Yeni emperyalist doktrin ve yeni Osmanlı

Emperyalizmin Libya halkına karşı başlattığı alçakça saldırı karşısında soğukkanlı analizler yapmak güç güç olduğu kadar bunun insanın içini acıtan bir tarafı var. İzliyor, görüyor ve doğru değerlendirmeler yapıyoruz. Keşke bunun onda birini yaşananları durdurabilmek, bu ikiyüzlülüğe engel olabilmek, hesap sorabilmek için yapabilsek…

Yapılabileceğimize olan inancımız ve umudumuzla yola devam etmeye mecburuz. Ve alçaklığın, ikiyüzlülüğün, fırsatçılığın ipliğini pazara çıkarabilmek için, yani daha etkili bir politik mücadele için analitik akıldan vazgeçmemek durumunda olduğumuzu hatırlamalı, bunu kendimize telkin etmeliyiz. Zaman zaman çok soğuk kaçsa bile…

Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin emperyalizmin yeni bir doktrin inşa etmekte olduğuna işaret ettiğini artık daha büyük bir netlikle ifade edebileceğimiz kanısındayım. Yeni bir doktrin henüz ilan edilmiş ve yerleşmiş değil, ancak bunu geliştirecekleri zemininin hazırlandığını görüyoruz.

Kabaca bu ihtiyacın nereden çıktığını şu şekilde tarif edebiliriz: ABD emperyalizmi Obama’nın eline, Bush’un başlattığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin tıkanıklıklarını açacak pompayı verdiğini umuyordu. Pompa, bölgede Amerikan İslam’ının güçlendirilerek hareket alanının genişletilmesini, yeni bir Sünni odak yaratılmasını ve BOP’un bu vesileyle daha fazla “yerelleşmesi”ni sağlamaktı. En büyük yatırımı “rejim inşası” sürecinin en militan aktörüne, AKP’ye yaptılar yani Obama’nın pompasının en çok işe yaradığı örnek Türkiye oldu.
Ancak tıkanıklığı aşmayı başaramadılar. Emperyalizmin Afganistan’daki ve Irak’taki biriktirdiği pisliğin Obama’nın pompasıyla yerüstüne çıkartılamayacak kadar derinlere inmiş olduğu görüldü. Bir süre için “yola getirebileceklerini” umdukları İsrail’in ABD’deki “derinliğinin” hiç azımsanamayacağı anlaşıldı. Pompaladıkça, aşağıdaki sürtünmelerin de arttığını gördüler. Sonuçta Afganistan, Irak, İran, Filistin diye giden bir liste orta yerde durmaya devam ediyor.

Tunus’ta halk ayaklanması patlak verdikten kısa bir süre sonra, öznesiz halk hareketlerini kullanarak yeni rejimler inşa etmenin bir vidanjör kadar etkili olabileceğini gördüler.

Pompanın yerine vidanjör… Emperyalizmin büyük bir hamle yapmasını mümkün kılacak denli etkili bir teknolojik sıçramadır bu.

Artık listedeki meselelerin tümüne birden aynı anda müdahaleyi mümkün kılan bir yeni doktrinin zamanının geldiğini görmüş oldular. Yeni bir doktrin, bu çapta bir müdahalenin ideoloji alanından, siyasete ve ekonomiye uzanan koca bir düzlemin yer değiştirmesi anlamına geldiği için gerekli. Stratejik hamlelerin planlanabilmesi aşamasına geçiş için yeni bir doktrin geliştirmeye muhtaçlar ve bunun için de bölgedeki dengelerin yeniden kurulmasını sağlayacak zemin sarsıcı operasyonlara gereksinim duyuyorlar.

Eski doktrinin, yani üzerine Obama yaması iliştirilmiş Büyük Ortadoğu Projesi’nin büsbütün gündemden düştüğünü mü söylüyoruz? Hayır yeni doktrinin eskisiyle süreklilik bağlarının kuvvetli olduğu aşikar. Ancak ciddi kopuşlar da bulunduğunu da görüyoruz. Bunu örneğin emperyalizme dost olan, fakat otuz yıllık iktidarlarıyla Sovyetler Birliği’nden önceki dünyanın izlerini taşıyan eski Tunus ve Mısır rejimlerinin devrilmesiyle örnekleyebiliriz. Ya da pazarlıkçı yönelimleri baskın ve oğlunun ifadesiyle Sarkozy’nin seçim kampanyasının baş finansörlerinden olmasına karşın belki de bir Fransız füzesiyle vurularak öldürülecek olan Kaddafi’nin durumunda kopuşu görebiliriz. Kısacası işbirlikçileri de kapsayan topyekûn bir “rejim inşası” ya da tasarım dönemi başlatılmış bulunuyor.

Söylediklerime bir CIA stratejistinin, George Friedman, Libya’ya saldırının anlamına dair yazdıklarını kanıt gösterebilirim örneğin: “Libya savaşı artık başladı. Bu savaş Avrupalı güçlerden ABD’ye, bazı Arap devletlerinden Libya’daki isyancılara uzanan bir koalisyon eliyle yürütülüyor. Uzun vadedeki amaç, bundan bahsedilmiyor ama herkes bunu gayet iyi biliyor, rejim değişikliği Libya lideri Muammer Kaddafi’nin hükümetinin devrilmesi ve isyancılara dayanan bir yeni bir rejimin kurulması.”

Mısır’da ordu ve Müslüman Kardeşler eliyle, Tunus’ta Gannuşi eliyle yapılan, Libya’da NATO uçaklarıyla gerçekleştirilebiliyor. Aradaki fark bu kadar…

Türkiye’de ise aynı rejim inşası süreci haliyle daha karmaşık bir biçim aldı ve başarıya ulaştı. Başarıya ulaşan Türkiye deneyimi, kendi “stratejik derinliği”ni yaratarak emperyalizmin yeni doktrini için zemin değiştirme operasyonunda önemli bir rol üstlendi. Yeni Osmanlı’nın Müslüman Kardeşler-ABD yakınlaşmasında hiçbir rol almadığını ya da ciddi miktarda sermaye ihraç ettiği Libya’da yaşananları, Erdoğan’ın ifadesiyle, “eli kolu bağlı izlediğini” düşünmek saflık olur. Batı basını “model Türkiye” diye boşuna avaz avaz bağırmıyor. Model Türkiye, emperyalizmin zemin değişikliğinin aktörlerinden birisi olan Türkiye’dir.

Bunu uydurmuyoruz örneğin Davutoğlu’nun bir İngiliz gazetesinde yayımlanan şu sözleri de bu rolü teyit ediyor: “İlk olarak, bölgemizde saygı ve itibar görmek isteyen kitlelere güvenmek zorundayız. Günümüzde en önemli kavram budur: İtibar. On yıllar boyunca hakarete uğradık. On yıllar boyunca aşağılandık. Şimdi itibar görmek istiyoruz. Tahrir Meydanı’ndaki genç insanların talep ettikleri buydu. Onları işittikten sonra gelecek hakkında artık daha iyimserim. Bu kuşak, Mısır’ın geleceğidir. Ne istediklerini biliyorlar. Bu, bölgemizde yeni bir itkidir ve ona saygı duymak zorundayız.” (The Guardian, 16 Mart) Bu girizgah, “Libya’dan Türkiye’ye, artık halkların iradesi ortak kader duygusunu canlandırmıştır. Burası artık bizim bölgemizdir” diye devam ediyor. Zat-ı muhterem, “burası artık bizim bölgemiz” diyor. “Biz” kim oluyoruz peki? ABD’nin başarıya ulaştığı rejimlerin muktedirleri… “Biz” dediği onlar.

ABD yeni Osmanlı’ya boşuna yatırım yapmadı yeni Osmanlı bölgenin rejim müteahhitleri arasındadır. Yapılan inşaatın harcınınsa kanla karıldığını son iki gündür, bu kez, Libya’da görmekteyiz. Demek ki Cidde’de yeni Osmanlıcılığı kan üzerinden politika yapmakla eşitleyen Tayyip Erdoğan’ı en azından denklemi doğru kurduğu için tebrik edebiliriz.