'İyi çocuklar'ın sükuneti

Zaman yazarı Mustafa Ünal'ın dünkü yazısından okuyoruz. Erdoğan'la Azerbaycan dönüşü uçakta söyleşiyorlarmış. Çeşitli konularda Başbakan'ın mesajlarını aktarıyor. Söz önümüzdeki Yüksek Askeri Şura'ya geliyor. Başbakan, Ünal'a evvela “gerginliğe ihtimal vermediğini” söylüyor.
Tam bu noktada bir es verelim ve “olur mu canım” diyenlerin feveranlarını dindirelim. Bir “krizin” geleceği önceden belliydi diyenlerden söz ediyorum. “Bir kriz, hem de çok büyük” diyenlerden.

Eskiden burnu büyük liberallerin Marksistlere sövmek için uydurdukları bir argüman vardı. “Marksistler her üç krizden beşini öngörür” derlerdi. Şimdilerde liberaller bu sevimsiz -ve de konu Marksistler olduğunda asılsız- argümanı Birinci Cumhuriyet'in küllerinden yeniden doğacağına inanlara karşı kullanıyorlar. Onlar her gelişmede bir kriz, her başlıkta bir gerginlik görüyorlar. Oysa artık ne krizden ne de gerginlikten söz edilebilir.

Olmayan bir krizi çağıranlar, “geldi, masaya da üç kez vurdu” diye ortalıkta dolananlar hem AKP meftunlarının hiç hak etmedikleri bir ağırbaşlılık, bir feraset kostümü kuşanmalarına hem de iktidarın çekim alanının görece dış orbitallerinde dolanıp duranların biraz daha içeriye doğru yaklaşmasına vesile oluyorlar. İnanmayan varsa Cüneyt Özdemir'in “istifa muhtıradan iyidir” diyen yazısına bakabilir. Mealen, istifa demokratik sistemin niteliği, muhtıra ise siyasi kriz nedenidir diyor. Sükunet içinde “istifa etmişler, ne var bunda” diye seviniyor ve iş bu kadarla bırakıldığında, ne yazık ki, haklı da görünüyor.

Ortada bir kriz yok en azından pazartesi günü toplanacak Yüksek Askeri Şura nedeniyle çıkmış bir siyasi kriz yok...

Nedenine önce Erdoğan ve AKP cephesinden bakalım. Andığım mesajın devamında şunları söylüyor Tayyip Bey: “2011 şurasının başka avantajları da var. Geçen yılın tecrübesi çok önemli sözgelimi. Gerekli dersler çıkarılırsa hiçbir sorun yaşanmaz. Askerî kesim, hukuku zorlayarak, yasaları dolanarak, sivil idareye direnerek sonuç alamayacağını yaşayarak öğrendi. Tecrübe dediğim bu.” Bu sözlerin özeti, “biz zaten istifalar için hazırlığımızı geçen seneden bu yana yaptık” oluyor. O halde gayet planlı, programlı bir süreçten söz ediyor Erdoğan. Hiç değilse geçen yıldan beri yaptıkları mevzuat değişiklikleri vesaire ile yürütülen bir hazırlık var.

Bu durumda, “emeklilik” haberi yayıldıktan hemen sonra sanal alemde gezinmeye başlayan “Emrullah Uslu istifaları seçimden önce yazmıştı” yollu “tivit”ler, İkinci Cumhuriyet bürokrasisinin en has ekibi olan Taraf'ın bu orta düzey memuruna gereksiz bir öngörü ve akıl atfetmiyor da ne yapıyor?

Diğer cepheye baktığımızda bir mücadele, onu geçelim, kısmi de olsa bir çatışma iradesi var mı? Gazetelerde yapılan yorumları geçelim, istifa gerekçesini açıklayan Koşaner'in kendi sözlerini veri alalım. Tutuklu subaylardan söz ettikten sonra, “bu durumun önlenememesi ve yetkili makamlar nezdinde yapılan girişimlerin dikkate alınmaması Genelkurmay Başkanı olarak personelimin hak ve hukukunu koruma sorumluluğumu yerine getirmeme engel olduğundan ...” diye devam ediyor.

Hak ve hukuk!

Bu sözler olsa olsa “kutlu olsun İkinci Cumhuriyetimiz” şeklinde yorumlanabilir. Kutlama mesajının ardındansa yeni cumhuriyetin yeni ordusuna buyurun, gelin denmiştir. Üstelik komutanlar yeni orduya öylesine nazikçe yol verdiler ki, örneğin, açıklama için cuma akşamını beklemiş olmalarında borsanın olumsuz etkilenmemesini gözetmiş olmaları kuvvetle muhtemel. Birileri yine de bu “nezaketi” görmezden gelerek komutanların dik durduğunu sayıklamaya devam edecek...

Cuma akşamüstünü anladık da, neden şimdi? Başka bir ifadeyle, gerekçe yüzde 50 mi?

Evet, yüzde 50 bazı belirsizlikleri çözmek konusunda hayli etkili oldu. Komuta kademesinin havlu atması anlamında değil, onlar uzun zamandır havlu atan değil attıran tarafa geçmişler ya da ona biat etmişlerdi. Ama asıl önemlisi yüzde 50, içinde yaşadığımız bölgede çok büyük bir operasyon başlatan ABD'nin Türkiye'ye ilişkin tasarımındaki pürüzleri de düzledi. İkinci Cumhuriyet kuruldu, artık son rötuşları yapmak için Erdoğan ve arkadaşlarının elini tamamen serbestleştirmek gerekli. Ortadoğu'da bu kadar çok iş beklerken, Mümtazer Türköne'nin ne zamandır yazdığı “yeni ordu”ya da diğer rötuşların yapılmasının bekletilecek bir tarafı kalmadı. Polis teşkilatının suretinden yeni bir ordu yaratılması işlemine de yeni başlanmış değil idari olarak iki yıl önce, siyasi olaraksa bundan da önce başladı bu operasyon. İkinci Cumhuriyet'in artık bu operasyonu tamamlaması gerekiyor. Çünkü bölgedeki dinamiklerin daha fazla bekleyemeyeceği apaçık görülüyor.

Başa dönersek, ortada bir kriz yok. İstifa edenler yeni orduya yolu açtılar, istifa ettirenler yeni rejimin daha büyük hamlelerine yönelik son hazırlıklarını tamamlıyorlar. Yol verenler için de yol alanlar için de NATO karargahlarında “tanırız, iyi çocuklardır” deniyor.

Her ikisi de bu hamlelerin ertelenemez ve durdurulamaz olduğu görüşünde birleşiyor ve birleşirken halkı ortadan ikiye çatlatıyorlar. Bir tarafta bir “kriz” görmek isteyenler, krizin olmayan tarafını ruh gibi çağıranlar ve ona omurga çakmaya çalışanlar... Diğer tarafta ise, artık insanların Eğitim ve Doktrin Komutanı'nın ismine kadar bildiği bir toplum yaratılmamış gibi sivilleşmeden “yeşil bereliler” tüm ülkeyi bir OHAL sahasına çevirmemiş gibi demokratikleşmeden bahsedenlere ağzı açık inanlar...

Ancak bu hamleler toplumu daha başka travmalara ve çok gerçek çatışmalara doğru sürüklüyor. Ortadan ikiye çatlattıkları halkın bu kadar ısıya dayanamayarak paramparça olması ihtimali giderek daha görünür hale geliyor. Başka arayışlar için kapı gitgide aralanıyor.