Patronların Ensesinde

Patronların Ensesindeyiz Dayanışma, Haberleşme ve Mücadele Ağı yola koyuldu. Geçen hafta yayınlanan deklarasyonun ardından hafta sonu çeşitli sektör ve işyerlerinden işçiler ile direnişteki işyeri temsilcileri basın toplantısında bir araya gelerek ağı duyurdular.

Patronların Ensesindeyiz ağına daha şimdiden pek çok ihbar gelmiş durumda. İzine çıkartılan, ücreti ödenmeyen, işten atılan, atılıp alacağının daha azına rıza göstermesi için zorlanan ya da tek kuruş ödenmeden kapının önüne konan işçiler var. Ağ her birini takip edecek. İşçi hakkının üzerine çökeni, fırsatçıyı, sömürücüyü teşhir edecek. Önümüzdeki günlerde bu örnekler Patronların Ensesindeyiz bültenleriyle yayınlanmaya başlayacak.

Patronların Ensesindeyiz ağı, işten çıkarılan işçileri de yan yana getirmeyi amaçlıyor. İlk örneği Anı Tur işçileridir. Daha ağın çağrısı için hazırlıklar devam ederken harekete geçtiler ve haklarının üstüne yatmaya çalışan Anı Tur patronundan paralarını aldılar. Sonuç alamayacaklarını düşündükleri için onlara katılmayan mesai arkadaşları vardı. Şimdi onlar Patronların Ensesindeyiz ağıyla iletişim kuruyor. Aralarında stajyer öğrenci-işçiler de var. Başka işyerlerinde de benzer gelişmeler var. Toplanıyorlar. Devamı gelecek.

Gelmek zorunda zira patronlar bir planla hareket ediyor. "Kazan-kazan" onların sloganıdır. Planları krizde de kazanmak. Siyasi iktidarın kamu kaynaklarını kendileri için sınırsızca kullanıma açmasını sağlamak ve bunun yaratacağı maliyeti işçi sınıfına yüklemek.

Basit bir plan değil mi? Basit olduğu kadar sınıfsal da. Enflasyonla mücadele adı altında patronlara hazineden milyarlarca lira aktarılırken, fiyatları neredeyse iki katına fırlamış temel tüketim maddelerine göstermelik yüzde 10 indirim etiketi yapıştırmak bu planın parçası. İşsizlik sigortasındaki birikimi neredeyse karşılıksız olarak patronlara kullandırırken yaşa takılanların emeklilik talebini “bu yük kaldırılamaz” diye reddetmek de…

İşçilerin de bir planı olmalı. O plan patronlarınki kadar basit ve bir o kadar sınıfsal olmalı. İşçilerin kazanabilmesinin tek koşulu var, örgütlü olmak. Örgütlü olmak birlikte tutum almaktır. İşyerinde patrona, ülkede patronun siyasi temsilcilerine karşı tutum almak, bunun için yan yana gelmektir. Basit ve sınıfsal. Patronların Ensesindeyiz ağı, işte bu basit ve sınıfsal planın bir parçası.

Bu plan işyerinde işlemeli. Aynı işyerinde birbirinden haberi olmayan işçiler var. Beraber çalışıyorlar ama rekabet ediyorlar. Üç aşağı beş yukarı aynı parayı kazanıyorlar ama aldıkları ücreti birbirlerinden saklıyorlar. Yığınla haksızlığa uğruyorlar ama diğerlerinin aynı durumda olmasını umursamıyorlar. Oysa her biri krizde daha da eşitleniyor. Ne en fazla çalışan kendini kurtarabiliyor, ne en çok yalakalık yapan. Hiç ummayan kendini kapının önünde buluveriyor. Oysa bu sonu beklemeden işe koyulmalı. Kriz bunun fırsatı. Patronların Ensesindeyiz deklarasyonunda, aynı işyerinde çalışanlara işyeri komiteleri kurma çağrısı var. İşyeri komitesi aynı işyerinde çalışan işçilerin beraber konuşma, ortak düşünme, birlikte tutum alma yeteneklerini de geliştirecek. İşyeri örgütlülüğüne yaslanan sendika sayısının bir kaçı geçmediği hesaba katılırsa, komitelerin büyük bir boşluğu doldurabileceğini söyleyebiliriz. Ya da tersi, komiteler bu büyük boşluğa doğacak.

Bu plan dayanışmaya da yansımalı. Aynı basitlikte ve sınıfsallıkta. İşçiler, temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile zar zor karşılarken tiyatroya gidemiyorsa eğer, işçi sınıfından yana tiyatrocular işyeri direnişlerine, emekçi mahallelerine gelip, orada oynayacaklar oyunlarını. Konsere gidemiyorlarsa, toplayacak müzisyenler enstrümanlarını, katılacaklar direnen işçilerin arasına, onlarla söyleyecekler şarkılarını, birlikte çekecekler kliplerini. Hakkını arayanın yanında, işçi sınıfının safında duracak avukatı, doktoru, aydını, sanatçısı. 

Bunu da en güzel örneğini 23 Ekim Salı akşamı Gebze’de, Nazım Hikmet Kültür Merkezi ile Petrol-İş Sendikası’nın birlikte düzenleyeceği Flormar işçileriyle dayanışma gecesinde verecek.

Orada buluşmak üzere…