Batı medyası neyi eleştiriyor?

Bizim paralı basın çalkalanıyor. The Economist CHP’ye oy verin demiş Erdoğan’ın partisinin Türkiye’yi otokratik bir rejime doğru götürdüğünü yazmış. New York Times da benzer şekilde… AKP’yi “eleştirmiş”… Ve son olarak İngiliz Pazar gazetesi The Observer aynı şeyi yapmış “Baba hâlâ Türkler için bir baba figürü mü?” başlıklı makaleyle…

Bunların üzerine son dönemin ses getiren iki demecini ekleyelim. İnan Kıraç’ın “CHP seçimden birinci parti çıkacak” sözleri ve onun öncesinde TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’in konuşması.

Hatırlamayanlar için hatırlatayım Ümit Hanım, Bülent Arınç’ın kendisine “pornocu” dediği konuşma üzerine Barcelona’daki Perakendeciler Zirvesi’nde konuşmuş ve şu soruyu sormuştu: “İleride çocuklarımız Cumhuriyet tarihinin en yakıcı günlerini geçiriyorken ülke için siz ne yaptınız dediğinde AVM’lerde en iyi yerleri kapmak için çalışıyorduk mu diyeceğiz?” Devamında da, “ekonomik başarıların tadını çıkaramıyoruz” diyordu Ümit Hanım. “Paralar gelsin özgürlükler kısıtlansın, paralar gelsin gazeteciler hapis yatsın, paralar gelsin töre cinayetleri devam etsin…” sözleriyle “ekonomik başarıların tadını çıkaramamalarının” neden bir vicdan muhasebesinden kaynaklandığını açıklıyordu.

Bu eleştiriler AKP’yi geriletir mi? Herkesle kavgalı, güçlü çevrelerin bile “bu kadarı da olmaz” dediği bir iktidar oturduğu yerde durabilir mi?

Ama esas soru bu değil… Önce sormamız gereken, “bunlar AKP’ye yönelik hakiki eleştiriler mi?” ya da “bu çevrelerin AKP’yle bir derdi var mı?” sorusudur.

Patron takımımız neyi ne zaman ve ne şekilde söyleyeceği konusunda büyük bir deneyime sahiptir. İnan Kıraç’ın “CHP içinde operasyon çektiği” dedikodularının yayıldığı bir dönemde CHP seçimi kazanacak deyivermesi bu gerçeği değiştirmez. İnan Bey de ne söylediğinin ve ne zaman söylediğinin farkındadır.

Batı medyasında, The Economist’te, New York Tİmes’da, Observer’da çıkan sözde AKP eleştirileri gerçekten neyi eleştiriyor?
Toplasanız 10 bin vuruşluk yazıların dörtte üçü AKP’nin Türkiye’yi nasıl dönüştürdüğünü, bunun ülkenin çehresini ne kadar değiştirdiğini anlatıyor. Yeni rejim çok iyi, Türkiye’nin dış politikası artık bambaşka, ekonomi şahlanmış gidiyor, Ergenekon vesaire hepsi tamam… Amentü okur gibi bunları sıraladıktan sonra, “ama” diyorlar. “Ama otoriterleşme eğilimleri”, “ama hapisteki gazeteciler”…

Yani AKP’nin yaptıkları iyi, yeni rejim tam da istendiği gibi şekillendi. Ama Erdoğan iktidar sarhoşluğuna kapıldı. Onu geriletmek gerek. Mesaj da, hesapta yapılan eleştiri de bu... Seçimden birkaç hafta önce…

Önemli olan bu mesajın alt metnini, yani kitlelerin bilinçaltına usulca yerleştirdiklerini okumaktır. “Yeni rejim iyi, Türkiye artık bambaşka, AKP’si CHP’si hepsi bu yolda siyasi dengelere dikkat, aman bozulmasın”… Alt metin budur, bilinçaltına kazınmak istenen de budur.

Buradan iki partiye, AKP’ye ve CHP’ye ekmek çıkar.

AKP’nin önüne konan yem belli… Erdoğan ve partisi, egemenlere rağmen muktedir olmayı başardıkları izleniminden hoşnut, akıllarına geleni söylemekle meşgul. “Uluslararası çete varmış”, bir takım “işadamları” seçim spekülasyonlarıyla geleceğe dönük “risk” almış… Erdoğan ve arkadaşları “biz bunlara rağmen ayaktayız” demekten pek bir hoşnut, avazı çıktığı kadar bağırmakla meşgul. Nasılsa “yeni rejim” iyi, nasılsa şimdi kendisini eleştiren gazeteler, dergiler ve patron takımı daha üç gün önce “Türkiye modeli” diye atıp tutuyorlardı.

O modelin mimarı ve baş yüklenicisi belli… Modele iyi, mimara kötü diyen eleştiri mi olur? Bunu söyleyenin ağzının payının verileceği açıktır. Bu nedenle AKP takımının The Economist’e gönül rahatlığıyla tekzip yazısı gönderdiğine hiç şüphe yok. “Benim modelimi benden almaya kalkışanın alnını karışlarım” diyorlar.
Peki, CHP’ye ne malzeme çıkıyor buradan?

Bu partinin seçim bildirgesine yazdığını anımsayalım: “Türkiye’de artış gösteren Amerikan karşıtlığını dengelemek için Türkiye ile ABD arasında öğrenci, iş adamı, yerel yöneticilerin değişimi, ortak kültürel ve sanatsal etkinlikler düzenlenmesi gibi toplumsal güven artırıcı önlemleri hayata geçireceğiz.” Bunu ve buna benzer daha nice argümanı savunan bu partinin seçim kampanyasını esas olarak Vaşington’da başlattığını da anımsayalım. AKP, TÜSİAD’la, The Economist’le laf dalaşına girerken, yeni rejimin denge unsuru CHP, inşa edilmek istenen iki partili sistemin mantığını çoktan benimsediğini gösterircesine bu çevrelerle hemhal oluyor.

Paralı basında Batı medyasının son “eleştirileri” konusunda rastladığım en dengeli yazıyı yazan Kadri Gürsel’in saptaması manidar. “Şu trajikomik duruma bakın: The Economistçiler sözde ‘Müslüman demokrasi’yi, sözde kurucularından kurtarmak için Türklerden oylarını laik bir partiye vermelerini istiyorlar. ‘Müslüman demokrasi’nin kurtuluş reçetesi de, AKP’nin anayasayı tek başına değiştiremeyecek bir sandalye sayısıyla iktidarda kalması” diye yazmış Gürsel.

“Müslüman demokrasi” ya da Türkiye modeli… Bunun yerleşiklik kazandığı koşullara angaje olmuş, bu rejimin mantığıyla hareket eden bir CHP’ye oy isterler elbette. Çünkü bu zeminde yapılan AKP eleştirisi onu geriletmez, bilakis inşa ettiği rejimi güçlendirir. Bu zeminde CHP’nin güçlenmesi yeni rejimin siyasi dengelerinin sağlama alınmasını sağlar. O zaman patron sınıfımız AVM’lerde yer kapma mücadelesini bir kahramanlık destanı gibi çocuklarına anlatır ve ekonomideki “başarıların” tadına iyice varırlar.

Yeni rejimden, AKP’nin inşa ettiği yeni Türkiye’den hoşnutsuz olanların The Economist’in ya da Ümit Boyner’in söylediklerinden türetilen derin siyasi analizlerle vakit yitirmesine hiç ama hiç gerek yok. Hoşnutsuzluğun toplumsal bir dirence dönüşmesi, mevcut siyasi dengelerin değiştirilmesiyle gerçekleşebilir. Onun için de referans noktamız The Economist ve benzeri yayınlar değil, örneğin bu portaldır.