Sultan ve Firavun

Alper Birdal'ın "Sultan ve Firavun" başlıklı köşe yazısı 25 Kasım 2012 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Arap dünyasına Türkiye modeli” diyorlardı bir aralar. Batı tarafından “Arap Baharı” diye adlandırılan dalgayla Mısır’da Hüsnü Mübarek halledildikten sonra karşımıza çıkmıştı bu tartışma…

Sonra unutuldu.

Mısır’ın yeni rejiminin tepesine kurulan Müslüman Kardeşler’in ve en yakın müttefiki Selefi Nur Partisi’nin modelle falan uğraşacak vakti yoktu. Öncelikleri devlet kurumlarındaki kritik mevzileri ele geçirmekti.

Libya’daki NATO beslemeleri Kaddafi’yi katlettikten hemen sonra “Arap Baharı”nın üç merkezini (Tunus, Mısır ve Libya) ziyarete giden Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler’e Batı’yla iyi ilişkiler kurmak için laik görünümlü bir anayasa yapmalarını telkin etmesi de Mısır açısından “Türkiye modeli” tartışmalarının vakitsiz olduğunu gösteriyordu. “Ben de Müslümanım, laik değilim, ama laik bir ülkenin Başbakanıyım” diyordu Sultan Hazretleri. Laikliği Batı’yla işbirliğinin bir aksesuarı olarak gördüğünü ima ediyor, Müslüman Kardeşlerine “siz de aynısını yapın” diye öneriyordu. Seksen senedir İslam düzeni vaaz eden bir örgüt için bu “model” zamansızdı.

Ardından Mısır’ın yeni rejimi yavaş yavaş yerleşiklik kazanmaya başladı. Kitle gösterileri eski kuvvetinden uzaktı, ama sürüyordu. İslamcıların gerici saldırılarının yarattığı tepki bir gün Tahrir Meydanı’nda, öteki gün bir futbol maçında patlamaya devam ediyordu. Ancak Müslüman Kardeşler, kitlelerin devam eden hoşnutsuzluğunu usta bir biçimde orduya yönlendirmeyi başarıyor, kendisi işin içinden sıyrılıyordu.

Müslüman Kardeşler iki kamaralı parlamentoda çoğunluğu ele geçirdi. Ardından Cumhurbaşkanlığı’na üyesi Muhammed Mursi’yi seçtirmeyi başardı. Bu mevzileri ele geçirmesi çok da zor olmadı. Karşısına eski rejimin artıkları dışında ciddi bir rakip çıkmamış, örgütsüz halk ehven-i şeri tercih etmişti.

Ve artık yeni rejimin dayanacağı “modeli” düşünmenin vakti geldi. IMF’yle görüşmelere başladılar. Mısır’ın Sovyet dostu bir ülke olmaktan çıkartıp, Arap dünyasında ABD’nin karakolu haline getiren Enver Sedat’a “itibarını” iade ettiler. İsrail yönetimine mektuplar döşendiler.

Ve son olarak Mursi, Perşembe günü yeni bir kararname çıkarttı. Başına “25 Ocak Devrimi Cumhurbaşkanı’na devrimci talepleri yerine getirme ve eski rejimin kalıntıların Mısır devlet kurumlarından söküp atma sorumluluğu veriyor. ‘Özgürlük, adalet ve demokrasi’ ilkelerini geliştirmek üzere anayasaya dayanan yeni bir meşruiyet inşa edilmesi gerekiyor” diye yazdı. Kararnameyle hem kendisinin hem de örgütünün çoğunlukta olduğu Kurucu Meclis’in aldığı kararlar sorgulanamaz kılındı. Oysa bu kararlar hakkında daha şimdiden açılmış 43 tane dava vardı. Hepsi düştü… Zaten Mursi aynı kararnamede yargının başındaki ismi de tasfiye etmişti.

“Firavun kararnamesine” iktidardaki Müslüman Kardeşler’in Adalet ve Özgürlük Partisi’nin yanı sıra Selefilerin Nur Partisi de destek verdi. Aynı Selefiler bir süre önce Kıptilere ait kiliselere saldırıyor, piramitlerin ve büyük sfenkslerin “put” oldukları gerekçesiyle yıkılması gerektiğini savunuyorlardı.

Beş gündür Mısır sokaklarını dolduran öfkeli halkın karşısına Cuma günü kendi kitle gücünü çıkartan Mursi, “ne yapıyorsam ‘devrimi’ korumak için” diyordu. “Mısır yükselişte… Fakat dış güçler Mısır’ın yeniden yükselmesini istemiyor” diye konuşuyordu.

Oysa Mursi kendisine firavun yetkileri kararnameyi, Obama’dan Gazze’de ateşkes ilan edilmesine katkılarından dolayı teşekkür aldıktan hemen sonra yayınlamıştı. Doğru ABD’nin krema dolgulu Başkanı İsrail’in Gazze’de “meşru müdafaa” hakkını kullandığını söylemişti ondan önce. Ama yine de şükran duygularını Mursi’den esirgemedi. Müslüman Kardeş Mursi ise bölgede oynadığı rol nedeniyle alnına kondurulan öpücüğü, vakit kaybetmeksizin içeride yetkileri kendisinin ve teşkilatının elinde toplayan bir firavun kararnamesine dönüştürmek için kullandı.

Türkiye, Mısır’ın iki yıla sığdırdığı bu yeni rejim inşası sürecini son on yılda yaşadı. Kısacası Firavun kendisini Sultan’ın suretinden yarattı.