Hapı Yutmayanlar Ne Yapsın?

Başbakan Erdoğan’ın referandum sonrasında yaptığı konuşmalarda partisinin “hayır” oyu verenlerin de hükümeti olduğu vurgusu değişmeyen tema haline geldi. Son olarak partisinin İstişare ve Değerlendirme Toplantısı’nda yaptığı konuşmada “73 milyon bizim nazarımızda birdir, insandır, candır ve bu ülkenin birinci sınıf vatandaşıdır” diyordu Başbakan. Ardından da “birinci sınıf” vatandaşların “hayır” diyen kesiminin nasıl “kandırıldığını” uzun uzun anlatmaya girişiyordu hazret…

Bu söylemin ardında ne denli otoriter ve faşizan bir zihniyetin yattığını anlatmaya çalışmayacağım. İşin bu kısmını Erdoğan’ın pek övündüğü referandum araştırmasında kendi partisi de ifade etmiş: “Hayır” oyu verenlerin en çok etkileyen faktörlerin başında “muhalefet partileri ve muhalif medya kuruluşları tarafından üretilen komplo teorileri” geliyor, bunu “Türkiye'nin Batının güdümüne girdiği / dış politika ekseninin Doğu ülkelerine kaydığı, hükümetin muhalefeti ve vatanseverleri baskıyla sindirdiği ve anayasa paketinin ‘AKP sivil diktatörlüğü’ne zemin hazırladığı algıları” izliyormuş. Yani Erdoğan’ın öve öve bitiremediği, “hayır diyenleri de anlıyoruz işte” dediği araştırmanın yaptığı analiz, “hayır” oyu verenlerin öncelikle “kandırılmış” oldukları tezine dayanıyor. Arkasından sıralanan diğer faktörlerin bu “başat etken” kaydedildikten sonra bir önemi olabilir mi? Bağımlılıkmış, AKP diktatörlüğüymüş bunların hepsi kandırılmışların zihnini kirletmek için üretilmiş propaganda! Kaldı ki Başbakan yapılan çalışmanın kendisi açısından ne ifade ettiğini açıkça söylüyor: “Marmara'daki vatandaşın 'hayır' tercihiyle, Akdeniz'deki vatandaşın 'hayır' tercihi, Ege'deki 'hayır' ile ülkenin diğer bölgelerindeki 'hayır' tercihi birbirinden farklı gerekçelere dayanıyor. Bu gerekçelerin büyük oranda yanlış bilgilendirmeden, gerçek dışı propagandadan, topluma pompalanan sanal korku ve tehditlerden kaynaklandığını da müşahade ettik.”

Kısacası Erdoğan, referandum sonuçlarının açıklanmasından bu yana “kandırılmış” yüzde 42’ye bilmem kaçıncı defa acılarından kurtulması için iktidarın şefkatli eli tarafından sunulan hapı yutmasını telkin etmektedir. “Hapı yutun, gerçekleri unutun, acılarınızdan kurtulun” Erdoğan’ın telkini budur, test edileceği zemin de 2011 genel seçimleri…

Ancak Erdoğan salt telkinde bulunacak kadar alık bir politikacı olmadığını pek çok kez göstermiştir. Yukarıda alıntıladığımız cümlelerin hemen ardından gelen sözlerini bir ayrıntı olarak görülemeyeceğinin altı çizilmelidir: “Bunu asla ve asla bir mazeret, bir bahane olarak, kendimizi rahatlatan bir gerekçe olarak görmüyoruz.” Başka bir ifadeyle Erdoğan “bize yüzde 58 de yetmez” demekte ve şimdiden partisinin seçim çalışmalarına start vermektedir.

Referandumdan sonra hesapta “sağ seçmen” üzerindeki etkisini artırmak üzere “ezber bozan” CHP’ye bakıldığında, öncelikle, böyle bir irade görmek mümkün mü? Bunu özel olarak CHP’nin çizgisini mahkum etmek ya da AKP’yi abartmak için söylemiyorum ortada düpedüz objektif bir durum var. Giderek AKP’ye daha fazla benzeyen, AKP’nin kendisine şu veya bu gerekçeyle direnen toplumsal kesimler üzerindeki basıncını artırmasına karşı direnç değil, teslimiyet eğilimi üreten bir CHP’nin de “hayır”cılara hapı yutmalarını telkin ettiğinin altı çizilmek zorundadır. Bu durumda Erdoğan’ın hapı yutma telkinin arkasından gelen ortalığı kasıp kavurmalarının, kıyıları sarıya boyama salvolarının vesaire Kılıçdaroğlu’nda teslimiyete ve iddiasızlığa dönüşmesi son derece normaldir. Çok basit bir nedenle: Birincisi iktidardadır ve düzen muhalefetini kendi suretinden yaratmak konusunda çok, ama çok büyük bir mesafe kat etmiş bulunmaktadır. İkincisi ise bu duruma yelkenleri suya indiren konumundadır. Teslimiyet çizgisi Derviş’in yancılarını baş tacı etmekle kalmayıp, Derviş’in kendisinden medet umma noktasına ulaşmıştır. Önümüzdeki dönemde, “hayır” oyu verenlerin bir kısmının hapı yutmalarının bu teslimiyeti kurtuluş olarak görmeleri olacaktır. Ancak buradan bir iddia veya yanlış da olsa bir heyecan çıkmaz.

Bu duruma bakıp, sadece “yazıklar olsun” demekle yetinebilir miyiz? Referandumdan sonra pek çok soL portal yazarı AKP’nin bunca baskıya rağmen teslim alamadığı toplumsal kesimlere ve sol güçlere” işaret etti. Şimdi AKP’nin suretinden yeniden yaratılma sürecinin son demlerini yaşayan düzen muhalefeti, totaliter kafa yapısıyla tutarlı bir biçimde asla elindekiyle yetinmeyen Erdoğan’la el ele vermiş bu direnci kemirmekle meşgul. O halde kuru bir “yazıklar olsun”la yetinmeyeceğimiz açık.

Dahası CHP’nin bütünüyle sınıfsal aidiyeti nedeniyle böyle bir konuma oturmuş bulunduğunu ısrarla anlatacağız. CHP bir sermaye partisi olduğu için AKP’yi kabullenmeyenlere “hapı yutun, boş verin türbanı, perçeminizi açarsınız” demektedir CHP, bir patron partisi olduğu için işsizlikten, yolsuzluktan söz edip, ekonomik alanda Kemal Derviş’ten prestij ummakta, “emek meseleleri”nden sorumlu parti komiserlerini tekstil patronlarından, Derviş’in yamaklarından, ANAP’ın “işini bilir” bürokratlarından seçmektedir.

Bu liste uzatılabilir. Ancak örneklerin sayısının artırılması işaret edilen öze yeni bir şey eklemez: CHP, bir düzen partisi olduğu için bugün teslimiyet çağrısı yapmakta ve AKP’ye karşı toplumsal direnci örselemektedir.

Bu tablonun karşısına nasıl çıkacağız? Seçimlere kadar devam edecek dönemin esas sorusu bu olacak, solun bu konuda göstereceği yaratıcılık, irade ve beceri büyük önem taşıyacaktır. AKP’ye teslim olmaya direnen toplumsal kesimlerin boynunu dik tutmanın ötesinde bir motivasyona ihtiyaç duyduğu açık. Karşıtlarına büyük bir hırsla ve şevkle yüklenen Erdoğan’ın hevesinin kursağında bırakılması için ondan daha büyük bir inat ve heyecanla karşı koymak durumundayız. Bunun için hemen kolları sıvamalı ve AKP karşıtı toplumsal direncin şekil kazanmasına girdi yapılmalı… “Şekil kazanmaktan” kastım, kapısında “hapı yutanlar giremez” yazılı bölgelerin/alanların oluşturulmasıdır. “Bu lisede hapı yutmayanlar var, şu mahalledekiler hapı yutmadılar, oranın Alevi halkı hapı fırlatıp attı, şuradaki köylüler hapı siyanürcülere iade etti” gibi…

Tabir caizse, bir “hapı yutmayanların cephesi”ne ihtiyacımız var. Aksi takdirde önümüzde duran yalın gerçek, Erdoğan’ın haplayıp haplayıp hasbıhal ettiklerinin sayısının giderek artmasını izlemek olacak.