“Abant İlmihali” hep aynı nakaratı okuyor

Alper Birdal'ın pazartesi yayınlanması gereken yazısını teknik bir nedenden dolayı bugün yayınlıyoruz. Yazarımız ve okurlarımızdan özür dileriz. Birdal'ın yazılarını pazartesi günleri okumaya devam edebilirsiniz.

Her müslümanın iman, amel ve ahlakla ilgili olarak öğrenmesi ve uygulaması gereken bilgilere veya bu bilgilerin anlatıldığı kitaba ilmihal deniyor. Biz meşhur örneklerinden bir tanesini, Muhammed İzniki'nin Miftah-ul Cennet'ini, Cennet Kapısının Anahtarı, veya yaygın adıyla Mızraklı İlmihal'i Nazım Hikmet'in Vatan Haini şiirinden biliyoruz: "...vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa..." diye devam ediyor.

Esas itibariyle ilmihaller davranış bilgileri vaaz etmekte, İslam'a uygun davranış kalıplarını anlatmaktadır. Yaşam tarzını böylesine geniş ölçüde düzenlemeye soyunan, insan hayatının bütün boyutlarına böylesine müdahaleci bir yaklaşımın tornasından geçmiş kafaların siyaset alanında ilmihaller üretmemesi düşünülebilir mi?

Elbette düşünülemez ve son on iki yıldır Fethullah Gülen tosuncuklarının kanaat önderlerini bir araya getiren Abant Platformu namlı toplantılar, siyaset ilmihalleri yayıncılığının tekelini eline almış bulunuyor. Bazen yılda bir, bazen iki veya üç defa toplanıyor ve türlü türlü ilmihaller yayınlıyorlar.

Amentüsü hep aynı... "AKP yenilikçi bir partidir, batıcıdır, demokrattır".

Artık kabak tadı verdi bu gerici-liberal amentünün gerçekliğini tartışmaya kalkışmayacağım. AKP'nin ne olduğunu herkes biliyor. Mesele senede bir, bazen birden fazla defa, bu amentüyle başlayan ilmihalleri yayınlayıp durmalarının ne anlamı var, bunu tartışmak.

Dedik ya, insan davranışını dine uygun hale getirmek, din ideolojisinin çok önemli dayanaklarından bir tanesi. Bu anlamda din, özelde İslam dini, fazlasıyla dünyevidir. Dinsel dogmalar, iyi ve kötü, doğru ve yanlış ve benzeri kavram çiftleri üzerinden tanımlanır ve kabullenilir. Aydınlanma, her şeyden fazla bu dualist ve dogmatik mantığın reddedilmesine, iyinin de kötünün de, doğrunun da yanlışın da kaynağının bu dünyada ve toplumun, insanın kendisinde olduğuna dayanan bir akıl yürütme sürecine kapı açmış olması nedeniyle kıymetlidir.

Dinsel mantığın siyaset düzlemine taşınması hiç de zor değil. Bir meşruiyet kaynağı olarak dinin kullanılması ve dinsel düşünce sistematiği ve metodolojisinin siyaset alanına uygulanması, "siyasi olarak doğru" olan hakkındaki düşüncenin dogmatik bir inanç düzeyine taşınmasını sağlamaktadır. "Siyasi olarak doğru" hep "yanlış"la, daha doğrusu icat edilmiş, uydurulmuş bir şeytanla bir arada vardır.

Örnekleyelim. Abant şakirtlerinden Ali Bulaç şunları söylüyor: "Türkiye'de bürokratik merkez, altı çekirdek kurumdan oluşmaktadır: Asker, sivil bürokrasi, yargı, devlet eliyle büyümüş zenginler, üniversiteler ve aydınların önemli bir bölümü. Bunların arasında da tarihsel bir ittifak vardır. Bir blok halinde merkezi ve idarenin merkezini ellerinde tutmaya çalışıyor."

Ali Bulaç'ın ilmihale katkısı nedir? Şöyle özetlenebilir: Siyasi olarak "doğru" olan devletin desantralizayonudur. En yüce iyilik olan "demokratikleşme" bunu gerektirir. Otoritenin sorgulanamaz ve aşılamaz kaynağı olan Batı da bunu söylemekte ve tatbik etmektedir. Bu siyasi doğrunun karşıtı, duali, anılan altı kurumun ittifakında vücut bulmuş olan "merkezci" şeytandır. Şeytanın alt edilmesi için "doğru"nun ve "iyi"nin peşinden giden AKP'nin yolundan ilerlenmesi farzdır.
Siyaset alanının bütün veçheleri bu davranış kalıplarına göre belirlenmelidir. İlmihalcilerin mantığı ve eylemi bunu gerektiriyor.

Nitekim bu doğrultudaki girdiler de Abant Platformu'nun kapsama alanı dışında kalmadı. Bir diğer Abant şakirti Mümtazer Türköne'nin Pazar günü köşesinde yazdıklarından aktaralım: "Fuat Keyman'ın siyasî partiler alanında altını çizdiği 'sol proje eksikliği' belki de en önce tartışılması gereken mesele. Siyasî partiler demokrasisi öncelikli olarak soldaki eksiklik (veya boşluk) yüzünden tek ayakla yürümeye çalışıyor. Demokrasi üzerindeki askerî vesayetin ve bu vesayetin yol açtığı bütün krizlerin arkasında bu eksiklik var."

İlmihal mantığına tercümesi şu şekilde yapılabilir: Siyaset alanı sağıyla, soluyla "siyasi olarak doğru" olanın suretinden yeniden yaratılmak zorundadır. Bu doğrultuda esas sorun "sol"da yaşanmaktadır. Boşluğun kapatılması, şeytanın bin bir yüzünden biri olan merkezcilik ve bürokratik vesayetçilik kötülüklerinden arınmış, demokrat bir sol "proje"nin önünün açılmasıyla mümkündür.

Solun o nurlu yüzü olmaya soyunan tünel kazıcıları olduğunu biliyoruz. Gözlerimiz onları Abant İlmihali imzacıları arasında arıyor. Çağrıya icabet etmeleri herhalde yakındır.

Bu kadarı yeterli... "AKP yenilikçi bir partidir"le başlayıp, yine bununla biten ilmihallerin yayınlanıp durmasının yararının ne olduğu yeterince açık. Bu, siyaset alanının bütününü emperyalizmin ihtiyaç ve istekleri çerçevesinde yeniden tariflemek için gereken referans noktalarını çakmak için gerçekleştirilen bir operasyondur. Bu, siyasi olarak doğru ile yanlış dualitesine dair yeni ezberler yaratılması, dogmalar üretilmesi sürecidir. Tıpkı dua ezberletir gibi, siyasetin bu yeni kurallarının, değerlerinin de ezberletilmesi ihtiyacı vardır. Ezber tekrar işidir. Tekrar ediyorlar...

Bu aynı zamanda AKP'nin meşruiyet dayanaklarını anımsatma sürecidir. Anımsatmak, daha ziyade pekiştirmek ve özdeşleştirmek anlamındadır. Doğru-yanlış, iyi-kötü çiftleri yeni ilmihale göre tanımlanırken, doğruyla ve iyiyle AKP arasındaki özdeşlik anımsatılmakta ve bu tartışma konusu olmaktan çıkarılmaktadır.

Örnek çok. Ama Yeni Şafak'ın Aydın Menderes üzerinden Cindoruklu Demokrat Parti'ye bel altından vurması güncel bir tanesi olarak değerlendirilebilir. Menderes evvela "yaşı bir hayli ilerlemiş bir takım zevat"ın toplum tarafından ciddiye alınmayacağını, zaten vatandaşın "aman merkez sağ toparlansın" diye bir talebinin de bulunmadığını söylerken kuşkusuz haklıdır. Ancak elbette bu söylediklerini bir adım öteye taşıyıp, "merkez sağ", "merkez sol" gibi kavramların kendilerinin zaten bir anlamının olmadığını söylememektedir. Önemli olan "meşruluk eşittir merkezde durmak" özdeşliğinin, "AKP merkezde duran partidir" alt önermesi aracılığıyla bir silojizme dönüştürülmesidir: "Öyleyse AKP meşru olan partidir".

Bu nokta sabitlendikten sonra bel altı vuruşlar serbesttir. Aydın Bey, siyasi kariyerini Menderes'in avukatı namı üzerine kuran Cindoruk'un bu sıfatının fason olduğunu ifşa etmiş: "Cindoruk, 'Ben hiçbir yerde Adnan Menderes'in avukatıyım demedim, olmadım da, dedi. Dememiş olabilir ama kendi bulunduğu yerlerde bunlar söylenirken bu ifadeleri pişkince kabul etmiştir."

Buradan esasen iki sonuç çıkmalıdır: Bir, Türkiye sağının kadroları her daim tahrifat ve yalanı meşru görmüştür. İki, Cindoruk'la aynı çöplükte eşelenen Aydın Bey örneğinin ifşaatı, Türkiye sağının ne denli utanmaz olduğuna dair bir itiraf sayılmalıdır.
Ancak ilmihal mantığı bir kez defa imdada yetişmekte ve bu iki sonucun akıllara düşmesini ağır günah ilan etmektedir. İman edenlerin çıkarması gereken sonuçsa şudur: Menderes'in gerçek mirasçısı Tayyip Erdoğan'dır. Ya da amiyane tabirle söylersek, âlem buysa kral Tayyip'tir... Okunan nakarat budur.