'Yerli ve milli savunma sanayi' patronların kasasını dolduruyor

Bir önceki haftadan hatırlayarak başlayalım. Savunma sanayindeki son gelişmelere dair bir tez şu: Erdoğan savunma sanayinin imkânlarını ihalelerle, özelleştirmelerle, işletme devirleriyle yandaş şirketlere peşkeş çekiyor, bunu da iç politikada “savunma sanayinin millileştirilmesi” olarak pazarlıyor.

Bu tezin doğruluk payı olmakla birlikte Türkiye’nin savunma sanayisindeki son dönem gelişmeler bunun ötesine işaret ediyor.

AKP diğer alanlarda olduğu gibi savunma sanayinde de kendisine yakın sermaye gruplarını büyüttü. Savunma sanayinde özel sektör neredeyse tümüyle devlet olanaklarıyla şekilleniyor. Dolayısıyla AKP’nin tercihlerinin sektördeki sermaye bileşimine etkide bulunmadığını söylemek gerçekçi olmaz.

Ancak savunma sanayinin kimi özgünlükleri var ve bu özgünlükler sektördeki aktörlerin siyasi iktidar tarafından belirlenmesine yönelik yapılacak müdahaleleri belirli ölçülerde sınırlıyor. Sermaye gruplarının gücü, teknik kabiliyetleri, uluslararası partnerlerin tercihleri gibi birçok faktör söz konusu. Bu faktörler örneğin medya sektöründe olduğunun aksine, tümüyle iktidar tarafından belirlenmiş bir sermaye yapılanmasına izin vermiyor. Dolayısıyla savunma sanayinde her aktör bir diğeriyle kontrollü bir ilişki sürdürmek zorunda. Bu nedenle savunma sanayinde geleneksel sermayenin hâlâ önemli bir payı var. Örneğin, son Altay tankı projesinden el çektirilmesine rağmen KOÇ grubu sektörde hâlâ çok önemli bir aktör. OTOKAR fabrikasında TSK’ya zırhlı araç, RMK tersanesinde donanmaya konsept askeri gemiler, Koç Sistem’de savunma sistemleri yazılımı üretiliyor. Özellikle Kara ve Deniz araçları alt sektörlerinde gruba bağlı önemli yüklenici şirketler mevcut. 

Bu nedenle Sancak ile Koç’a bakıp birinin sermayenin bugününü, diğerinin eskiyi temsil ettiğini düşünenler yanılıyor. Bir madalyonun iki yüzü gibiler. Hem sermayenin kendi içindeki rekabeti hem de siyasi iktidarların değişimine rağmen sürekliliği temsil ediyorlar. Üstelik Erdoğan’ın Ethem Sancak’a sunduğu olanaklar geçmişte de bugün de KOÇ grubundan esirgenmiş değil.

BMC’ye tank üretimi için bedelsiz arsa tahsis edilip TSK’ya ait fabrikaların şirkete devredilmesine “yandaşa peşkeş” diye ortalığı ayağa kaldıranların, Türkiye’nin en kârlı ve stratejik kuruluşu TÜPRAŞ Rafinerisinin hem de birkaç yıllık kârı kadar bedelle KOÇ’a peşkeş çekilmesine gıklarının çıkmadığını hatırlatalım. Burjuvazinin farklı kanatları arasında tercihte bulunmanın maliyetinin Erdoğan’ın güçlenmesinden başka bir şeye yaramadığı bu örnekte de görülüyor.

Erdoğan’ın “savunma sanayinin millileştirilmesi” propagandası buradan da besleniyor. Bir yandan milliyetçi söylem seçim öncesi içeride prim yapıyor. Diğer yandan arkasına yandaşıyla, geleneksel sermayesiyle bir bütün olarak sermaye sınıfını almayı hedefliyor. Bir taşla iki kuş.

Kamuoyunda Ethem Sancak’ın ne kadar semirdiği tartışıladursun, AKP son on yıl içinde savunma sanayindeki tüm aktörlere aktardığı kaynağı istikrarlı bir biçimde arttırdı. TSK’nın savunma sistemi ihtiyacının yurt içinden karşılanma oranı bugün yüzde 64’e çıkmış durumda. Bu oran AKP’nin iktidara geldiği 2003 yılında yüzde 25 idi.

Bir parantez açarak yurt içi üretim artışının Türkiye’nin savunma sanayisini bağımlılıktan kurtarmadığını belirtmeliyiz. Türkiye’de yapılan üretim gerek teknolojik olarak, gerek ham madde ve ara mamul girdisi açısından hâlâ dışa bağımlı. Bu yüzden yurt içi üretim artışı hem teknoloji hem ham madde ve ara mal ithalatına neden oluyor. Yani pastadan büyük dilimi yine uluslararası tekeller alıyor.

Fırtına obüsleri, Atak helikopteri, MİLGEM askeri gemisi, Altay tankı gibi projelerle KOÇ’undan Sancak’ına, Bayraktar’ından Kale grubuna sektördeki patronlara milyarlarca lira kaynak aktarıldı. Üstelik şirketler bu projelerin bir bölümünü Malezya, Pakistan, Katar, Umman, Türkmenistan, Tunus gibi ülkelere ihraç etti. İhracat rakamı 2010 yılından geçtiğimiz yıla 634 milyon dolardan 1,95 milyar dolara ulaştı.

Erdoğan’ın dilinden düşürmediği “yerli ve milli savunma sanayi” projesi ayrım gözetmeksizin patronların kasasını dolduruyor. Türkiye burjuvazisinin iştahı kabardıkça kabarıyor.