THY TEKNİK

Memleketi nasıl yönetiyorlarsa, başında oldukları şirketleri de öyle yönetiyorlar. Devlet olanaklarını sonuna kadar kullan, kadrolarını nemalandır, şirket yöneticilerini paraya boğ, rantı yandaşlarla paylaş! Bu şirketlerde çalışmak işçilere bir lütuf niteliğindedir, bu nedenle onlar şükretmesi gereken kullardır. Emin olun böyle düşünüyorlar.

Üçüncü havalimanı inşaatının ana üstlenicisi İGA bu çevrimin en kirli örneği. Beş patron çökmüş devlet ihalesinin üstüne, yanı başlarında parti bürokratları, halka ait kaynağı sömürüp semiriyorlar. Kendilerine şantiyede iş “bahşedilmiş” işçiler ise şükretmek yerine tahtakurusuna isyan ettiğinde kulların cezasını kesiveriyorlar. 

AKP despotik bir çalışma rejimi kurdu, doğrudur ama kapitalizmde bunun demokratik olanı var mıdır? Sorun işçi sınıfının örgütsüzlüğünde. İşçi işyerinde ne kadar örgütsüzse, baskı o kadar fazla olur.

THY’de de durum böyle. Şu sıra bakım şirketi TEKNİK A.Ş’de toplu iş sözleşmesi süreci devam ediyor. Çoğunluğu uçak teknisyeni olan çalışanların taleplerine şirket yönetimi sopa gösteriyor. Geçen hafta yöneticiler hangarda bölümleri dolaşıp teknisyenleri “millet iş bulamıyor geçim derdinde, siz elinizdekinin kıymetini bilmiyorsunuz” diye tehdit etti. Onlara göre inşaat işçisi de olsan, uçak teknisyeni de sana iş verildiyse şükretmesini bileceksin.

Verdiğimizi beğenmeyen defolsun gitsin demeye getiriyorlar. Yapmadıkları iş değil. Teknisyenlerin örgütsüzlüğüne güveniyorlar. Ve ne yazık ki bu doğru. İstanbul’un iki havalimanında yaklaşık 7 bin kişi çalışıyor. Dernekleri var, teknisyenlerin değil THY yönetiminin ağzından çıkacak lafa bakıyor. Sendikaları var, sendika değil. Havacılık sektöründe çalışanları bölmek için yapılan bir operasyon sonucu işyerinde yetki alan sendikanın, işçiyi temsil etme ehliyeti olmaz elbette. 

Örgütsüzlüğün bedeli gerçekten ağır. Nasıl geriledi çalışanların durumu şöyle bir bakın. Başlangıçta tek şirket çatısı altındaydı hepsi. Kabin, kokpit, yer hizmetleri, uçak bakım onarım, tamamı THY Anonim Ortaklığı bünyesindeydi. Tek sendika, tek toplu iş sözleşmesi vardı. Herkes sendikalı idi.

AKP, iktidara geldikten sonra sektörde çok yönlü bir operasyona başladı. 2006 yılında uçak bakım onarım işleri ayrıldı, Teknik A.Ş kuruldu. Sonra yer hizmetleri bölündü. Ramp, harekât, kargo ve yolcu hizmetleri işlerinde çalışan işçiler TGS isimli şirkete geçirildi. Arada HABOM isimli yeni bir bakım onarım şirketi kuruldu, buranın yürüttüğü projelerle büyük paralar “kaldırıldı”, sonra şirket apar topar kapatılarak Teknik A.Ş bünyesine alındı. 2008 yılında çağrı merkezinde dış hizmet alımına geçildi, yüzlerce işçi işten çıkarıldı. Ardından sendika operasyonu başladı. TGS sendikasız başladı, sonra bizzat AKP’nin bir başka çakma sendikası Öz Taşıma-İş devreye sokuldu. Teknik A.Ş, metal işkoluna geçirildi ve çalışanlar Çelik-İş’e teslim edildi. Eş zamanlı Hava-İş’e müdahale edilerek sendika başkanlığına AKP’li bir milletvekili çocuğu getirildi. Grev yasakları, işten çıkarmalar bu sürece eşlik etti.

Son olarak hem THY’de hem Teknik A.Ş’de çalışanlar, şirket yönetimi ve yandaş sendikaların birlikte kararıyla 2017 yılında toplu iş sözleşmesinde yer alan ücret zammını alamadılar. Üstelik kriz falan da yoktu. Şirket, bu parayı tam bir yıl kullandı, sonra işçilere geri ödedi. 

Şimdi işkolunda parçalanmış şirketlere dağılmış binlerce çalışan, öncesine göre daha az kazanıyor, daha yoğun çalışıyor ve sürekli aşağılanıyor.

Teknik A.Ş’de önümüzdeki günlerde bu aşağılama daha da pervasızlaşacak. Sendika sözleşmeyi bitirecek önlerine koyacak, şirket yöneticileri beğenmeyeni tehdit edecek. Dernek yok, sendika çöp...

Yeni bir yol bulmaktan başka çözüm yok. Ama mutlaka örgütlü bir yol.

***

Geçen hafta Anı Tur işçilerinin yürüttüğü mücadeleyi yazmıştım. Bir başka aşağılanma örneği de onlarınkiydi. Onlar bu aşağılanmaya karşı hiç denemedikleri bir yolu denediler, birlikte hareket ettiler. Örgütlü bir yol buldular yani. Sonuç ne mi oldu. İzleyin: