Alman ajanları Adana’ya neden geldi?

Alman deniz kuvvetlerine bağlı bir geminin Suriye açıklarında istihbarat toplayarak muhaliflere verdiği duyuruldu. Alman istihbaratçıların İncirlik üssünde çalıştıkları da belirtilirken, Suriye müdahalesi konusunda NATO ittifakının sessiz ortağı Almanya’yı hangi etkenlerin harekete geçirdiği tartışma konusu oldu.

Almanya’da yayımlanan Bild am Sonntag gazetesi 4 gün önce Alman deniz kuvvetlerine bağlı Oker adlı bir keşif ve istihbarat gemisinin Suriye açıklarında bilgi topladığını yazdı. Habere göre gemi, Suriye’nin 600 kilometre içerisine kadar uzanan bir alanda askeri birliklerin hareketini ve iletişimlerini izleme kapasitesine sahip. Gazete, toplanan istihbaratın önce Alman dış istihbarat servisi BND’ye, oradan ABD ve İngiliz istihbarat teşkilatlarına ve son olarak da Suriyeli muhalif gruplara verildiğini kaydetti.

Yine Bild am Sonntag’ın haberine göre BND ajanları bir süredir İncirlik üssünde Suriye içerisindeki telefon ve telsiz konuşmalarını dinliyor. Toplanan istihbarat bir kez daha NATO ittifakının diğer üyelerine ve muhalif gruplara veriliyor.

Haberde adı açıklanmayan bir ABD’li istihbaratçının “Batılı hiçbir istihbarat teşkilatının Suriye’de BND’nin sahip olduğu kadar iyi kaynakları yok” sözleri de aktarılıyor. Bir BND üyesi ise “Esad rejiminin devrilmesine yaptıkları katkılardan ötürü gurur duyduklarını” söylüyor.

Almanya’nın politika değişikliği
Almanya, NATO ittifakının bir parçası olarak ABD’nin başını çektiği Suriye operasyonuna katılım gösterse de, son aylara gelinceye kadar muhaliflere bu denli açık bir destek vermemişti. Almanya’nın NATO kapsamında üstlendiği siyasi rolün daha çok, Rusya ve Çin’le olan ilişkilerini, bu iki ülkeyi Suriye konusundaki tavırlarını değiştirmeye zorlamak doğrultusunda kullanmak şeklinde geliştiği göze çarpmaktaydı.

Ancak Alman istihbarat gemisi Oker’in Suriye açıklarında olduğunun duyurulması ve BND ajanlarının Adana’da muhaliflere istihbarat sağladıklarının basında yer almasıyla birlikte, Almanya’nın Suriye müdahalesinde daha farklı misyonlar da üstlendiğini açığa çıktı.

UNIFIL misyonu üzerinden sağlanan deneyim
Bild am Sonntag’ın haberinde adı geçen istihbarat gemisi Oker, UNIFIL, yani Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü kapsamında Lübnan açıklarında görev yapıyor.

UNIFIL misyonu 1978’de başladı ve uzatılmadığı takdirde bu ayın sonunda sona erecek. Alman deniz kuvvetleri ise 2006’dan beri Lübnan’da bulunuyor. Dolayısıyla uzun süredir bölgede bulunan Alman istihbaratı ve askerlerinin, bölge hakkında çok ayrıntılı istihbarata sahip olduğunu tahmin etmek güç değil. Büyük olasılıkla Bild am Sonntag’a konuşan CIA görevlisinin Alman istihbaratının Suriye’deki kaynaklarının eşsiz olduğunu söylemesinin nedeni de bununla ilişkili.

Aslında Suriye’de çatışmaların başlangıcından bu yana Alman ordusunun Suriyeli muhaliflere silah temini konusunda önemli bir rol oynadığı yönünde iddialar mevcuttu. Silahların özellikle Lübnan’ın Trablusşam kenti üzerinden sevk edildiği ve UNIFIL misyonu kapsamında Lübnan’da bulunan Alman deniz kuvvetlerinin silah sevkiyatı konusunda önemli “katkıları olduğu” ileri sürülmekteydi. İronik bir durum ise, UNIFIL misyonunun amacının Lübnan’a silah sevkiyatını engellemek olması…

Nisan-mayıs aylarında Lübnan’ın ikinci büyük kenti Trablusşam’ın Suriyeli çetelerle işbirliği içindeki Selefi toplulukların yoğun faaliyetlerine sahne olduğu hatırlanacaktır. soL portalda da yer verdiğimiz haberlere göre, Hariri’nin Gelecek Hareketi ile işbirliği yapan Müslüman Kardeşler, Lübnan’da Hizbullah’a karşı bir denge oluşturmak üzere Özgür Suriye Ordusu ve diğer grupların da desteğini alan Selefileri sahaya sürdü. Bu dönemde Tranblusşam’da başlayan olaylar, daha sonra Beyrut’a kadar uzanan bölgede bir iç savaş görünümü aldı. Daha sonra Lübnan basınında, ülkenin kuzeyinin Suriyeli muhaliflerin serbestçe hareket ettikleri bir vahaya dönüştüğü yolunda haberler gündeme geldi.

Bu süreçte Alman ordusunun ve BND’nin önemli bir rol oynadığı, Oker gemisinin Suriye’yle ilgili misyonunun resmen açığa çıkmasıyla daha net anlaşılmış oldu.

Adana’daki komuta üssü
Bild am Sonntag’ın haberinde yer verilen diğer önemli unsur ise İncirlik’teki ABD üssünde bulunan ve Suriye hakkında istihbarat toplayan BND ajanları ile ilgiliydi. Daha önce CIA ajanlarının Türkiye’de muhalifleri organize ettiği yolunda resmi itirafların gündeme gelmesinin ardından BND ajanlarının da aynı bölgede faal olduğunun ilan edilmesi akla Adana’da bir komuta üssü kurulduğu yönündeki iddiaları getirdi.

Temmuz ayında Reuters gibi uluslararası ajanslarda da yer alan iddiaya göre, İncirlik üssü yakınlarında muhalifleri kontrol ve komuta etmeye dönük bir üs daha kuruldu. Bu üssün, nisan başında İstanbul’da yapılan “Suriye’nin Dostları Konferansı”nda Özgür Suriye Ordusu içi bir fon oluşturulmasının ardından faaliyete geçtiği sanılıyor. Üssün NATO ittifakı içerisinde yer alan ülkelerin elde ettikleri istihbaratın Suriyeli silahlı çetelere aktarıldığı ana komuta merkezi olduğu tahmin ediliyor. Alman ajanlarının da destek olduğu bu faaliyetlere, İngiltere de Kıbrıs’taki üssünde topladığı bilgileri ileterek katkıda bulunuyor.

Almanya neden rota değiştirdi?
Almanya, NATO’nun Libya müdahalesi esnasında geri planda kalmayı tercih eden bir politika izlemişti. Suriye’ye dönük müdahale başladıktan sonra da uzun süre NATO ittifakının politikalarını sessiz bir biçimde takip eden Almanya, süreç içerisinde ön plana çıkmamayı tercih etti. Ancak özellikle bu yılın bahar aylarından bu yana Almanya’nın Suriyeli muhalifleri açıktan desteklediği ve “sessiz takip ve Rusya ve Çin’le diplomasi” politikasını değiştirdiği görülüyor.

Press TV’den Stephen Lendman, bu ray değişiminin nedenlerinden bir tanesinin Almanya’nın da parçası olduğu “İktisadi Yeniden Yapılanma ve Kalkınma” çalışma grubu olduğunu ileri sürüyor. Almanya, ayrıca Suriye Ulusal Konseyi Mali ve İktisadi İlişkiler Bürosu’nun mayıs ayında yayımladığı “Esad sonrası özelleştirme planı”nın hazırlanmasında da başı çeken aktörler arasında yer aldı.

Mayıs sonundan bu yana “Suriye’nin Dostları” grubunun parçası olan Almanya, Suriye Ulusal Konseyi’nin Berlin’de bir koordinasyon bürosu açmasını da sağladı. Söz konusu ofis Alman Dışişleri Bakanlığının verdiği 600 bin Euro tutarındaki fonla kuruldu ve Esad sonrasına dönük bir özelleştirme ve “serbest piyasa ekonomisine geçiş” planı hazırladı.

Die Zeit gazetesinin haberine göre Alman Dışişleri Bakanlığı ocak ayından beri, Stiftung Wissenschaft und Politik (SWP), yani Bilim ve Siyaset Vakfı ile ABD Dışişleri Bakanlığının fonladığı Birleşik Devletler Barış Enstitüsü (USIP) tarafından hazırlanan “Çöküşten Sonra” adlı bir planı da gündeminde tutuyor. Özgür Suriye Ordusu ve Müslüman Kardeşlerden 40 kişinin de hazırlanmasına katıldıkları bu planın içeriği konusunda, SWP adına araştırma grubunun liderliğini yapan Markus Kaim bazı ipuçları veriyor. Kaim, mayıs ayında Suriye’ye yönelik bir NATO müdahalesinin gerçekleşeceği varsayıma dayanan beş senaryo sunuyor ve ilk öneri olarak da muhalifleri silahlandırmaya, eğitmeye ve Esad rejimini sabote etmeye dönük adımları tarif ediyor. Ülkesinin NATO müdahalesine sembolik düzeyde katılımının yeterli olmayacağını belirten Kaim, Almanya’nın “Euro krizi”ndeki rolünün bir kez daha “Almanların sadece Avrupa’da değil, oyun sahasının dışında da önderlik etme niyet ve becerisi” sorusunu gündeme getirdiğini söylüyor.

Aynı kesitte Alman Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, Suriye politikası konusunda “bir dönüm noktasına ulaşıldığını” ifade etmekteydi. Başka bir deyişle, Suriyeli muhaliflerle birlikte Esad yönetimi yıkıldıktan sonra ülkenin ne şekilde yağmalanacağını planlayan Alman devleti, artık kendisine Rusya ve Çin’le diplomasi yapmaktan daha öte bir misyon biçtiğini ilen ediyordu.

Adana’da muhaliflere istihbarat sağlayan BND ajanları işte bu yağmacı politikanın uzantısı olarak Türkiye topraklarında bulunuyor.

(soL-Dış Haberler)