Tam zamanı: “Hükümet istifa”

RTE iktidarı halka saldırmaya ediyor. Hükümet, Antakya Armutlu ve Ankara Dikmen’de halka savaş açmış durumda. Polisle, jandarmayla ve sivil faşistlerle (Akİt olarak adlandırılan bu şahıslar Gezi’nin yaratıcılığından nasiplerini almış durumdalar) saldırıyorlar.

Metin Çulhaoğlu 11 Temmuz günü soL gazetesindeki köşesinde bu durumu şu şekilde yorumladı: “İktidarın, direnişin üzerine gitme niyeti açıktır… Sözgelimi sokağa çıkanların, direnenlerin hepsi evlerine çekilse, ortalık süt liman olsa bile iktidar direnişin ve direnenlerin üzerine gitmeye devam edecektir.” Çulhaoğlu Erdoğan’ın, iktidarında gördüğü açığı bu şekilde kapatmaya çalıştığını söylüyor.

Doğrusu, bugüne kadar başvurulan sertlik direnişi yenilgiye uğratmayı başaramadı. RTE, halkı sopayla teslim alabilmiş durumda değil. Hükümet çaresizce saldırmaya, saldırdıkça da aşınmaya devam ediyor.

Sokaklar durulsun durulmasın, hükümet icraatlarıyla da halkın üzerine yürüyeceğini göstermiş oldu. Bunun için son on gününün bilançosuna bir göz atalım:
AKP, toplam 71 yasada 142 ayrı değişiklik öngören bir torba yasayı, yangından mal kaçırırcasına Meclis’ten geçirdi.

9 Temmuz gece yarısı AKP milletvekilleri, görüşmeleri devam eden torba yasaya eklenmek üzere bir önerge verdi. İmar Kanunu’nun 8.maddesini değiştiren bu önerge ile meslek odalarının vize ve onay yetkisi kaldırıldı. AKP, yıllardır TMMOB ve bağlı odaları seçimlerle ele geçirmeyi başaramamıştı. Ele geçirmek yerine bu örgütleri etkisizleştirecek bir dizi düzenleme gündemindeydi. Geç kaldığını düşünmüş olmalı ki, düğmeye bastı.

Hükümet, seçimlerin hemen öncesine beklettiği kadrolaşma hamlesini erkene çekti. Aynı torba yasa içerisinde vekil imam, vekil müezzin ve vekil kuran kursu eğitimcisine kadro verdi. Ücretli öğretmen, 4/C, taşeron işçiler gibi yıllardır kadro bekleyen emekçiler ise bir kez daha yok sayıldı.

X.Kalkınma Planı, 6 Temmuz 2013 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. Kalkınma için planlama yapmayı değil, piyasalaşmayı ve emek sömürüsünü derinleştirmeyi amaçlayan planda Hükümet, elde kalan son kurumları satacağını, çalışanlar için esnek çalışma biçimlerini yaygınlaştıracağını, istihdam büroları eliyle işçi kiralamayı düzenleyeceğini, devlet memurları için performans sistemini etkinleştireceğini bir kez daha ilan etti.

11 Temmuz günü Hükümet, Kamu Kesimi Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde Kamu Koordinasyon Kurulu’na, kamu işçileri için ücret artışı olarak birinci altı ay yüzde 4, ikinci altı ay yüzde 3 zam önerdi. Çalışma Bakanı, bu oranın üzerinde bir artışın mali disiplini bozacağını iddia etti. Kısa bir süre önce ise Gezi direnişinde görev yapan polislere 24’er maaş ikramiye verildi.

İstanbul İş Sağlığı ve Güvenliği Meclisi Haziran ayında iş kazalarında hayatını kaybeden işçi sayısını 104 olarak duyurdu. Aynı günlerde Hükümet, 50 kişinin altında işçi çalıştıran işyerlerinde İş Güvenliği Uzmanı ve İşyeri Hekimi bulundurma zorunluluğunu bir yıl erteledi.

THY grevinde yerel mahkeme, yasa dışı grev kırıcılığını tespit etti ve önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı koydu. 8 Temmuz günü alınan tedbir kararı henüz uygulanmadı.

Bu bilanço böylece uzayıp gidiyor. Hükümet bu icraatlarında da, sokakta olduğu gibi hukuk tanımıyor. Burada da çaresizce saldırıyor. Daha fazla meşruiyet kaybını göze alarak ve yaşadığı erozyonu durdurma şansı olmadığını bilerek…

İşçiye üç kuruş zam önerirken polise misli misli para dağıtmak, bir yandan temsilcilerini gözaltına alıp diğer yandan TMMOB’yi tasfiye edecek düzenlemeler yapmak… Sokakta halkın üzerine giderek yaptığını, bu başlıklarda da yapmanın Hükümete maliyeti geçmişe göre artık çok daha büyüktür.

Gel gör ki, bu Hükümet başka yol-yöntem bilmiyor. Ezber Ayar bir kere bozuldu.

Haziran direnişinin sloganı “hükümet istifa” idi. Hükümetin ayarı şaşmışsa ve kolay kolay yeniden ayar verilemiyorsa, o vakit yüklenmenin tam zamanıdır: http://hukumetistifaet.org/

***

Eskişehir valisini dinliyorum. Ali İsmail ile ilgili konuşuyor…

"Münferit" diyor, "arkadaşlarını dövüp polise suç atıyorlar" diyor, "ortam gergin böyle şeyler oluyor" diyor, "savcılığa 40 tane kamera kaydı verdik bir tanesi bozuk olmuş olabilir" diyor...

Bir daha dinliyorum… Dönüp dolaşıp bir daha dinliyorum...

Yok… Yine aynı şeyleri söylüyor! “Münferit… Arkadaşları dövdü… Ortam gergin… Kamera bozuk…

Sonra masamın üzerinde duran soL gazetesindeki büyük fotoğrafta Ali İsmail ile göz göze geliyorum.

Ne de güzel gülüyor. Gözlerinin içini gülüyor.

Yüzüme bakıyor.

Utanıyorum… Öfkeleniyorum…

Sonra, gözlerinin içine bakarak ona söz veriyorum.

“Sen boşuna ölmemiş olacaksın çocuk”

Söz veriyorum…