PAME’nin çağrısı

TEKEL işçilerinin direnişi esnasında sık sık yaptığımız bir tespiti anımsayalım: Türkiye işçi sınıfının hiç değilse son yirmi yıl içinde gerçekleştirdiği en önemli silkiniş... Kimileri doksanlardaki kamu emekçileri dinamiğini aynı önemde görebilir ve yirmi yıl tespitini on yıla çekebilir. Bunu tartışmayacağım… Önemli olan içinde yaşadığımız siyasi iklimin, özellikle emekçi sınıflara karşı sertliğine karşın işçi sınıfının uzun süren sessizliğini TEKEL direnişiyle bozmuş olduğu saptamasıdır. Bunun tartışılacak bir yönü olduğunu sanmıyorum.

İşaret etmek istediğim esas nokta ise şu: Aynı saptamayı dünyada işçi sınıfı hareketi için de yapma olanağına sahibiz. Aşağı yukarı son altı aydır gözümüzün önünde duran ve TEKEL direnişi için yaptığımız tespit kadar tartışmasız görünen bir olgu söz konusu: Bugün uluslararası işçi sınıfı mücadelesinin kalbi Yunanistan’da atmaktadır.

Bunu sınıf mücadelesini gerçekleşen grevlerin sayısına indirgediğimden not düşmüyorum. Son bir-iki yıl içinde başka ülkelerde de kitlesel grevler gerçekleşti, ancak aynı tespiti örneğin Avrupa’nın geneli için geçerli sayma olanağına sahip değiliz. Kitlesel grevlerin gerçekleşmesi bir veri, ancak sınıf mücadelesinin başka coğrafyalar açısından da tayin edici düzeyde önem kazanmasından söz edebilmek için malum nedenlerle bundan daha fazlasına ihtiyacımız var.

Yunanistan’ı bu açıdan merkeze oturtan ve önemli kılan, bu ülkede sermaye sınıfının ve emperyalizmin emekçi sınıflara karşı saldırılarının yalnızca Yunanlı emekçilerin sorunu olmamasıdır. Yunanistan, emperyalizmin krizden çıkış reçetesi olarak sunduğu işçi düşmanı politikaları en konsantre haliyle uygulamaya koyduğu bir laboratuar işlevi görmektedir. Ya emperyalizm bu “deneyi” başarıyla sonuçlandıracak ya da birbirine karıştırıp durduğu o sıvılar büyük bir patlamaya neden olacak. Şu anda kaynadığını görüyor ve büyük patlamanın öncelikle Avrupa işçi sınıfını ve haliyle bütün dünyanın emekçilerini derinden etkileyeceğini seziyoruz.

Aralık ayının sonlarından bu yana ülkede neredeyse on günde bir genel grev oluyor. Öyle lafta genel grevler de değil, eğitimden ulaşıma, medyadan sağlığa kadar gündelik hayatın bütününü etkileyen, ülke çapına yayılan grevler… Yukarıda grevlerin sayısının ve kitleselliğin tek başına köklü bir gösterge sayılamayacağını söyledik. Dolayısıyla bu portalın düzenli izleyicilerinin gayet iyi bildiği bir değişkeni daha bu olguya ilave edelim: Gerçekleşen grevlerin yaklaşık yüzde seksenini Yunanistan’ın “yeni sınıf hareketi” PAME, yani Tüm İşçilerin Mücadele Cephesi gerçekleştirdi.

Değişken budur: Yunanistan’da yeni bir sınıf hareketi vardır.

Yepyeni bir örgütsel biçim keşfettiği için mi ya da daha önce görülmemiş mücadele biçimleri denediğinden mi böyle? PAME’ye, örneğin yirmi birinci yüzyılın başlarında pek sükse yapan “küreselleşme karşıtı” hareketlerin kimi kesimlerde yarattığı türden bir heyecan yarattığı için mi “yenilik” atfediyoruz?

Bu soruların tamamının yanıtı “hayır”dır. Ortada ne yepyeni bir örgütsel biçim, ne daha önce hiç görülmemiş mücadele biçimleri, ne de orta sınıfları ve kimi Batılı entelektüellerin “yeni sol” fantezilerini harlayan bir hareket var. Ama sapına kadar yeni…

Neden?

Çünkü birincisi, ortada programı ve ilan ettiği amaçlarıyla açıkça kitlesel bir sınıf örgütü olduğunu, bu örgütün sınıf sendikacılığı ilkelerine göre hareket ettiğini görüyoruz. Esnek çalışanları, gençleri, işsizleri, göçmen işçileri örgütleyen ve mücadeleye katan bir sınıf örgütü… İkincisi, ikirciksiz bir şekilde sendikal alandaki sermaye hegemonyasına meydan okuyan bir hareketten söz ediyoruz. Üçüncüsü, uluslararası işçi sınıfı mücadelesine sınıf sendikacılığı ilkeleri doğrultusunda müdahale etmeyi önüne koyduğuna ve bu konuda çeşitli adımlar attığına tanık oluyoruz. Dördüncüsü, işçi sınıfı mücadelesinin toplumsal meşruiyetini genişletmek üzere yoksul köylülük (PASY) ve küçük esnafla (PASEBE) ortak bir cephe geliştirme perspektifiyle hareket eden bir yapının söz konusu olduğunu biliyoruz. Ve beşincisi, PAME, siyasi mücadeleyle ekonomik mücadelenin zorunlu birlikteliğini düstur edinmiş, Yunanistan Komünist Partisi’yle açık bir ilişki içinde bulunan ve kendisini Yunanistan’da işçi sınıfı iktidarını kurma mücadelesi içinde kendisini bir yere yerleştiren bir örgüt.

Bu sıralananlar yeni bir sınıf hareketi yaratmanın şapkadan tavşan çıkarmak anlamına gelmediğinin canlı kanıtı niteliğinde. PAME yepyeni bir model sunduğu için değil, sınıf sendikacılığı ilkeleri çerçevesinde yürüttüğü fiili mücadele nedeniyle bir referans noktası haline gelmiştir. Bugün dünyaya baktığımızda işçi sınıfı hareketinin Yunanistan’da sivrildiğini tespit ediyor oluşumuzun nedeni bu referans noktasının varlığı… Dahası emperyalizmin Yunanistan’ı işçi düşmanı politikaların laboratuarı olarak seçmesinin sebeplerinden bir tanesi de budur. Bu referans noktası ye güçlenecek, yanına yeni örnekler katılacak ya da emperyalizm “deneyi”nde başarıya ulaşacak ve en çetin cevizi kırmış olmanın ferahlığına kavuşacak. Dolayısıyla hem PAME’nin uluslararası sınıf mücadelesi açısından bir referans noktası haline gelmesi anlamında nesnel bir durum var hem de sınıf hareketi açısından çok kritik bir mücadele gündemi…

“Bizim işimiz önce kendi çöplüğümüzü temizlemek” denilebilir, buna kısmen katılırım. Ancak ortada yadsınamayacak bir referans noktası bulunuyorsa, yapılacak temizliğin bu gerçekliği hesaba katması zorunludur. Örneğin işçi sınıfı sendikal alandaki hegemonyayı dağıtacak, sendikal krizi aşacak, başka coğrafyalardaki yükselişlerden güç alacaksa bunun bir boyutu da emperyalizmin uluslararası sendikal bacaklarına, yani ITUC’a ve ETUC’a meydan okunarak gerçekleştirilebilir. Hiç kimse “en gerici sendikalarda da çalışmak” gibi özürlerin arkasına sığınmamalıdır, çünkü uluslararası işçi sınıfı mücadelesinin artık yeni bir referans noktası bulunmaktadır ve o referans, Dünya Sendikalar Federasyonu, WFTU’nun da omurgasını teşkil etmektedir.

Dahası bu referans noktası, PAME, işçi sınıfı mücadelesine yeni bir soluk getirmiş olmasını Yunanistan’daki mücadelenin yalnızca Yunan emekçisini ilgilendirmediğini kavramış olmasına da borçludur. Bu kavrayış nedeniyle sınıf mücadelesinin hararetinin yükseldiği coğrafyanın bütününe çağrıda bulunmaktadır ve Türkiye’nin o coğrafyanın dışında olmadığı aşikardır.

29 Haziran’da gerçekleşen grevden sonra yayınladığı çağrıda PAME’nin Avrupa işçi sınıfına şu çağrıyı ilettiğini bu vesileyle aktaralım: “Mücadelelerimizin hedefi emek düşmanı önlemlere karşı harekete geçmek olmak durumunda. Bu politikalar uygulanamamalıdır. Halkın ihtiyaçlarına yanıt verecek önlemler talep etmeliyiz. Avrupa işçi sınıfının geleceğimizin kapitalizm olmadığını anlamasına yardımcı olmaya mecburuz. İnsanın insanı sömürüsünü ortadan kaldırmak için mücadele ediyoruz. PAME, güçlerimizi birleştirmek için, ortak mücadelemiz için çaba göstermeye devam edecek. Yakın bir gelecekte Atina’da veya başka bir Avrupa ülkesinde buluşmayı öneriyoruz.”

Şimdi dönüp bu çağrıdan ziyade “TÜSİAD’a değen kadın eline” uzanmaya karar verenlere, ETUC ve ITUC kongrelerinde “küresel adalet” arayanlara sormak durumundayız: PAME’nin çağrısına kulak verecek misiniz?