Fethullah'ın Hülyalı Gözleri…

Fethullah Gülen'in Türkiye'ye hasreti, iftar yemeklerinde iç çekip ağlaması, yandaşlarının olduğu kadar, liberal destekçilerinin de içini sızlatıyor. Son günlerde, bu yönde bir muhabbettir, aldı başını gitti. Yeni değil bugün yazılıp çizilenlerin hiçbiri. Bu nedenle, okurlardan özür dileyerek, sekiz yıl önceki bir yazım için kullanacağım bu köşeyi bugün. Belki, "benim oğlum bina okur, döner döner yine okur" nedir, bir örnek olur dedim...

"Hem, kadınla erkek arasındaki ilişki de neymiş? Biz fizyologlar, bu ilişkilerin ne olduğunu biliriz. Gözün anatomisini iyice bir incele bakalım. Senin deyimince o esrarlı bakışlar filan nereden geliyor? Bütün bunlar romantizmden, saçmalıktan, kokmuşluktan, edebiyattan başka bir şey değil"

Amcasının hayatını bir kadına adamışlıktan gelen sorunlarına biraz anlayışlı yaklaşım isteyen Arkadi'nin, nihilist prototipi arkadaşı Bazarov'dan aldığı yanıt, böylesine "yuh!" dedirtici. Mekanik, soğukkanlı, duygusuz...

Fethullah Gülen, yine Türkiye'nin gündemine oturdu. Ne çok aydın, ne çok liberalizm sevdalısı, bu, gözyaşları içinde, kendisini yanıp tutuşturan memlekete hizmet aşkını anlatan Gülen için kaygılanıyor şimdilerde. "Özgürlük!", "Demokrasi!", "İnsan Hakları!"... Neymiş, neymiş? Fethullah Hoca'nın önü kesilmek isteniyormuş. Demokrasi isteyen, bunu başkaları için de isterse tutarlı olabilirmiş. Şeriatı bahane edenler, toplumu cendereye almak istiyorlarmış. İnsanların inanç ve ibadet özgürlüğü tehlikedeymiş günümüzde, "çokkültürlü toplum"la özdeş, lokal örgütlenmelere alabildiğine serbesti tanıyan, sivil toplumun önünden çekilen bir siyasal yapı özlemi içindeki aydınlar, buna tavırsız kalamazmış.

Bazarov'a "yuh" çekmek, "Babalar ve Oğullar"ın bahse konu dizgesi içinde ne kadar da haklı bir eylem, değil mi... İnsan-insan ilişkisinde, katı bir fizyologun, üzerine bolca nihilizmin naifliği serpilmiş haliyle aldığı tutum, bizzat Bazarov'un yaşantısında tuzbuz olacak, bunda tartışma yok. Ama, bir an bunun dışına çıkıp düşünelim. Gözün, "esrarlı bakan" tanımının ötesindeki yapısını inceleyelim. Bazarov'un nitelikleriyle, yani, mekanik, soğuk, duygulara izin vermeksizin nesnel olarak irdelenebilir bir şey o! İyi ki de öyle bir yan var, yine bu "elle tutulur"luktan, edebiyatla ilgisizlikten ibaret yapısından kaynaklanan "arıza" ve "kusur"ları gidermek, pek mümkün olamazdı yoksa.

Elinin ağırlığı dillere destan olacak bir berberin koltuğunda otururken, artık sanatından vazgeçmiş, sadece sohbet için buluşma mekânı olarak bir köhne dükkânı işletmeyi sürdüren yaşlı berberle arkadaşlarının konuşmasına -mecburen- kulak misafiri olmuştum. İçlerinden biri, o an orada olmayan bir arkadaşlarını sorduğunda, "ya, o bozuldu" diye yanıtlamıştı bizim berber. Ben bunu, klasik argo anlamıyla değerlendirip, adam küsmüş zannetmiştim. "Neresinden" sorusuna verilen, "böbreklerinden" yanıtıyla anladım ki, hastalıktan bahsediliyor. Bizim ihtiyarlardaki, insan nesnesini oluşturan yapıdaki mekanikliği kavramışlığın ve tinsellikten arınmış vücudun böyle tanımlanabilmesinin çarpıcılığı ve haklılığı, bana Bazarov'u düşündürmüştü. Bir düzenek aksıyordu, bozulmuştu ve tamir edilmeliydi. Bunları, hastalanmak ve tedavi kelimeleriyle değiştirseniz de, sorun, işlem ve sonuç aynıydı. İşte bu kadar.

Fethullah Gülen özelinde, ya da Kürt sorununda, ya da "Batı uygarlığı" eksenli "demokrasi" anlayışlarında, şeriata karşı tutumda, yaşanan her saflaşmada, bir Arkadi-Bazarov diyalogu benzeri yaşanıyor aslında. Olguların materyalist analizi, duygusal söylevlerle karşılaşabiliyor. Zavallı Müslümanlara zulmediliyor, bu ülkeyi ordu yönetiyor teraneleri yükseliyor. Şeriatçıların "hülyayı bakış"larıyla hipnotize olanlarla, o "bakış"ın tarihsel materyalist biopsisini yapanlar, Turgenyev'in boy aynasına çıkıyorlar.

Şeriat, yalnızca bir örnek. Politika üretmek, ya da süregelmekte olan politikaları kantara vurmak diye genellemekte sakınca yok. Çıkış noktanız ne olursa olsun, isterse bir düşün peşinde, realizmin dudak kıvırdığı ideallerle saf tutmuş olun, o düşleri, idealleri, nesnelliğin soğuk zemininde, kılı kırk yararak üreteceğiniz siyasetlerle yaşamın kendisi kılabilirsiniz. Burada, "hülya"lara yer yoktur. "Demokrasi" kelimesi daha az telaffuz edilip, daha fazla anlaşılabilseydi, belki bu kadar sorun yaşanmayacaktı. Materyalizmden kopuş, bu kavramın gökten zembille indiği yanılgısına kadar varabiliyor. Bir Batı tipi demokrasi lafıdır almış giderken, o hayran olunan, özlemi dile getirilen şeyin tarihsel gelişimi, tarihi ve olguları karpuz sergisiyle karıştıranlarca, seçmece yapılırken bir yana atılıveriyor.

Şöyle yapalım. Bizim "sol" aydını, alıp giyotinin yakınında bir seyirlik mevkiye yerleştirelim. Sepete yuvarlanan nedir? Bugünüyle tutarlı bir yanıt vermesi beklenirse, şudur: Kralın hülyalı bakan gözleri! İlginç, o hülyalı gözlere yazıklanan "sol" aydın, o tarihte elinde erk bulundursa, tarihin rotası, burjuva demokrasisi yönünde gelişemeyecekti ve bizimki bugünkü hayranlık malzemesinden yoksun kalacaktı... Amma paradoks!

"Arkadi" ve "Bazarov", aynı tarihe bakarken, farklı dersler çıkarıyorlar bugün. "Arkadi", demokrasi öyle ya da böyle gelişmiş işte, artık herkese özgürlük tanınmalı, hiçbir şey engellenmemeli gibilerden, insani duygulara hitap eden, kulak ve gönül okşayan bir derse sahip. "Bazarov", nemrut biri tabii, demokrasinin, "öyle ya da böyle" değil, birileri ve birşeyler tırpanlanarak, ezilerek geliştiğini, tarihteki değişmez dersin bu olduğunu iddia ediyor. Eh, akıllarda diktatörlükler, baskı rejimleri, ceberrut devlet imajları uçuşmaya başlıyor kaçınılmaz olarak. Çığlık yükseliyor: "Yuh!"

Ah Fethullah Hoca ah, hülyalı bakışlarını göremeyen anti-demokrat gözler kör olsun!

Kulakları çınlasın, koğuş nöbetini nizami giysiyle değil, sadece başındaki kep ve altında pijamayla tutan arkadaşa, denetimi nasıl atlattığını sorduğumuzda, "astsubayın gözüne gözlerimi diktim, gözlerime bakmaktan altımı fark edemedi" demişti. Fethullah Efendi de, bizim "sol" aydınları böyle mi yâd ediyordur dersiniz?

Alıp yatırsanız masaya da, o gözü bir didikleseniz, çıkan sonuç, neye özgürlük istendiğini ortaya koyar mı? "Sınıflar vardır" gerçeğini, bu sınıflar arasındaki kavgayla birlikte küpeşteden atanlar için, bir şeyin değişeceğini sanmıyoruz. Olguların materyalist analizinden vazgeçiş, uçuşan kavramlarla iş görüş, bunları dikkate almamak durumudur zaten.

Bir gözün hülyalı bakıp bakmadığı, o göze bakana göre değişen bir şeydir. Bakan göze bakan göz belirler niteliği. Ve bunlardan hangisinin doğru olduğu, tartışma alanına giremez. Onun için Bazarov'a "yuh!". Gelgelelim, siyaset, bir çift gözün bakışını duyguyla algılamaktan ibaret değil. O, "fizyolog katılığı".

Şimdi, "Yuh!"lara aldırmayan aydın tavrı zamanıdır. Fethullah Gülen'e, şeriata, Batı ve ABD yörüngesine giren "demokratik taleplere" özgürlük yok! Yalnızca bu tavır, demokrasi ve özgürlüklerin savunuculuğudur. Varsın, gözlerdeki buğunun cazibesine kapılanlar ağlayıp sızlasın, "Yuh!" çeksin...