Seçim bitti sırada ne var?

Türkiye’nin son altı ayı kesintisiz olarak seçim gündemiyle geçti. Gündem kapandı diyemeyiz. En azından 800 binlik farkın etkisi ve tartışmalar bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Erken seçim olacak mı, AKP eskileri parti kuracak mı, Erdoğan’ın kabine revizyonu bölünmeyi önleyecek mi ve daha birçok soru belirsizliğini koruyor. 

Tüm bu belirsizliklerin içinde net olan sermaye sınıfının normalleşme arayışı. Üstelik bu arayış yeni değil. Şimdilerde “Türkiye mutabakatı” olarak adlandırılıyor. Bundan önce Yenikapı ruhu demişlerdi. Erdoğan’ın bu normalleşmenin parçası olup olmayacağı ise önümüzdeki günler yaşanacak siyasi gelişmelerin konusu olacak. 

Onunla ya da onsuz sermaye sınıfının aradığı normalleşmenin tutkalı piyasacılıkta ortaklıktır. Sürece bir de ekonomik kriz eşlik ediyor. Kriz varsa sermaye kendini koruyacak, bunun için azgınlaşacak, emeğe saldırıda her şey daha şiddetli olacak. İşçi sınıfı sahne almazsa öyle beklendiği gibi ne özgürlüklerden, ne demokrasiden, ne de hukukun üstünlüğünden bahsedilebilecek. Kehanet değil, sınıf savaşımı bu.

Kanlı canlı, banka hesaplı patronlardan bahsediyorum. Erdoğan’dan Tüpraş’ı alan, sonra İmamoğlu’ndan İBB’nin CEO’luğunu alacağı anlaşılan KOÇ ailesinden mesela. Mal varlığı birkaç milyondan başlayan, ihalelere giren çıkan, şirket hisseleri olanlardan…

Seçim bitti ve şimdi mutabakattan beklentileri var.

Bu beklentilerin başında, Damadın 31 Mart'tan hemen sonra açıkladığı ekonomi programında yer alan ve “bu mudur yapısal reform” diye yetersiz bulunan kıdem tazminatının fona devri, zorunlu bireysel emeklilik sisteminin yeniden yapılandırılması, kurumlar vergisinin düşürülüp verginin tabana yayılması (halka yıkılması diye okuyun) yer alıyor.

Sonra Yatırım Ortamını İyileştirme Kurulu’ndaki patron örgütlerinin hükümete halletmesi için verdiği görevler var. Belirli süreli hizmet sözleşmelerinin ve telafi çalışmasının yaygınlaştırılması, işçinin deneme süresinin uzatılması, zorunlu engelli ve hükümlü istihdamının kaldırılması dâhil güvencesiz ve esnek çalışmada sınırları zorlayan istekler bunlar. 

Her daim devam eden teşvikler, arsa tahsisleri, vergi indirimleri… 

Seçim bitti, sırada bunlar var. 

Bir de sadece seçimden seçime sahneye çıkması beklenenler var. Üstelik onlar öyle patronlar gibi bir avuç da değiller. Ücretli-yevmiyeli, 20 milyon olan sayıları aileleriyle birlikte nüfusun yüzde doksanını buluyor. Açlık sınırının 2.047, yoksulluk sınırının 7.080 lira olduğu ülkede SGK’lı olanları, ortalama 2500 lira gelirle geçinmeye çalışıyor. Geçinemeyince borçlanıyor. Aralarında yasal takibe intikal etmiş bireysel kredi veya bireysel kredi kartı borcu bulunanların sayısı 3,5 milyon kişiyi buluyor. Sendikalı olduğunda işten atılıyor, işsiz kaldığında kolay kolay iş bulamıyor. En güvencesiz işte çalışmaya razı oluyor.  O güvencesiz işlerden birinde bir gün su basan marketin deposunda boğularak, başka gün yangın çıkan fabrikanın çatı katında yanarak can veriyor. Onlara Türkiye’nin işçi sınıfı diyoruz. 

Seçim bitti, sırada patronların talepleri var dedik. Peki, seçim bitti sırada işçiler için ne var? 

Seçim dönemi işçi sınıfını aklına getirmeyenler onu sonrasında mı hatırlayacak?