Dünya Devrimci Hareketinin Kasım Gündemi

Kasım ayı içinde dünya solunun gündemini takip edenlerin dikkatinden kaçmayan üç gelişme yaşandı. Birincisi ve muhtemelen en çok ilgi çekeni, 19-21 Kasım arasında Karakas’ta gerçekleşen Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi Olağanüstü Kongresi’nde Chávez’in yaptığı Beşinci Enternasyonal çağrısıydı. İkincisi, 20-22 Kasım tarihlerinde Yeni Delhi’de gerçekleştirilen 11. Dünya Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı’ydı. Üçüncü ve daha mütevazı, ama bir o kadar da önemli olan gelişme, yine kasım ayında yayın hayatına başlayan International Communist Review dergisi.

Bu üç gelişmenin birbirleriyle nasıl ilişkilendirileceği hakkında konuşmak için henüz erken olduğu söylenebilir. Gerçekten de eldeki verilerle buradan ne çıkacağını söylemek güç. Ancak sevindirici olan, dünya solunun, özellikle de komünist hareketin uluslararası işbirliği ve dayanışmayı daha somut adımlarla tahkim etmeye yönelik arayışlara hız vermiş olması.

Böyle bir gelişmenin tam zamanıdır ve bu açıdan baktığımızda “henüz erken” demenin olanağı bulunmamaktadır.

Geçmiş üç Enternasyonal’in tarihine baktığımızda, ortak bir örüntüden bahsedebiliriz: Devrimci hareketin enternasyonal mücadeleyi somut araçlarla tahkim etmeye yöneldiği dönemler, sınıflar mücadelesinde önemli kırılmaların yaşandığı momentlerle örtüşüyor. Doğal olarak bu tür süreçler devrimci hareketin önemli ayrışma ve yeniden harmanlanmalarına da sahne oluyor.

1864’te kurulup 1876’da dağılan Birinci Enternasyonal’in siyasi tarihinin 1848 Devrimleriyle açılıp, Paris Komünü’nün düşüşüyle kapandığını söylemek aşırı indirgeme olmasa gerek. Kapanışın Bakuninciler Enternasyonal’den kopuşuna sahne olduğunu biliyoruz.

1889’da yola koyulan İkinci Enternayonal, dünya kapitalizminin ilk uluslararasılaşmış bunalımına doğmuştur ve “beyin ölümü”, Trotskiy’in tespitiyle, 1914 Ağustosunda, reformist partilerin emperyalist savaşa karşı çıkma basiretini gösterememesiyle gerçekleşmiştir.

1919’da kurulan Komünist Enternasyonal’in kuruluşunun ardında yatan “kırılma” ise içlerinde herhalde en iyi bilineni. Kapanış ise 1943’te ve yine tarihin, yani sınıflar mücadelesinin derin bir sarsıntı yaşadığı bir dönemde gerçekleşiyor. Ayrışmanın, tarihsel süreçlerde küçük fasılaların normal olduğunu kabul edersek, Sovyetik gelenek ile Avrokomünizm arasında olduğu söylenebilir.

Bugün sınıflar mücadelesinin momentleri ve devrimci hareket içinde harmanlanma/ayrışma diyalektiği açısından benzer bir noktada mıyız?

Elbette bu soruyu sorarken, “sınıflar mücadelesinin daha keskin hale geldiği bir dönemi beklemek gerekir” gibi ahmakça bir tavıra prim vermek niyetinde değilim. Kaldı ki devrimci öznelerin, sosyalist devrim hedefini en başa yazarak böyle bir arayış içerisine girmelerinin kendisini “koşulların yeterince olgunlaştığını” gösteren bir veri sayabiliriz. Daha aşağısının kurtarmadığı bir dönemin içindeyiz... Kriz, devam eden işgaller ve sürekli güncel tutulan savaş tehditleri, daha aşağısının kurtarmamasının temel nedenleri arasında. O halde sınıflar mücadelesinin kritik bir momentinden geçtiğimizi tespit edebiliriz.

Chávez’in yeni bir Enternasyonal çağrısı yapmasının bu açıdan büyük önemi var. Latin Amerika’da emperyalizme kafa tutan ve aradan geçen on yıl boyunca önemli mevziler kazanan devrimci gelişmelerin yeni bir atılıma ihtiyacı var. Yeni bir atılımsa, Chávez’in ifade ettiği gibi, sadece sosyalist devrim perspektifiyle gerçekleştirilebilir. Kıtanın ilerici güçleri ABD’nin savaş tehditlerini savuşturmak üzere sosyalist devrimci bir birliğe yönelmek durumunda ve böyle bir hamlenin kıta ölçeğinde kalması mümkün değil. Bu nedenle dünya devrimci hareketinin yeniden harmanlanması ve yeni bir atılım yapması gündemin başına yazılmalı.

Chávez bunları söylüyor ve kuşkusuz son derece haklı…

Chávez’in haklılığına gölge düşüren unsurlar yok mu? Var… Latin Amerika’nın bu özgün devrimcisinin biraz fazla konuştuğunu ve her fazla konuşan insan gibi, zaman zaman konuşurken ele aldığı yan temaların esas mesajı zayıflattığını biliyoruz. Reel sosyalizm deneyimlerine dair sözlerini, Komintern’e ilişkin bazı nahoş göndermelerini bu kategoride değerlendirmek mümkün. Chávez’in yeni bir Enternasyonal çağrısı yaptığı beş saatlik konuşmada sarf ettiği bazı cümleleri, konuşmanın uzunluğuna verebilir ve bu bahsi şimdilik geçebiliriz.

Ancak mesele burada kapanmıyor. Toplantının katılımcıları arasında bulunan Venezuela Komünist Partisi’nin (PCV), Brezilya İşçi Partisi, Portekiz Sol Birlik gibi sosyal demokrat, liberal solcu vb. örgütlerin de davetli olduğu bir toplantıdan çıkan yeni bir Enternasyonal çağrısına rezervli yaklaşmasına hak vermemek imkânsız. Geniş katılımlı bir örgütlenmenin bazı avantajları olabilir, ancak bunun adı “Komünist Enternasyonal” olmaz. Bu nedenle PCV sürecin bir “anti-emperyalist cephe” hedefiyle örülmesini savunuyor ve halk cepheleri örneğini hatırlatıyor.

PCV’nin rezervine hak verirken, diğer yandan da konunun muhatapları arasında yer alan komünistler açısından, yani bizim cephemizde durumun ne olduğuna bakmak gerekiyor.

Karakas Deklarasyonu bir hayli tartışıldı, ancak ondan üç gün sonra yayımlanan Yeni Delhi Deklarasyonu aynı ölçüde gündeme gelmedi. Oysa söz konusu ikinci deklarasyon şu cümleyle bitiyor: “Dünyanın dört bir yanından gelen ve işçi sınıfı ve diğer emekçi kesimleri (dünya halklarının çok büyük bir kısmını) temsil eden biz komünist ve işçi partileri, komünist partilerin yeri doldurulamaz rolünün altını çizerek, dünya halklarını sosyalizmin gelecek için tek gerçek alternatif olduğunu ve geleceğin ellerimizde bulunduğunu ilan etme mücadelemize katılmaya çağırıyoruz.”

Başka sorunları bir yana bırakarak, bunun ideolojik açıdan daha net bir duruş olduğuna kuşku yok. Karakas Deklarasyonu’yla Delhi Deklarasyonu’nu birbirlerinin karşısına değil, yan yana koymak gerektiğinin de altını çizelim. Bir kez daha, başka sorunlar bir yana…

Dünya komünist hareketinin daha ileri işbirliği örnekleri vermeye, yeni mücadele araçları şekillendirmeye yönelik bir diğer girişimi ise girişte sözünü ettiğimiz uluslararası teorik yayın, International Communist Review, oldu. Ortak bir teorik yayınla uluslararası komünist hareket hem sınıflar mücadelesinin kritik güncel başlıkları hakkında ortak aklını güçlendirmeye çalışıyor hem de daha geniş bir toplama yönelik derli toplu bir müdahaleyi hedefliyor.

Zira Yeni Delhi toplantısına katılan 48 ülkeden 57 partinin Karakas’taki toplama kıyasla daha net olması, burada bir yeniden harmanlanmanın gerekli olmadığı anlamına gelmiyor. International Communist Review, bu geniş halka içinde komünist bir “odak” yaratma perpektifinin bir ürünü.

Tekrar başa dönüyoruz. Kasım ayı dünya devrimci hareketi açısından sevindirici girişimlere sahne oldu. Artık bu girişimlerin birbirlerini besleyen ve ürün veren adımlara dönüşmesi doğrultusunda mücadeleye yön verme noktasındayız. Bu doğrultuda, henüz nefes kesici diyemeyeceğimiz, ama ileriye dönük umut veren bir dönemin içine girmiş bulunuyoruz.