Çandar’ın Kürt raporu: Pratik aklın eleştirisine giriş

Cengiz Çandar’ın TESEV için hazırladığı Kürt raporu ya da tam başlığıyla “Dağdan İniş – PKK Nasıl Silah Bırakır? Kürt Sorunu’nun Şiddetten Arındırılması Raporu” önemlidir.

Bu rapor sadece devletin, PKK’nin, BDP’nin, bazı kanaat önderlerinin ya da Iraklı Kürtlerin görüşlerine dayanılarak yazılmış olduğu için önem taşımıyor. Raporu önemli bulmamın sebebi tek başına Cengiz Çandar’ın yeni Osmanlıcılığın önde gelen ideologlarından bir tanesi olması da değil.

Bu rapor, ortaya koyduğu “pratik akıl” nedeniyle önemlidir ve bu pratik aklın bir eleştirisinin yapılması gerekmektedir. Kanımca rapor esas olarak bu nedenle önem taşımaktadır.

Yüz sayfayı aşkın bir belgeyi bütün boyutlarıyla burada ele almam mümkün değil. Bu nedenle, raporun tesis etmeye çalıştığı pratik aklın en pratik kısımlarını oluşturan önerileri bir başka yazıda ele almaya çalışacağım. Bu yazıda ise raporun “teorik çatısı” kabul edilebilecek giriş bölümlerini değerlendirmeye çalışacağım.

Özel olarak tartışmak istediğim, Çandar’ın artık geçersizleştiğini ilan ettiği “mevcut paradigma” ve onun yerine koyduğu “yeni paradigma”...

Kurulan bu çatı önemli, zira raporun bütününde geliştirilen ve Çandar’ın şahsi fikirlerinden daha geniş bir görüşü yansıttığı aşikar olan pratik aklın temeli buna dayanıyor.

Çandar’ın “mevcut paradigma”dan ne kastettiğini sanıyorum en iyi betimleyen paragraf raporun 14 ve 15. sayfalarında yer alıyor. Aktarmama müsaade edin: “Yıllar boyu bir klişe genel kabul gördü: ‘Kürt Sorunu ile PKK ya da ‘terör sorunu’ aynı değildir… PKK, neden değil, sonuçtur… Kürt Sorunu, PKK yok iken de vardı. Kürt Sorunu’nu çözme girişimi, PKK ile mücadeleden ayrı ya da bağımsız olarak ele alınmamalıdır…’ Farklı şekillerde ifade bulan ve ilk bakışta doğru görünen bu yaklaşım, bugün geçerliliğini yitirmiştir. Çünkü PKK çözülmeden ve dolayısıyla onun tartışmasız ve rakipsiz ‘tek otoritesi’ konumundaki Abdullah Öcalan’ın durumu ele alınmadan ve PKK’nin silahlarını bırakması sağlanmadan, Kürt Sorunu’nun çözülmesi imkansızdır.”

Özetleyerek ifade edecek olursak, Çandar’a göre Kürt Sorunu PKK sorunu, PKK sorunu da Öcalan’ın durumu sorunudur. “Eski paradigma”, Kürt Sorunu’nu PKK’den ayırarak, PKK’nin tasfiyesini Sorun’un çözümü için ön şart olarak tanımlayarak ve bu minvalde Öcalan’ın konumunu ve rolünü göz ardı ederek bir çıkmaza girmiş, çözüm üretememiştir.

Peki, Çandar’a göre eski paradigmanın yerine konulacak yeni paradigma ne olmalı? Aslında aktardığım paragrafta bunun ipuçları zaten mevcut. Ancak biraz daha ayrıntıya girmekte yarar var.

Çandar’a göre PKK terörist bir örgüt değil, bir isyan hareketidir ve çözüm için PKK’nin son Kürt isyanının temsilcisi, daha doğrusu kendisi olarak görülmesi gerekir.

Bu saptamada, eğer bu kadarla bırakılmış olsa, itiraz edeceğim bir husus yok. Öncesinde söylenenler ise bir açıdan malumun ilamı olarak görülebilir. Yani, Kürt Sorunu’na dair PKK’siz ve Öcalan’sız herhangi bir adım atılamayacağı zaten açık. Kaldı ki sermaye egemenliği en azından doksanların ortalarından bu yana bu doğrultuda hareket etmiş ve Çandar’ın da raporda betimlediği üzere defalarca Kürt isyanına kazık atarak, derin bir güvensizlik yaratmıştır.

Bu yolun yol olmadığına bir itirazım yok, ama şeytan ayrıntılarda gizli... Yeni Osmanlıcılığın has ideologlarından bir tanesinin üstelik Soros Muhipleri Cemiyeti adına yazdığı bir raporla, bayram değil seyran değilken şap diye öpüvermesine kuşkuyla bakmak zorundayız. Bu nedenle ürettiği pratik akıl eleştirilmelidir.

Ayrıntılar dedik buraya gelelim…

Çandar, PKK’nin bir isyan hareketi olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunurken yararlandığı referansların neredeyse tamamının ABD kaynaklı olduğunu, üstelik bunların 2001 sonrasında ABD ordusuna bir doktrin hazırlamak çerçevesinde üretilen kaynaklar olduğunu saklamıyor. Genel olarak bu kaynaklar, “terör nedir, isyan nedir ve bunlar nasıl ayrıştırılabilir?” sorusuna yanıt arıyorlar.

Bu uğrakta bir hatırlatma yapmama izin verin: 11 Eylül, emperyalizmin ideolojik ve siyasi hegemonyasında bir kırılma noktasıdır. Sovyetler Birliği’nin çözülüşünden 2001’e kadar geçen kesitte emperyalist bloklar kendi hinterlandlarını, ortak bir ideolojik-siyasi çerçeve içerisinde yer alsa da, farklı ağırlık noktalarına basarak geliştirme olanaklarını sınadılar. Postmodernizmden, küreselleşmeciliğe, Avrupa Birlikçilikten “yeni Doğuculuğa” uzanan bir çerçevede yürüyen tartışmaları anımsayın. 2001 sonrasında ise ABD, “terörle mücadele” doktrini üzerinden siyasi ve askeri üstünlüğünü kullanarak emperyalist blokların bu arayışlarını mutlak sınırlar içerisinde tutabileceğini, hegemonik gücünü restore etmesinin diğer blokların da çıkarına olacağını göstermeye başladı gösteremediğinde de biat ettirdi. İşte bu kırılmanın yaşandığı momentte, “terör” ve “isyan” gibi kavramların ABD’nin yeni müdahalecilik konsepti içerisinde merkezi bir konuma oturduğuna tanık olduk. Sovyetler Birliği sonrası emperyalist restorasyonu ve manipülasyon yetilerini tartışıyorlar bunları kavramlaştırıyorlardı.

Çandar’a göre işte bu çerçevede üretilmiş referanslar, yani “isyan” kavramını devlet güvenliği ve anti-terör ekseninde tanımlayan çalışmalar, Kürt Sorunu’na “çözüm”ün yeni paradigmasını oluşturmak için gerekli teorik çerçeveyi tesis etmektedir.

Daha açık hale getirmek üzere başvurduğu kaynaklardan bir tanesinin, ABD Savunma Bakanlığı’nın, yaptığı “isyan” tanımını aktarayım: “İsyanlar normal olarak yürürlükteki toplumsal düzeni yıkmaya ve ülke içinde iktidarı yeniden paylaşmaya çalışırlar. İsyanlar, (1) Mevcut hükümeti, ardından bir toplumsal devrim gelmeksizin, devirmeye (2) Bir devletin sınırları içinde ulusal özerk bir bölge kurmaya (3) Bir işgal gücünü geri çekilmek için zorlamaya (4) Daha alt düzeyde şiddete başvurarak, elde edilmesi mümkün olmayan siyasi tavizler koparmaya da çalışabilirler.”

Başvurulan bu tanımda dikkat çekmek istediğim iki husus var. Birincisi isyanların iktidarı yeniden paylaşmayı, ikincisi ise bir devrim
olmaksızın “düzeni” değiştirmeyi hedeflediği vurgusudur.

Önce ilk hususun üzerinde duralım. PKK bir Kürt isyanıdır bu tamam… Çandar’ın referans aldığı ABD Savunma Bakanlığı’nın tanımından gidersek, bu isyan hareketi iktidarı yeniden paylaşmayı hedeflemektedir. Burada Cengiz Bey’in ürettiği pratik aklın ilk temel sorunuyla karşılaştığımızın gözden kaçmaması gerekir. Sorun şu ki, Türkiye’de egemen sınıf ve onun baş temsilcisi olan AKP’nin iktidarın yeniden paylaşımına yanaşmak gibi bir niyetinin olduğunu düşünmek abesle iştigal olur. Türkiye burjuvazisi ve AKP’nin “iktidarı paylaştığı görüntüsü”nü vermeye razı olacağı tek koşul, “çözüm” olarak adlandırılan pratik sürecin Türkiye’nin yeni rejiminin hareket sahasını genişletmesi, bölgesel iddialarını –bunu yeni Osmanlı’yı diye de okuyabilirsiniz– pekiştirmesi, sermaye birikimi olanaklarını artırması yani ekonomik artığı büyüterek sermaye sınıfının iç hegemonyasını sarsmaksızın ona yeni eklentilerin yapılmasına müsaade etmesidir. Türkçesi, AKP ve sermaye egemenliği, iktidarı Kürt yoksuluyla değil Kürt burjuvasıyla ve o da ancak yeni rejimin meşruiyetini pekiştirmesi kaydıyla paylaşır. Bunu fazla soyut bulanlar, 2009 Habur girişlerinin sonrasında yaşananları anımsamalıdır. AKP’nin yeni rejimin meşruiyetini zedeleyecek, yani iktidarı genel anlamda isyan hareketiyle paylaştığı izlenimi doğuracak ilk jeste yanıtı binlerce Kürt siyasetçisini tutuklamak olmuştur.

Gelelim ikinci hususa… Çandar’ın referansı, isyanlar devrimsiz düzen değişikliği hedefler diyor. Buna yapmamız gereken ilk düzeltme, “düzen” değil “rejim” değişikliği olmalıdır. “Devrimsiz”den bizim anladığımız ise sınıfsal egemenlik ilişkilerinin değişmeden kalmasıdır.

Bu anlamda Türkiye’de bir rejim değişikliği zaten yaşanmıştır ve o halde Çandar’ın raporu Kürt hareketine “gelin bu sürece katılın” derken, devlete de “Kürtleri bu sürece katmanın yolunu bulun” demektedir. Devrimsizlik, yeni rejimle tahkim edilen egemenlik ilişkilerinin aynen kalmasından başka ne anlam taşır? Ve o egemenlik ilişkileri Kürt yoksulunun on yıllardır çektiği cefanın temel nedeni değilse nedir?

Çandar’ın raporu, ürettiği pratik aklın tehlikeleri nedeniyle önemlidir. Soros Muhipleri’nin pratik aklı Kürt yoksulunun üzerini çizmektedir.