Bir 19 Mayıs Fotoğrafı

Son 19 Mayıs törenini, geçen yıl Büyükada’da izlemiştim. Okulları, öğrencileri, koşulları, sosyal dokusuyla, sanırım bu türden “sıkıcı” resmî törenleri keyifle izlenecek etkinliklere dönüştürmenin ender adreslerinden biridir Adalar. Ciddiyetin delinmemesi olanaksızdır. Birkaç gün sonrakini de merakla bekliyorum, size de tavsiye ederim.

Geçen yıl, “resmî geçit”ler sonrası, ortak bir mizansen “sahneye koyulmuştu”. Gösteri alanının hemen bitişiğinde iskele olması, doğal avantajdı tabii, Bandırma’nın devreye sokulması açısından. Öğrenciler, ülkenin içinde bulunduğu durumu, olabildiğince sembolik ifadelerle meydanda canlandırır, halk diz çökmüş, perişan vaziyette beklerken, üzerinde Bandırma yazan bir tekne de ağır ağır yanaşıyordu. En önde, bir ayağını bir yükseltiye koymuş, ellerini göğsünde kavuşturmuş, başı kalpaklı, askerî giysisiyle Mustafa Kemal, arkasında dimdik durmuş, gözleri bir noktada sabitlenmiş arkadaşları... Gülüşmeler, alkışlar, her şey iyiydi hoştu da... deniz işte... doğa ne anlar mizansenden. Tekne çalkalanıyor, sendeliyor, toparlanıyor Mustafa Kemal, haydi bir dalga daha. Hani, çocukcağıza, elleri belinde, ayakları açık bir meydan okuma duruşu biçselermiş keşke, karizmatik poz yerine. O öylece debelenip vakarını koruma mücadelesi verirken, “halk” tekne bir an evvel gelse de, kımıltısız beklemenin zorluğundan kurtulup ayağa kalksak diye beklerken, teknedeki “arkadaşlar”, duruş avantajıyla hiç istiflerini bozmadan, sabit bakışlarını koruyorlardı. N’aapsınlar, koreografide herkesin payına bir şey düşmüştü!

Şu küçücük müsamere, Türkiye’nin bugünkü tablosunu mükemmel canlandırıyordu velhasıl...

Törenler ki, işin en fasarya kısmıdır, ama adına düzenlendikleri günün “mana ve ehemmiyeti”ni, boş nutuklarla geçiştirmenin ötesinde gündeme getirmek istemeyenler için de, dile dolanacak birşeyler bulmanın malzemesidir. Yıllarca, kız öğrencilerin etek boyunun “siyasi hesaplaşma”nın aracı olması gibi.

Siyasi hesaplaşma deyince, sanırım çoğu şey gibi, 19 Mayıs’ta da bir safta olmayışın, etkisiz elemanlığın önde gelen figürleri, Kemalistlerdir. Bizim Bandırma’da, kımıltısız duran “arkadaşlar” misali... Ama bakarsanız, sarsılmayan, Mustafa Kemal’in arkasında sağlam duran kadro yanılsaması!

Çocuklara ezberlettirilen hamasi şiirlerdeki gibi, 19 Mayıs’ta Samsun’a çıktı Mustafa Kemal, -ya çıktı, ya ayak bastı gitti, geldi değil, acaba sırf deniz-kara meselesi mi böyle söyleten?- sonra “düşmanları yurttan kovdu”, sonra cumhuriyet ilan edildi vurgularından ibaret kalmışsa bir tarihsel evre, böyle olması da doğal. 19 Mayıs, yalnızca emperyalizmle mücadeleyi örgütlemeye girişme noktası değil oysa. Bir devlet yıkıcılığı! Bir sistem deviriciliği! Bir ihtilal tasavvuru! Emperyalizme karşı mücadelenin, ancak böyle verilebileceğini kavrayıştır, geç dönem bir burjuva devrimi olarak Kemalist cumhuriyeti benzerlerinden ayıran, daha halkçı, sosyal düzenlemeci, aydınlanmacı bir yörüngeye iten.

Osmanlı’yı, saltanatıyla, hilafetiyle tarihten silmeye gelen, yıkıcı ve kurucu bir iradedir Bandırma. Nitekim, o günün “manzara-i umumiye”sini tanımlarken, emperyalist paylaşıma zemin teşkil eden çürümüş bir devlet ve siyasi iktidar yapısına ve yıkılması gerektiğine vurgu, bundandır. O dönemin kurucu kadroları, “ihtilal” kelimesini çok sık kullanırlar. 19 Mayıs, “bağımsızlık ve devrim kavgasının ilanı”dır onlar için, böyle adlandırırlar.

Bütün bunlarda, Sovyetler Birliği’nin, Ekim Devrimi’nin muazzam etkisi kuşkusuz başat roldedir. Çok söylendi, tekrarlamaya gerek yok verilen desteği, karşılıklı ilişkileri. Ama burada anmamızın bir anlamı var: Gerek Bolşevik Parti, gerek izleyen dönemdeki Komintern, 19 Mayıs’la netleşen sürece, sadece antiemperyalist bir mücadele olarak bakmamış, sadece bu yönünü dünya devrimi zincirinin bir halkası olarak değerlendirmemiş, bu eskiyi yıkıcılık niteliğine de atıfta bulunmaya özel önem vermişlerdir.

Neden bunları anımsatıyoruz? Büyükada’daki 19 Mayıs gösterisinde, bir tekne ve hemen dibindeki kara parçası, dalgaların etkisiyle bir tablo oluşturduğu için.

Benzerlerinden, fiili işgale karşı mücadeleyi, kurulu düzende köklü değişikliklerle birleştirme olgusuyla ayrılsa ve temelinde yeni bir toplum aydınlanması projesi de yer alsa da, neticede, sınırları sınıfsal yapısıyla belirlenmiş bir burjuva devriminin, bağımsızlığı ve sosyal düzenlemeleri “müdafaa ve muhafaza” edemeyeceği, derinleştiremeyeceği bir tarihsel vakıa.

Dolayısıyla, farazî Samsun’un Dil İskelesi açığına demir atan İsmail Hakkı Durusu kaptanın vapurundan ayrılan bir taka yerine, ikisini birleştirmiş bir tekne mizanseninde, farazî Mustafa Kemal’in sendelemesi, bugünün fotoğrafını verir. Bu fotoğraf karesinde, sendeleyene el uzatmaktansa, verilen koreografiye bağlı kalarak, donup kalan “arkadaşlar” kimliğinde Kemalistler de öyle. Kıyıda bekleşen halk, yoksulluğu, “yabancı tahakkümünü” ve “taassubu” simgeleyen örtüler altında diz çökmüştür, bugünün manzarası bununla tamamlanır. Tarih, anlamaz ince işlerden. Denizler de. Dip dalgaları, rüzgâr, sallar tekneyi. Mayakovski’nin küçük aşk kayığı gibi, hayatın kayalıklarına çarpmıştır farazî Bandırma.

İşte, birkaç gün sonraki 19 Mayıs’ta “manzara-i umumiye”, dönmüş dolaşmış, Nutuk’un o satırlarından bugünün gazete havadisine girmiştir.

1919’un 19 Mayıs’ı tekrarlanamayacağı, ya da kısa zamanda rövanşı teslim ettiği, burjuva karakteri kaçınılmaz noktasına vardığı için, bu manzaranın bir önemi yoktur kimilerinin gözünde. “O tekne oraya hiç varmasaydı, daha iyi olurdu”ya kadar varan tezlerin, “sol”da yankılanması türlü biçimlere bürünerek salınıyor ortalığa. O ki sonuç böyle oldu!

19 Mayıs’a, emperyalizmin bir bakışı vardır. Yediği tokatın intikamını, yeniden tesis ettiği bir tahakkümle, kilit mevzileri teslim almakla almıştır. 19 Mayıs’a gericiliğin bir bakışı vardır. Padişahları halifeleri efendilerinin, dine karşı verilen aydınlanmacılık mücadelesinin intikamı alınmaktadır. 19 Mayıs’a ırkçıların bir bakışı vardır. Kafatası ölçülerimiz değişmedikçe, dost ve müttefik emperyaliste sözümüz yoktur. 19 Mayıs’a sermayenin bir bakışı vardır. Devletçilik çağdışılığı da, sosyal devlet ilkelliği de tarihe gömülmüştür, içleri rahattır. 19 Mayıs’a kimlikçilerin bir bakışı vardır. Bütün bir sosyal tarihe baktıklarında sadece “ulusal sorun” görenler açısından Sevr onarılmaktadır, manda fikri yeniden galebe çalmıştır. 19 Mayıs’a Kemalistlerin bir bakışı vardır. Tamamlanmış bir sistemin fahri temsilcileri kılığında, yaşanan bütün yıkımları donmuş kalmışlıkla izleyen, bunlardan pay alan kuru figürasyon. Cumhuriyet’in kurucu felsefesinden en küçük iz taşımayan çalçenelik.

Bütün bu aktörlerin verdiği fotoğraftır, çocukların müsameresinden çıkan.

19 Mayıs’a sınıfsal bakış nedir peki? O, kıyıdaki fotoğrafla ilgilidir. Onun parçasıdır. Onun değiştirilmesi yoluna çıkıştır. 28-29 Ocak 1921’de Karadeniz’deki tekne, 19 Mayıs 1919’daki Bandırma’yı da kavramışlıktır. Tarihteki rolünü anlamışlıktır. Ötesine kürek çekiştir.

19 Mayıs’a sosyalistlerin bir bakışı vardır. Emperyalizme teslimiyetin kabul edilemeyeceğini, bu teslimiyetin bir sınıf sistemi sorunu olduğunu, bu sistemin tarihe gömülmesi gerektiğini, gericiliğin, amansız bir aydınlanma mücadelesiyle yok edilebileceğini, ezilenleri yalnızca kendi iktidarlarının kurtarabileceğini bilmenin, kıyıda bekleşen halkın bilincinde yer etmiş tüm tarihsel dayanaklarını, kullanabileceği bütün yönlerini elinde tutmakla birleştirildiği bir bakış.

“İş başında bulunanlar, milletlerin muhtaç oldukları yenilikleri rica ile niyaz ile kabul etmiyorlar. Milletler haklarına ihtilal ile kavuşuyorlar. Bu, doğru veya eğri olabilir. Fakat tarihin verimidir. Dönmez ve şaşmaz bir verim. Buna bir nevi determinizm gözüyle de bakabiliriz ve bilim yönünde aldanmış olmayız.”

1917’nin, bunları söylettiği 1919’a, kayıtsız kalması mümkün müydü? Mümkün müdür, vardığı noktadan hareketle, bir yıkıcılık ve kuruculuk girişiminin tarihsel izdüşümüne kayıtsızlık?

Bir sosyal devrim fikriyatı, eldeki sosyal yapının tarihsel tutamaklarına kayıtsız kalmayacağı içindir, Kemalist sosyal demokratların asla harcı olmayan bir kavrayışla 19 Mayıs’a bakabilmemiz. “Düşmanı yurttan kovdu” ilkokul bilgisinin, o işgal somut çizmeyle olmadıkça gündemden çıkıvermesi bir yana, aslolarak, “düzen yıkıcılık”tan ödü kopanların böyle bakmasına imkân yoktur. Bu yüzdendir, cumhuriyet yıkıcılığına, saltanat özlemcilerine, emperyalizmin yardakçılarına, mandacılara karşı mücadelenin günümüzdeki yegâne temsilcileri oluşumuz, bunları sosyalist iktidar alternatifinin potasına dökebilmemiz.

Bandırma, çalkalanmış, kıyıya vurmuştur. Bu fotoğrafa ancak farklı sınıf ihtilalcisi bir teknenin yanaşmasıyla, örtülerinden sıyrılıp, ayağa kalkabilir bekleşenler. “Bahtı kara maderini” kurtaracak olan, sınıftır artık. 19 Mayıs 1919’u anlayarak, saygıyla. Ötesine geçecek bir ihtilalcilikle, sınıf iktidarıyla.

Bu yıl nasıl kutlanacak, merak ediyorum. Devlet ricalinin, mülkî erkanın sade suya tirit nutuklarını değil tabii, fotoğrafın yeni şeklini...