Asgari ücrette ya işçiler konuşmaya başlarsa?

Asgari ücretin 1300 liraya yükselmesinin, öngörülen önceki artışa göre patronlara kayda değer bir ek maliyet getirmeyeceğini geçen hafta hesaplamış ve bu köşeden paylaşmıştık.

Yazıya çeşitli eleştiriler geldi. Bu eleştirilerden biri, seçim rekabetinin asgari ücrete yansımasından mutlu ve AKP’li olduğu anlaşılan bir işçinin “kıskanmayın” mealindeki sosyal medya iletisiydi. Futbol takımı taraftarlığı ayarındaki bu AKP’ciliğe ilave olarak ne söylenebilir bilemiyorum. Belki de bu arkadaş, sermayeyi temsil eden partilerin arasındaki rekabetten işçiye fayda gelmeyeceğini Ocak ayındaki artışın altı aylık değil de bir ya da iki yıllık olacağı açıklandığında anlayacaktır. Olmadı Temmuz’u bekler, vergi dilimindeki artış nedeniyle maaşının 1300’ün altına düştüğünü görüp, parayı çekmek için gittiği ATM’nin önünde öylece kala kalır da belki mevzu bu vesileyle anlaşılır hale gelir… Açık konuşayım, ben yine de pek umutlu değilim. Bu kafa, iki yıl zam almasa da “taraftar dediğin her koşulda takımını destekler” diyecek ve işine bakacaktır.

Oysa geçen hafta yaptığımız hesap son derece basitti: Asgari ücretin 1300 liraya çıkarılmasının patronlara getireceği ek maliyetin neredeyse tamamı, ödemeleri gereken SGK priminde yapılacak 3 puan indirimle karşılanabiliyor. Üstüne asgari ücretin altı aydan daha uzun bir süre için ayarlanması da eklendi mi, tamam oluyor.

“Biraz daha zorlasalar üste para alacaklar” diye ifade etmiştik bunları.

Eleştirenlerden bir diğeri ise hesapta hata bulmuştu. Hatanın özü, asgari ücretin 1300 lira olmasının, daha yüksek ücretlerde neden olacağı artışın patronlara getireceği maliyeti dikkate almamış oluşumuzdu.

Burası önemli.

Çünkü eleştiri haklı ancak bizim yaptığımız hesapta bir hata yok. Biz, normal şartlar altında asgari ücrete zaten yapılacak olan artışın dışında, seçim vaadi sonucu gündeme gelen fazladan artışın patronlara ek bir maliyet getirmeyeceğini ileri sürüyoruz. Bunda da ısrarlıyız. Üstelik bu hesap, Ulusal İstihdam Stratejisi’nin (UİS) raftan indirilerek kıdem tazminatının tasfiyesi, asgari ücretin bölgesel olarak belirlenmesi, belirli süreli hizmet akdiyle işçi çalıştırmanın kolaylaştırılması ve özel istihdam büroları vasıtasıyla işçi kiralamanın yasalaşması başlıklarının orta vadede sermayeye sağlayacağı büyük maliyet avantajlarını da dikkate almıyor.

Bizim hesapta ikisi de dikkate alınmıyor. Nedeni ise basit…

Çünkü ne yeni asgari ücretle birlikte tüm ücret düzeylerinde gündeme gelecek olan artışın, ne de orta vadede gündem olacak UİS’teki  başlıkların kendisinin birer iktisadi mesele olarak ela alınması mümkün değil. Bunun muhasebeleştirilmesi bugünün değil, önümüzdeki günlerin sınıflar mücadelesinin konusu olacak.

İddia o ki, asgari ücretteki artış, tüm ücretlerde artışa neden olacak.

Neden olsun?

İşçi talep etmezse, bunun için mücadele etmezse, patron bu zammı niye yapsın?

Patronların bugün tartışmayı en uca götürerek sürdürmesinin nedeni, asgari ücret gündemini kendilerinin belirleme çabasından ibaret. Yok Suriyeli göçmen işçiler varmış, yok tekstil atölyeleri birer birer kapanırmış, kayıt dışı yeniden patlarmış… Sonra vergi indirimi, teşvik talebi, sigorta muafiyetleri isteniyor ve işçilerin elinde kalmış irili ufaklı ne kadar kazanılmış hak varsa sıra onlara geliyor. 300 liralık artışa karşı AKP ile sermayenin el ele işçi sınıfına kestiği devasa fatura bu.

O halde, bu konunun iki tarafı varsa ve henüz sözünü söylemeyen taraf işçi sınıfıysa, o konuşmaya başlayacak, sözünü söyleyecek.

Bunun olanağı olmadığını kimse düşünmesin.

Mayıs ayında on binlerce metal işçisi bundan çok daha büyüğünü yapmış, ücret artışı için koca koca fabrikaları durdurmuştu. Hem de öyle sendikayla falan değil. Sendikaya rağmen, MESS’e karşı bayrak açmıştı. Hemen öncesinde Birleşik Metal üyelerinin 29 Ocak grevi ve bu greve yapılan hükümet darbesine rağmen elde ettikleri kazanımlar var.

O halde örgütlenmeye devam. Fabrikada ofiste, şantiyede plazada…