Küba Devrimi ve José Martí ERNESTO GOMEZ ABASCAL

Geçen 28 Ocak günü, Küba'nın Ulusal Bağımsızlık Kahramanı José Martí'nin 155. doğum yıldönümüydü. Bu yıldönümü, Martí'nin kişiliğinin önemi, ayrıca siyasi ve hümanist düşüncelerinin geçerliliği öne çıkarılarak, Küba'da ve dünyanın birçok farklı yerinde kutlandı.

Küba tarihi hakkında bilgisi olanlar, eminim ki adanın 19. Yüzyılın ikinci yarısından günümüze kadar uzanan devrimci tarihinin, Latin Amerikalı ve evrensel bir figüre dönüşmek üzere küçük ülkemizin sınırlarını aşan, bu sıradışı insanın oluşturduğu fikirlere dayanmakta olduğu bilmektedir.

Martí, Küba'ya egemen olan antiemperyalist ve bağımsızlıkçı fikirlerin tohumlarını derinlere eken ve yabancı çıkar güçlerinin direttiği toprak ilhakı ve beceriksiz aceleci akımların şiddetli hareketlerine direnebilecek sağlam ideolojik çiti oluşturan kişidir.

Bundan tam 55 yıl önce, doğumunun 100. yıldönümünde, 28 Ocak 1953 günü, siyasi yolsuzluğa batmış, yabancı hakimiyetine boyun eğen ve zalim bir diktatörlüğe maruz bırakılan cumhuriyet, derin bir karanlıkta tamamen kaybolmak üzereydi.

İşte tam o zaman, düşünceleri, bir şimsek gibi Havana Üniversitesi'nin bulunduğu tepeye düştü, oradaki binlerce genç ellerinde meşalelerle, ulusal marşı söyleyerek, milli gurur bayrağını bir kez daha dalgalandırdılar ve Martí'nin ölmediğini ilan ettiler. Fidel Castro, bu yürüyüşe önderlik ediyordu.

Küba'da "100. Yıl Kuşağı" adıyla tanınan bu gençlik hareketi, emperyalizme bağımlılığı süpürüp temizleyinceye kadar durmayacak ve böylece 1 Ocak 1959'da Washington'un talimatlarına boyun eğen yolsuz sistem, temsil ettiği hükümetle birlikte geçmişe gömülecekti.

Yine 1953 yılında, askeri açıdan başarıya ulaşmasa da, ulusal isyan ruhunu cesaretlendiren, Moncada Kışlası Baskını gerçekleştirildi. Bu kahramanca eyleminin mimarını öğrenmek üzere sorgulanan Fidel Castro, baskıncıların tek ve yegane ilham kaynağı olarak Martí'yi gösterdi.

Martí'nin düşünceleri, Küba Devrimi'nin bel kemiğini oluşturmuştur. O bizlere kuvvet, moral ve direniş gücü vermiştir. Fidel Castro da "Ben olmamı ve hissettiklerimi, sadece Martí'ye borçluyum. Onun sayesinde devrimci oldum ve üzerimdeki yüce etkisini, son nefesime kadar taşıyacağım" demiştir.

Diğer önemli felsefi düşüncelerin de, hiç şüphesiz, Küba Devrimi üzerinde etkisi olmuştur, ama devrimin asıl kökü, Martí'nin fikirleridir.

Martí "Ben, Amerika'nın (Latin Amerika) çocuğuyum ve ona borçluyum" demiştir. "Rio Bravo'dan Patagonya'ya kadar uzanan bizim Amerika'mız" olarak değerlendirdiği Latin Amerikalılığı mükemmel bir şekilde tanımlamıştır. Ayrıca, Amerika Birleşik Devletleri'ni kast ederek "bizleri küçümseyen kaba ve deliye dönmüş kuzeydeki" komşunun tehlike teşkil ettiğine dair uyarılarda bulunmuştur.

Bu kavram o dönemde henüz kullanılıyor olmasa da, antiemperyalist fikirlerini, savaşta hayatını kaybetmeden kısa bir süre önce yazdığı bir mektupta, çok açık bir şekilde özetlemiştir: "Bugüne kadar tüm yaptıklarım ve yapacaklarım, Birleşik Devletlerin Antiller'e (Karayip adalarına) yayılmasını ve Amerika'daki topraklarımıza daha büyük bir güçle düşmesini, vaktinde, Küba'nın bağımsızlığıyla önlemek içindir. Ben, canavarın içinde yaşadım ve onun derinliklerini bilirim."

Martí'nin XIX. yüzyılın sonlarında Küba'da tüm devrimci güç ve eğilimlerin birliğini sağlamak üzere sergilediği örnek çalışması Fidel Castro'nun benimsediği en önemli öğretilerinden biri ve acımasız komşumuz olan imparatorluğa karşı gelmek zorunda kalan Küba halkının başarılı direnişinin anahtarı olmuştur.

Martí, sadece döneminin değil tüm zamanların, sadece Küba'nın değil tüm halklarındır. Fikirleri, büyük bir bilgelikle karşılaşacağımız ve hepimizin izlemesi gereken açık bir kitaptır.