Oku okut abone ol abone bul

Asaf Güven Aksel'in "Oku okut abone ol abone bul" başlıklı yazısı 19 Mayıs 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Utanç ve lanetle hesaplaşmak üzere, halkın ayağa kalkmasını örgütlemek, diyordu Vladimir İliç, işte biz bunun düşünü görmeliyiz. Bir gazete yaratacaktı, düşünün peşinde...

“Hani vardı ya, annelerin ninnilerine, spikerin okuduğu habere, yüreğe, kitaba, sokağa nüfuz etmiş yalanı yenmek, gideni ve gelmekte olanı anlamak bahtiyarlığı... İşte bir haftadır yaşadığımız o duygunun sebebidir bu öykü.

“Rotatif yalan söylerdi. Bobin, mürekkep yalan. Yalan saçardı hurufat. Ama diyelim bir Enver Gökçe’miz de çıkardı, selamlardı onları. ‘Sizlere selam olsun makineler, entertipler, rotatifler, bobinler’ derdi. Sana da bir selamdır o zaman soL, hey Gökçe şair! O ‘hürriyeti yazan eller, dizen eller’in düşlerinden.

“Anlamıştı Enver Gökçe, aslolan, araçları kullanan eldir! Yalan mı söyleyecek gazeteler hep, yoksa yalanı suç olarak mı görecek bir gün. Bu bize bağlıydı. O araçları elimize almamıza.

“Şimdi bizim için dönüyor rotatif, açılıyor bobindeki kâğıt, rengini veriyor mürekkep. Hurufat bizim emrimiz altındadır bundan böyle.

“Halka yalan söylemek suçtur! Bu bir gazete lejandıdır belki bugün. Ama bilinir, o gazete, bunu anayasa maddesi yapacak günlerin aracıdır. Bir uzun yürüyüşün muzaffer konaklamasını, ilk adımda hissetmek bahtiyarlığı bundandır, bu ne yaptığının farkındalığındandır.

“Bir büyük düşün peşinde, her düşü gerçeğe çevire çevire ilerliyor tarihte rol üstlenenler. Bir haftadır, yeni bir ufka çevriliyorsa gözler, o ilk adım yere sağlam bastı demektir.

“Sağlamdır adım, çünkü soL, daha çok yarındır, ama muhakkak dündür de! Bir akışın sürüşüdür... Âhiri olacaktır, evveli vardır, bugünü sırtlamıştır.

“Bu ülkede hiç eksilmedi, büyük gelecek düşünü kuranlar. Kurumadı o damar, ‘gerçekliğin’ karabasan olup olup çöktüğü bu ülkede. Kurşunlardan harf dökülen, kol gücüyle sütun çekilen, kokusu geniz yakan teksirlerden, koyunlarda gizlice taşınan kâğıtlardan geçip geldik bu gazeteye. Mayamız sağlam. Kökümüz derin. Biz bu gazeteye tarihten geldik. Biz, kullandığı her renkte, bir ispirtonun mor rengini seçebilenlerdeniz. Onun sorumluluğunu bilenlerdeniz. soL’uz! Adıyla, sanıyla...”

* * *

Bu 7’nci gün yazısıydı. Bu 230’uncu gün yazısı. Sözünü tuttuğunu, hedefinden milim sapmadığını, omuzlarına büyük bir sorumluluk yüklendiğini, ihtiyaç duyulan misyonunu yerine getirdiğini dosta düşmana gösterdi bu gazete, aradaki 223 günde de.

Belki bilgisayarla, modern cihazlarla üretildi, basıldı, dağıtıldı, ama, bir mumlu kâğıttan saman kâğıda ispirto geçiren bir teksir makinesinin kolunu çevirenlerin ruhuyla hazırlandı bu gazete. Bayiden aldığınızda, toplu paketleri açtığınızda, “ekmeğe, toprağa, kitaba, işe, ayyıldızı esir bayrağa hasret” kalanlara, “dehşetli güzel günlere inanan”ların selamını iletti. Bir kolektifin, binbir meşakkatle, her türlü olumsuz koşula dayanışmayla meydan okuyarak, “paranın padişahlığına, yobazın karanlığına, yabancının roketine” rest çekmesinin buram buram kokusuydu yayılan.

Bunları, gazete yüceltmesi olsun diye söylemiyorum. Bunları, bir devrimci edebiyat olarak da okumayın. Yalın, süslemesiz bir gerçektir. Sadece Reyhanlı günlerinde soL olmasaydı Türkiye’nin manzarası nasıl olurdu diye düşünmek yeter bunu görmek için.

Bugün 19 Mayıs. Aradan uzun yıllar geçtikten, her şeyi gericiliğe ve sermayeye teslim ettikten, ileri adım olarak tarihe kaydedilmiş ne varsa yitirdikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi meydanlarda bayrak sallayanlardan, yıkılanı yıktırmayacağını, silineni koruyacağını ilan ederek içini rahatlatanlardan değiliz. Bu gazete, tarihe devredilmiş bir hesaplaşmanın yıllar öncesine dönerek tekrarı düşünü kurmuyor. Yeniden ve emekçiler elinde sosyalist bir cumhuriyet kurmak, iktidarı fethetmek, emperyalizmi ve kapitalizmi kahretmek, karanlığı yeryüzünden kaldırmak için çıkıyor soL.

O zaman, sözümüz bu kavganın sahiplerinedir, okurlaradır. Okumayanlara çağrı, okuyun seslenişi, metafiziktir. Onların haberi olmayacak. Onları haberdar edecek, okutacak, abone edecek, gazeteyi daha fazla insana ulaştıracak olan, sizsiniz. Ki, o büyük hedefe varmak için gereken gücün en önemli silahını kuşansın bu ülke, örgütlensin.

Onca yazılması gereken şey varken, bu haftanın yazısını en önemli, diğerlerini belirleyecek konuya ayırıyorum. 19 Mayıs’ta, tarihsel bir sıçramanın adımının atıldığı bir günün hatırasına, çok daha ileriyi hedefleyenleri o azme, o mücadele bilincine, o elindeki silahın kıymetini bilmeye çağırıyorum. Köşe yazmıyorum, basit, herkesin bildiği bir sloganı atıyorum sadece, kabul.

Bir espri değildir, devrimci mücadele geleneğinin “basit” mirası değildir, aşılmış ilkel kalıntı değildir bugün, “oku okut, abone ol abone bul” çağrısı. Kaba sınıf mücadelesi günlerinin içten seslenişidir, günümüzün 19 Mayıs çağrısıdır.

Dinleyin, havadaki elinde başsayfasını açtığı, kolunda katlı gazetelerle, heyecandan titreyen sesiyle, her an bir yerden gelebilecek mermiye aldırmayan ortaokul çocuğudur bu:

Devrimin gazetesi soL çıktı! Oku okut, abone ol abone bul!