne erişmiştir.

İmparatorluk ve ona bağlı olanların güçlü basın organları aracılığıyla sürekli devam ettirdiği karalama kampanyaları bazı gerçekleri gizleyemez. Yine de bunların, bir kez daha, belirtilmesi gerekmektedir:

- Tamamen bağımsız bir ülkeyiz. Uluslararası alanda çok büyük bir itibara ve tanınmışlığa sahibiz. Küba, bu yıl Havana'da gerçekleştirilen Zirve toplantısı itibariyle, Bağlantısızlar Hareketi'nin başkanlığını yürütmektedir. 116 ülkede 142 diplomatik ve konsüller misyonumuz mevcuttur. Uluslararası camianın çok büyük bir bölümüyle dostane ilişkilerimizi sürdürmekteyiz.

- Bu yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, 192 ülkenin 183'ü, ekonomik ablukaya son verme talebini destekleyerek Küba lehine ve Amerika Birleşik Devletleri aleyhine oy kullanmıştır.

- Yine bu yıl, Küba yeni oluşturulan İnsan Hakları Konseyi'ne üye seçilmiştir. ABD ise aynı konseye ihlalci bir tutum sergilemesinden ötürü seçilemeyeceğine dair kesin bir yargıya sahip olunması nedeniyle adaylığını bile koyamamıştır.

- Devrimin zafer kazanmasından itibaren yüzde 12,5'lik ekonomik bir büyümeyle en yüksek orana ulaşarak 2006 yılını geride bırakmış bulunmaktayız. Ve bu tüm Latin Amerika ülkeleri arasındaki en yüksek orandır.

- Bugün, Küba kıtamız içerisinde, gelir dağılımında en büyük eşitliğin sağlandığı ülkedir, eğitim hizmetlerimiz tamamen ücretsizdir, zorunlu eğitim 9. sınıfa kadardır ve nüfusumuza oranla üniversite öğrencilerimizin sayısı, belki de dünyanın en yüksek oranlarındandır. Marti'nin "Özgür olmak için kültürlü olmak" sözünün ışığı altında, sürekli gelişim içerisindeki kültürel devrim, geleceğimizi garanti etmektedir.

- Sosyalizmle, Amerika Birleşik Devletleri'nin sahip olduğu çocuk ölüm oranından daha düşük bir orana eriştiğimizi söylemek çok büyük bir gururdur. Tüm halka verilen sağlık hizmetleri tamamen ücretsiz ve çok kalitelidir, bu da şu anda 80 yıla yaklaşan ortalama yaşam beklentisini daha da uzun yıllara taşımaktadır.

- Kıtanın en düşük oranı olarak işsizlik oranı, yüzde 2'nin bile daha altındadır ve sosyal güvence tüm halkı kapsamaktadır, korumasız ne bir yaşlı ne de kaderine terk edilmiş bir çocuğumuz mevcuttur.

- Ülkemizde, çok uzun yıllar önce cinsiyet ve ırk ayrımı tamamen ortadan kaldırılmıştır, parlamentonun yüzde 24'ünü kadınlar teşkil etmektedir. Bu, uluslararası düzeyde oldukça yüksek bir orandır ve kadınlar yönetimde her geçen gün daha önemli sorumluluklar üstlenmektedir. Üniversite öğrencileri ve eğitim, sağlık ve bilim sektörleri çalışanları arasında çoğunluğu yine kadınlar oluşturmaktadır.

- Devrimle geçen 48 yılla güçlenen yeni Silahlı Kuvvetler, ülkenin savunulması görevinin tüm halka ait olduğu kavrayışıyla halkın da içinde olduğu bir yapıya ve oluşuma sahiptir. İmtiyazlı sınıfların ve yabancı hakimiyetine bağımlı, yolsuz hükümetlerin çıkarlarına cevap veren ve sadece halkı bastırmaya yarayan neokoloniyel cumhuriyet döneminin ordusu, halk ayaklanmasıyla tasfiye edilmiştir ve Sierra Maestra'da Fidel, Raul, Che Guevara ve diğer yurtseverlerin ektikleri gerillacı tohumlarla yeni kuvvetler oluşturulmuştur. Silahlı halk, kendi iktidarının teminatı ve garantisini oluşturmaktadır.

Bu 48. yıldönümünde böyle bir değerlendirme yaparken, hâlâ ciddi tehditler, sorunlar ve zorluklarla karşı karşıya olduğumuzu da söylemeden geçemeyiz.

- En büyük tehdit, hükümet kulislerinde Küba'yı yeniden boyun eğdirme ve bir kez daha sömürgesi haline getirme amacının konuşulduğu Washington'un süre gelen saldırgan siyasetinden gelmektedir. "Küba'da Demokrasiye Geçişi Teşvik Planı" adı altında Bush hükümeti tarafından hazırlanan ve sunulan son oyun ise anlaşıldığı kadarıyla, askeri ve terörist eylemleri ön gören gizli maddeleri ve milyon dolarlık bütçeleri kapsayan bozguncu ve küstahça bir programdır.

- Geçen yıl itibariyle daha da sıkılaştırılan ekonomik abluka, ekonomimizde çok büyük zararlara neden olmaya devam etmektedir. Buna karşın, sadece ablukaya yüklenemeyecek sorunlarımız da mevcuttur. Geçen yılın muhasebesi yapılırken, Küba parlamentosu, daha etkin bir düzeye gelinmesi amacıyla sosyalist ekonomimizin mükemmelleştirilmesi gerektiğini kabul etmiştir. Diğer önemli eksikliklerin arasında, bir an önce çözümlenmesi gereken tarımda düşük prodüktivite, ulaşımda ve inşaat sanayinde ciddi zorluklar bulunmaktadır. Bu sorunların mevcut olduğu bilincine sahibiz ve bunlara bir çözüm bulunması da olanaklarımız dahilindedir, yabancı çıkarlar için geliştirilen formüllerde değil.

İmparatorluğun kapısının karşısında halkının rızasıyla ileri götürülen Küba'daki Sosyalist Devrim, en zor koşullarda bile ulusal bağımsızlığa ve sosyal adalete erişilebileceğine dair bir örnek teşkil etmektedir.

Ve hatta, yardımımıza ihtiyaç duyan, bize fazla geleni değil de elimizdeki ekmeğimizi paylaştığımız ve bunu da yapmaya devam ettiğimiz diğer halklarla olduğu gibi dayanışmacı olmayı da mümkün kılmıştır.

Sosyalist Devrimin 48 yılının sonunda, Küba'yla sisteminin gerektirdiği hümanizmi ve etiği, daha iyi bir dünyanın mümkün olduğunun bir göstergesidir.