Tayyip bizi fethe götür!

Tayyip Bey “Muhteşem Yüzyıl” dizisini bir türlü dilinden düşürmüyor. Doğrusu bu dizinin tek bir bölümünü bile izlemedim. Ama Erdoğan’ı bu kadar sinirlendirenin ne olduğunu anlamak için zaten diziyi izlemeye gerek de yok. Zira dün bir kez daha hiddetinin sebebini kendisi ifade etti: “Bizden olmayanlar tarihimizi haremden ibaret göstermeye çalışıyor”muş.

Şu “bizden olmayan” sözü ilginç. İnsanın aklına “acaba Tayyip Bey’in kulağına dizinin senaristleri ya da yönetmeni hakkında bir şeyler mi gitti?” sorusu geliyor. Olur ya, kadroda Yahudi bir oyuncu, Ermeni bir senarist falan vardır. Erdoğan’ın kanına da “o zevatın” Kanuni’yi anlatması dokunmuştur.

Aslında Tayyip Bey’in sözlerinin geri kalan kısmı da ilgi çekici. “Tarihi haremden ibaret göstermek”… Erdoğan’ın bir harem hassasiyeti olduğu biliniyor zira. Geçmişte “haremimize bile girdiler” gibi sözlerle mağduru oynamışlığı da vardır. “Harem”e dokunulmasından haz etmez, ama çeşit çeşit siyasetçinin olmadık görüntülerinin ulu orta sergilenmesinden keyiflenir hükümeti muhbir vatandaşlar için hat üstüne hat açar zevcesi ulu orta pot üstüne pot kırar. Ama Tayyip Bey'in kitabında yine de harem namahremdir.

Evet, Erdoğan hem “bizden olmayanlar” hem de “harem” konusunda hassas. Muhteşem Yüzyıl dizisine de bu nedenle kızıyor belli ki. Ama hiddetinin bir başka önemli nedeni daha varmış. Onu da dün öğrendik. “Fetih” kavramının savaşarak, birilerinin boynunu kopararak, işgal ederek, sömürmek için, yeni topraklar elde etme girişimi olmadığını söylüyor Başbakan ve şöyle devam ediyor: “Fetih, tam tersine, kapılardan önce kalpleri açmaktır. Fetih, bir medeniyeti, sevgi medeniyetini yakın ya da uzak diyarlara taşımaktır. Fetih, kılıcın değil, kalemin egemenliğine inanmaktır. Onun için İstanbul’un fethinde Bizans’ın hanımları Fatih Sultan Mehmet’i, Akşemsettin’i karşılarken ‘başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi arzu ederiz’ demişlerdir. Çünkü birinde adalet birinde zulüm vardı. Bizim tarihimiz konuşulurken sadece savaşlar gündeme getiriliyor.”

Yani haşmetlimiz “fetih” kavramının çarpıtılmasına da hiddetlenmiş! Fethin “sömürmek için”, “yeni topraklar kazanmak için” değil “gönülleri açmak” için yapıldığını söyleyen bir Başbakanımız var. Sözü buradan kendi fetihlerine getirmemiş olmasına şaşırmamak mümkün değil. “Doğrusu budur” dedikten sonra Fatih’in İstanbul’u fethi yerine kendisinin Davos’ta Filistin’i fethinden örnek verse daha fazla yakışırdı!

Erdoğan’ın bir televizyon dizisi üzerinden yedi düvele fetih dersi verdiği dakikalarda, Türkiye’ye yerleştirilecek Patriotlarla beraber 350 Alman askerinin de ülkemize geleceği duyurulmaktaydı. Bu sayı 350’de kalacak mı orası belli değil. Ülkenin dört yanındaki Amerikan askerlerine bir de Alman askerleri eklendi yani. Bir de tabii, aylardır Türkiye’de muhalif çeteleri eğiten, sevk ve idare eden ajanları anmak lazım. Onların da aralarında Almanlar var daha önce bu sitede yazıldı.

Yine Erdoğan’ın memleketi fethe götürdüğü saatlerde, Vaşington’dan gelen TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ayağının tozuyla şunları söylüyordu: “Uluslararası boyutta kendimizi çok da öne atmamalıyız, burada uluslararası anlaşmalara uygun ve Türkiye’nin de çıkarlarını göz önüne koyacak şekilde hareket etmek uzun vadede daha yapıcı olacaktır.”

Buyurun buradan yakın!

Patron örgütünün başkanı da Tayyip Bey’in fetih anlayışını kavramamış tutup “kendimizi çok da öne atmayalım” diyor. Oysa haşmetlimiz Patriot füzeleri, Alman ve Amerikan askerleri ve de ajanlarıyla gönülleri fethetmek için yırtınıyor.

İyisi mi “bizden olmayanların” oyunlarını bozmak için Tayyip bizi fethe götürsün!