Kürt Sorununda “Post” Anlaşma Dönemi

Şu "post" sözcüğü, doksanlı yıllarda bir ön ek olarak ideoloji alanını bir hayli meşgul ettikten sonra kabuğuna çekilmişti. Malumunuz, modernizm kavramının önüne ekleniverdiğinde ana kelimenin "ötesine", "sonrasına" geçildiğini anlatıyordu hesapta. Sovyetler Birliği'nden geriye kalan, emperyalizmin kan gölüne çevirdiği dünyada "modernleşme aşıldı", "ulus devlet bitti" haykırışlarına kılıf uydurulmasına ihtiyaç vardı ve bu kılıflardan bir tanesi de işte bu ekle aydınların aklına geçirilmiş oluyordu.

Ancak on yıl kadar sahalarda fırtına gibi estikten sonra, emperyalizmin "aşılsa da kodum aşılmasa da kodum" tavrına biat etmeye başlamasıyla "post" dönemi de geri çekilmeye başladı. Şöyle söylersek daha doğru olacak belki: Emperyalizmin dizginsiz saldırganlığı, ideolojik meşruiyet zemini yaratma çabasının hızını fersah fersah aşmaya başlayınca, "post" teriminin anlamlar dünyasındaki konumu da ön eklikten, bağımsız bir sözcük olmaya doğru kaydı. Ve artık "post", yine "posta"yı anlatır oldu.

Posta derken, "emperyalizmin postası"nı... Mesela Washington Post'undan tutun, Jerusalem Post'una kadar, ABD-İsrail-AB, bütün emperyalist odakların stratejilerini dikte ettikleri gazeteleri... "Post" denilince artık aklımıza evvela bunlar geliyor. Sonrasını, ötesini, berisini bir kenara bıraktık, "van minüt" vodvilinin mağdur karakteri David Ignatius'un Washington Post'tan ne postaladığına bakıyoruz.

Şimdi bu post'lar alemine bir de Hewlerpost eklendi. Hewler, yani Kürdistan Özerk Yönetimi'nin başkenti, post, yani bildiğimiz postası. Başka bir deyişle Washington Post'un Kürt versiyonu. Ama sorun, Hewler'in postasının Türkçe olması.

İlk sayıda Genel Yayın Yönetmeni Rebwar Kerim Weli'nin bildirdiğine göre şimdilik internet üzerinden yayın yapacak ve kısa süre içinde günlük çıkacak olan Hewlerpost, Irak'ın ilk Türkçe gazetesi olacak.

Rebwar Kerim Weli, "Neden Türkçe Gazete?" başlıklı başyazısında da niyeti açıklamış, en büyük ve en etkili komşumuz Türkiye'yle aramızdaki temel sorun birbirini "anlama" sorunudur demiş. Barışçıl, diyalog geliştiren, iyi ilişkiler kuran öznelerin evvela birbirlerini anlama sorununu aşması lazımdır, farklılıklarımızla güzeliz gibi cümlelerle de tezini geliştirmiş ve Hewler'in postasına işlev biçmiş.

"İyi işte, bundan ne zarar gelir?" diye soracaklar kuşkusuz çıkacaktır.

Öncelikle şu isim meselesinin hiç de tesadüf sayılamayacağının altını çizelim. Birbirini anlama çabasının Kürdo-Amerikan bir adla taçlandırılması, gazetenin ve arkasındaki Barzani güçlerinin yönelimini de, niyetini de ortaya koyan yeni bir kanıt olarak alınmak durumundadır. Anlaşmanın iskeleti, üst başlığı kocaman bir "post" sözcüğüdür.

Gazetenin sayfaları arasında gezindikçe semiyotik bir abartının kurbanı olmadığımızı gösteren örneklerle karşılaşıyoruz.

Mesela kiminle anlaşmaktan bahsediyorlar? Bu soruya verilen yanıtlardan bir tanesini, Kürdistan Yurtseverler Birliği Ankara Temsilcisi Bahroz Galalayi'nin "Türkiye'deki Kürtlerin Ufku" başlıklı değerlendirmesinde bulabiliyoruz. Şöyle yazıyor Galalayi:

"Türkiye'de şu anki siyasetin Kürt meselesi karşısındaki duruşu çok olumludur. Aynı şekilde hükümetin bu konuda olumlu bir tutumu var. Bundan dolayı da karşı tarafın da Türkiye siyasetinin bugünkü siyasetini gerçekçi bir şekilde değerlendirmesi gerekir. Türkiye Kürdü'nün hükümetin ve Türkiye'nin diğer kurum ve kuruluşlarının çözüme dair bugünkü mesajını anlaması, ki barış ve demokrasi yoluyla sorunun çözümü için çok iyi bir irade var, gerekiyor. Önemli olan, her iki tarafın da oradan ve buradan kulaklarımıza gelen siyasi mesajı iyi okumaları, bunun üzerinde çalışmaları, bu konuda cesur kararlar vermeleri ve bunu bu aşamaya göre iyi bir şekilde değerlendirmeleridir."

KYB temsilcisinin sözlerine bakacak olursak niyet anlaşmak değil, anlaştırmak. Anlaştırılması gereken Türkiye Kürtlerinin dışında, Barzani ve Talabani güçleri AKP çizgisiyle zaten ahenk içinde. Aynı yazıda CHP'nin 21 Mart'ın resmi tatil yapılması önerisi konusuna dair, öyle ya da böyle bu olumlu bir adımdır ve CHP açılan yoldan yürüyeceğini ilan etmiştir anlamında değerlendirmeler yapılması, CHP'yle de anlaşmak konusunda bir zorluk olmadığını ortaya koyuyor.

Peki hangi zeminde anlaşılacak veya taraflar hangi zeminde anlaştırılacak?

Gazetede Osmanlı'nın Kürt politikası üzerine bir inceleme yazısı kaleme alan Remzi P&ecircşeng, makalesinin sonunda bu konudaki yaklaşıma işaret ediyor:

"Kürt hareketlerinin esas nedeni, Kürt beyliklerinin gittikçe Osmanlı'ya daha çok bağımlı hale getirilmelerinde ve 'özgür ve iç otonomilerini' kaybetmelerinde aranmalıdır. (...) Behdinan bölgesinde ise Barzaniler, ne Osmanlı, ne Türk, ne de Irak rejimleriyle politika yürütmüşlerdir. Onlar kendileri için bir toplum olmanın kavgasını vermişlerdir. 'Bayrak', 'Ulusal Marş', 'Ulusal Ordu' (Peşmerge) ve siyasal birliği temsil eden partilerle kendi iç dinamiklerini oluşturmaya çalışmıştır."

Mesele, deniyor, otonomiyle merkeziyetçilik arasındaki çatışmadır Osmanlı son döneminde merkeziyetçi eğilimi güçlendirmeye çalıştığı için Kürtlerle anlaşmanın yolu tıkanmış... Yeni Osmanlı aynı hataya düşmesin ve "çözüm" için Türkiye Kürtlerini otonomi marifetiyle Güney'e açsın...

Son olarak, anlaşmanın konusu, nesnesi nedir?

Yukarıda işaret ettik, ama bir de Hewler'in postasından aktaralım. Genel Yayın Yönetmeni imzalı yazı, "Kürtlerin hiç bugünkü kadar Türkçe bir gazeteye ihtiyacı olmadı" dedikten sonra, "bizi sadece Türkler değil, Kürtler de anlamıyor. Bedbahtlık bu olsa gerek" diye mevzuyu bağlıyor. Anlaşmanın nesnesi belli, onu da çok iyi anlıyoruz.

Demek ki Kürt meselesinde "post" anlaşma dönemi budur: Herkes ABD'nin arkasında hizaya girecek ve eyaletler arası posta yoluyla iletişim serbest olacak.