CHP’nin üçüncü yoluna dair sorular

CHP Genel Başkanı geçtiğimiz hafta sonu Van’ın Edremit ilçesinde yapılan “Siyasette Barış Stratejisi” toplantısının ardından Kürt sorunu üzerine “önemli” açıklamalar yapmış. Kılıçdaroğlu’nun beyanatı gazetelerde genel olarak bu şablonla duyuruldu.

Bunu yazan gazetecilerden herhangi birinin aklına gelmiş midir bilmiyorum, ama Kemal Bey bundan üç ay önce de Diyarbakır’a gitmiş ve orada da “CHP’nin üçüncü yolu”ndan söz etmişti. O günlerde de Kemal Bey’in söylediklerinden ziyade Diyarbakır’a gitmiş olması önemsenmiş, “üçüncü yol”un üzerinde ise pek duran olmamıştı. Bu kez Van’da karşımıza çıkan Kılıçdaroğlu yine partisinin “üçüncü yolu”ndan bahsederek şunları söylüyor: “3. yol ile ‘Kürt sorunu’ farklı. Kürt sorunu, bizim gördüğümüz sorunların bir parçası (…) Kürt sorunu da orada tartışıldı, ama olayın ekonomik, siyasal, toplumsal yönü, kültürel yönü onlar da tartışıldı. Bir 3. yol dediğimizde olayı bir bütünlük içinde görüyoruz ve 3. yolda bizim hedefimiz şu, ondan vazgeçmiş değiliz: ’Etnik temele dayalı siyaset, inanç temeline dayalı siyaset doğru değildir’”.

Güzel... Güzel de, Kemal Bey üç ay önce söylediklerinin üzerine ne koymuş oldu? O zaman da gazetecilere şunları söylüyordu: “Bir üçüncü yol yakaladığımızı, yakalayacağımızı tahmin ediyorum. AKP ve BDP arasında CHP Diyarbakır’da üçüncü yolu açabilir. AKP gibi inançları, BDP gibi etnik kimliği siyasete alet etmeyeceğiz. İş, aş, özgürlük kavgamıza devam edeceğiz.”

“Etnik siyasete, din temelli siyasete karşıyız”… Bu iyi, ama bunu söylemek için Diyarbakır’a ya da Van’a gitmeye ne gerek var? Eğer ki düşünce bunu Kürt illerinde dile getirmenin sembolik bir anlamı olduğuysa, bu hususta üç ayda bir arpa boyu yol alınmamış olmasını neye yormak gerekiyor?

Mesele Kemal Bey’in ne söylediği ya da ne söylemediğinden bağımsız olarak, düzen partilerinin siyaseti iyiden iyiye biçime, duruşa, içi boş bir jestler toplamına indirgemiş olmasında. Erdoğan ve AKP takımının bu konuda fevkalade bir performansı olduğu aşikar. Örneğin Tayyip Erdoğan ya da Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin dünyanın en önemli ekonomilerinden ve uluslararası güçlerinden birisi haline geldiğini anlatırken başvurdukları teknik de bu. Söylediğinizin içinin boş olmasının bir önemi yok, bazı duyguları okşayın yeter. Bu örnekte okşanan duygu “dünyaya korku salan, titreten Türk milleti” oluyor.

Kılıçdaroğlu ise aynı siyaset tekniğini uygulamaya çabalayan beceriksiz bir çırak izlenimi veriyor. Mesajı üç ay önce olduğu gibi bugün de aynı: “CHP artık Kürt meselesinde de iddia sahibidir”. Üç ay önce bunu Diyarbakır’a gelerek, öncesinde Paris’te Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney’in mezarlarını ziyaret ederek göstermişti. Bugünse, “Demokrasilerde olması gereken ’bizim gibi düşünenlerle toplantı yapmak’ değildir. Demokrasilerde olması gereken bizim gibi düşünmeyenlerin de bizim hakkımızda ne düşündüklerini öğrenmektir. Biz Van’da bunu yaptık" şeklindeki Volteryen sözlerle yapıyor.

Bir ilkokul kompozisyonunda karşılaşılsa yadırganmayacak, ama kelli felli adamların memleketin can yakıcı bir meselesine ilişkin “görüşü” diye sunulduğunda pes dedirtecek bu cümleleri gören CHP seçmeni ne hissediyor? Bunu özellikle soruyorum, çünkü öyle ya da böyle, CHP’ye oy vermeyi düşünen insanların büyük bir kısmının ülkenin can yakan sorunları konusunda samimi kaygıları bulunuyor AKP’nin inşa ettiği “yeni Türkiye”yle dertleri mevcut… CHP liderinin bu birikimsizliği ve biçimciliği, bu samimi kaygılara yanıt olabiliyor mu? Beş-altı ay kadar önce Gediktepe’de siperde çömelen Erdoğan’a Gürvil’de “çömelmeyerek cevap veren” Kılıçdaroğlu’nun siyaseti kof bir biçimciliğe indirgemediğini söyleyebilecek olan var mı? Samimi kaygılar taşıyan bunca insandan bir tanesinin bile aklına “senin boyun kaç Kemal Bey” diye sormak gelmedi mi? Siyaseti biçime indirgerseniz, biçimle yargılanırsınız bundan kaçış yok.

Yine de “haksızlık etme, adam meselenin esasına ilişkin birçok söz de etti” şeklinde itiraz edenler çıkabilir diye düşünerek, Kemal Bey’in CHP’nin “beyin fırtınası” toplantısının ardından söylediklerinin bazı ayrıntılarına değinmeye çalışayım.

Öncelikle şu “beyin fırtınası” sözünün bir yakıştırma olmadığını, bizzat Kılıçdaroğlu tarafından toplantının böyle nitelendiğini belirtmek isterim. Amerikan işletme ekolünün bu icadı, bir yere bağlanmayan serbest tartışma anlamına geliyor. CHP, “üçüncü yol” lafını ettikten hiç değilse üç ay sonra demek ki bu noktada serbest tartışma yapıp “fikirlerine katılmasa bile fikirleri için can vermeye hazır olduğu” kesimlerin görüşlerini dinliyor. Bunun üzerine bir hazırlık yapacaklarmış…

Bunu geçelim, başka esaslı meselelerde söylenenlerin bazılarına dair Kemal Bey’in verdiği yanıtlara bakalım.

Anadilde eğitim ve öğretim konusu… Şöyle diyor Kılıçdaroğlu: “Anadilde öğretime sıcak bakıyoruz, anadilde eğitimin bugün için çözülebilecek bir sorun olduğuna inanmıyoruz”.

Bir gazeteci Öcalan’ın Kürt sorununun çözümünde oynayabileceği role dair görüşünü sorduğunda ise, “Benim bulunduğum bütün tartışmaların içinde böyle bir olay gündeme gelmedi. Böyle bir tartışma da söz konusu olmadı ama değişik görüşler kanaat önderleri tarafından dile getirildi” şeklinde cevap veriyor.

Bir başkası “bölgeyle söylem birliği adına CHP, soruna 'Kürt sorunu' adını koyuyor mu?”diye soruyor. Yanıt: “3. yol ile 'Kürt sorunu' farklı arkadaşlar. Kürt sorunu, bizim gördüğümüz sorunların bir parçası, az önce söyledim. Kürt sorunu da orada tartışıldı ama olayın ekonomik, siyasal, toplumsal yönü, kültürel yönü onlar da tartışıldı.”

Peki, bunca önemli soruya bir yanıt vermeyen bu “fırtına”nın konusu neydi?

Doğu ve Güneydoğu’nun ekonomik ve sosyal sorunları, faili meçhuller, kadın sorunu, şiddet, mütedeyyin insanların kaygıları ve din konusu, Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı, yoksulluk… Bunlar ele alınmış. Ayrıntı yok, ama CHP bir süre sonra bu toplantıların sonuçlarını da değerlendirerek bir rapor açıklayacakmış. Biçimciliğin bir adım ötesine geçilmesi için esas sorulması gereken sorular ise bu içerikte saklı: CHP yerelcilik tuzağı konusunda ne söylüyor kısa süre öncesine kadar Hizbullah’ın sokak ortasında insanları infaz ettiği bir coğrafyada “mütedeyyin insanların kaygıları”ndan ne kastediliyor ekonomik ve sosyal sorunların, eşitsizliğin, yoksulluğun esas kaynakları konusunda CHP lafazanlığın ötesinde ne yapıyor, ne söylüyor?

Halihazırda eldeki sonuç ne?

Kürt sorunu etnik veya dinsel siyasetle çözülemez… Başta belirttim buna hiçbir itirazım yok. Ama bunun bir “yol” tarifi olmadığı da gün gibi ortada. Tek derdi ve mesajı “yeni CHP, Kürt sorununa da el atıyor” demek olan bir tuhaf toplantının, kimi basın organlarında “Kılıçdaroğlu da Kürt sorunu dedi” minvalinde başlıklarla duyurulmasında ise şaşılacak bir şey yok. İçeriğin olmadığı yerde bir-iki sözcükten, kadraja alınan bir jestten, postürden manşet çıkarıyorlar. Bu haberleri yapana değil, yaptırana bakmak gerekiyor. Bu haberlere vesile olanların boyunun kaç santim olduğunun da, gömleğinin markasının tartışma konusu edilmesinden de kaçışı yok. Ama bu siyaset tarzına oy vermeyi düşünenlerin bir başka yolu var ona bakmak lazım.