Sermayenin demokrasi cephesi

2002-2013 arası Erdoğancılarla Gülenciler iktidarın iki büyük ortağıydı. Yalnız değillerdi. Sadece sağın tüm yelpazesini kapsamadılar, soldan AB’ciler, Uraslar’dan Roniler’e sol liberaller, Çongarlar’dan Altanlar’a doğrudan ABD jurnalcileri ve daha nicesi ortaklığa bir yerinden eklenmişti. Temel toplumsal konsolidasyon argümanı “vesayete karşı demokrasi” idi.

Bu ortaklık 10 yılı aşkın süre sermayenin istikrarını güvenceye aldı. Ortaklığın adına sermayenin demokrasi cephesi de diyebiliriz. TÜSİAD, MÜSİAD, TUSKON yeni siyasi rejimin pastayı dağıtımında ara ara gerilseler de hep mutlu oldular, sürekli kazandılar.

Şimdi bu cephenin dağılmış olması geçmişin suçlarını ortadan kaldırmıyor. Darbe girişimi sonrası kapatılan TUSKON’a o dönem Erdoğan “sırtınızı millete dayayıp gönülleri fethediyorsunuz” diye sesleniyordu. “Siz arkanıza mafyayı, çeteleri, cuntaları almadınız… Siz arkanıza hazineyi, kamu bankalarının kaynaklarını almadınız. Siz ideolojiyle yürümediniz... Siz, arkanıza milleti aldığınız için, milletle yürüdüğünüz için büyüksünüz ve bu ülkeyi büyütüyorsunuz.” Bu sözler çok değil dört yıl önce cemaatin patron örgütünün genel kurulunda Erdoğan tarafından sarf edildi. O zaman sermayenin demokrasi cephesi sağlamdı.  Yollar beraber yürünüyordu.

Şimdi bir kez daha ve yeni bir demokrasi cephesine ihtiyaç duyulduğu anlaşılıyor. Sermayenin tercihi, krizin kontrolden çıkmamasıdır. Kur hareketleri kontrollü, borsa çakılmadan beklenen düzeyde inişte, teşviklerde aksama yok vesaire…  Her durumda kazanmak bir sermaye projesidir. “Kazan-kazan” deniyor, bu felsefe sermaye için aynı zamanda bir kriz yönetimidir. Köpeksiz köyde mutlak işe yarar. CNN’in darbe gecesi performansı bu felsefenin ürünüdür. 

Demokrasi cephesi tek başına AKP ve onun militan kadrosuna daralmış sokak kuvvetiyle sağlanamazdı. Zaaf fırsata çevrildi ve muhalefet bu dizilime dahil edilebildi. Herkes memnun şimdi… Sebep olduğu yıkıma bir de darbe girişimi eklenmiş iktidar partisi hayat öpücüğü alıyor, muhalefet kendini iyi hissediyor… Sermaye sınıfının temsilcileri tüm bu hengâmede toplumu kontrol altında tutacak önemli bir adımı atabilmiş oldu. Pazar gününün maksadı hasıl oldu.

Şimdi bu durumu sürdürebilme maharetini göstermek zorundalar. TÜSİAD’ın Almanya, İngiltere, Fransa ve ABD’nin önemli gazetelerine verdiği “biz buradayız ve her şeyi kontrol altında tutabiliriz” mesajı içeren ilanlar bu çabanın ürünü. Patronlar uluslararası partnerlerine, Türkiye’de tüm toplumsal kesimlerin ve kurumların demokrasiye bağlılığını gösterdiğini, ekonominin de güçlü olduğunu duyuruyor. 

Sermayenin uzunca bir süredir kovaladığı “normalleşme” havasının, gerçek bir istikrar iklimine dönüşmesi ne kadar mümkün olacak, hep birlikte göreceğiz. Erdoğan’la ya da Erdoğan’sız, fabrika ayarlarına dönmüş bir AKP dizaynı, darbe girişimi öncesinin arayışıydı. Darbe girişiminin bundan fazlasını hedeflediğine dair herhangi bir veri ortaya çıkmış değil. Şimdi bu denli dağılmış bir makineyi toparlamak için atılacak her adım, mutlaka yeni krizlerin habercisi olacaktır. Bunun en fazla sermaye sınıfı farkındadır ve “demokrasi cephesinde mutabakat” sermayenin krizi aşma planıdır. En azından şimdilik.