Berbat anlaşmanın ayrıntıları

Türk-İş ile hükümet arasında geçtiğimiz hafta imzalanan 2019 yılı Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Anlaşma Protokolü’ne ilişkin tartışmalar çoğunlukla Türk-İş başkanının imza töreni sırasında açık unuttuğu mikrofon gafına odaklandı. Başkan’ın gafı çerçeve protokolün işçilere kaybettirdiklerini gölgelemiş durumda. Oysa elimizde işçiler açısından her yönüyle berbat bir anlaşma var.

Konuyla ilgili ayrıntılı bir rapor TKP Emek Merkezi’nden geldi. “İşçiler Türk-İş'in imzaladığı çerçeve sözleşmeyle neler kaybetti?” başlıklı rapor, çerçeve protokolün işçilere maliyetini madde madde gözler önüne seriyor. Öne çıkanlara bakalım.

İşçilerin en büyük kaybı aslında atılan imzanın kendisi. Çünkü bu sözleşme öncekilerden farklı olarak “bağlayıcı”. Geçmişte Türk-İş’in imzaladığı protokoller, sendikaların işyerlerindeki toplu iş sözleşmeleri için “çerçeve” mahiyetindeydi. Sendikalar çerçeve protokolün üstünde haklarla anlaşmalar yapabiliyor, olmadığı durumda uyuşmazlık tutup greve gidebiliyorlardı. Artık bu hukuken mümkün değil. Hükümet 2017 yılında çıkardığı bir OHAL KHK’sı ile konfederasyonun imzaladığı çerçeve protokolü üye sendikalar için bağlayıcı hale getirdi. Başka bir ifadeyle “çerçeve protokol”, “bağlayıcı protokol” oldu.

Türk-İş bu protokole imza atmasaydı, sendikaları bağlayan bir sözleşme ortaya çıkmayacaktı. Üstelik Türk-İş’in hukuken böyle bir zorunluluğu da yoktu.

İşçilerin diğer büyük kaybı zam oranlarında. Öncelikle çerçeve protokoldeki ücret artışlarının enflasyon rakamlarının altında kaldığı yaygın bir hatalı yorum. Zam oranları enflasyonun altında değil. Üstünde de değil. Ancak bu durum işçinin enflasyon karşısında ezilmediği anlamına gelmiyor. TÜİK rakamlarının tartışmalı olmasını bir yana koyalım, enflasyon farklarının bir sonraki zam dönemine ötelenerek ödenmesi ücretlerin fiyat artışları karşısında gerilemesine neden oluyor. Ayrıca işçinin ücreti ilerleyen aylarda daha yüksek vergi dilimine girerek düşüyor. Emek Merkezi’nin hazırladığı raporda bu düşüşün çarpıcı örnekleri yer alıyor. Örneğin 1 Ocak maaşı 4000 brüt olan işçinin 1 Aralıkta alacağı net ücret 335 lira düşmüş olacak. Üstelik yüzde 8 birinci altı ay ve yüzde 4 ikinci altı ay zammı almış olmasına rağmen.

Esasen en büyük kaybı aynı KHK ile kadroya geçirilen taşeron işçileri yaşadı. Sayıları yaklaşık 750 bini buluyor ama imzalanan çerçeve protokolün konusu dahi olamadılar. Türk-İş onların belediyelerde 30 Haziran 2020, diğer kamu kuruluşlarında 31 Ekim 2020 tarihine kadar yüzde 4 zamla çalışmalarına göz yummuş oldu.

İmzalanan çerçeve protokol sadece kamu işçilerine kaybettirmedi. Bu sözleşme tekstil ve metal işkollarında devam eden grup toplu iş sözleşmelerindeki özellikle ücret artışları konusunda özel sektör işçilerini de olumsuz etkileyecek. Üstelik çerçeve protokolün altında, bu grup sözleşmelerinin muhatabı Türk-İş üyesi iki sendikanın, Teksif ve Türk Metal’in başkanlarının da imzası var.

Daha fazlası yazının sınırlarını aşıyor. Merak edenlerin Emek Merkezi raporunu incelemesini öneririm.

Kriz dönemindeyiz ve patronların yangından kaçırdıkları ilk şey işçi ücretleri. Burada maliyetleri olabildiğince aşağıda tutup devletten peşi sıra gelen kaynakları cebe indirmenin peşindeler. 2019 yılı toplu sözleşmeleri bunun göstergesi. Tüpraş’ta yüzde 6 zam, yasa nedeniyle grev yasağı, 3 yıllık sözleşme. Kamu işçilerine yüzde 8 zam, bağlayıcı sözleşme nedeniyle grev yasağı. Devlet memurları için yüzde 4 zam önerisi, yasa nedeniyle grev yasağı. Tekstil grup sözleşmesinde yüzde 3 zam önerisi, sessiz sedasız arabulucu süreci. THY’de ve cam işkolunda diğerlerine göre biraz daha yüksek ücret artışı ama 3 yıllık sözleşme. Envantere bakar mısınız?

Türk-İş’in imzaladığı çerçeve sözleşmeyle işçiler kaybetti. Ama işçiler esas örgütsüz oldukları için kaybediyor. Bu ise eleştiri konusu olamaz. Ancak mücadelenin konusu olabilir.