Asgari ücret yalanları

Babacan başta mırın kırın etse de AKP, asgari ücretin 1300 lira olacağını ilan etti. Aralık başında toplanacak Asgari Ücret Tespit Komisyonu’na yeni hükümetin bu öneriyle gideceği anlaşılıyor.

Patronlar ise pazarlığı yüksekten açtı. İTO başkanı asgari ücrette öngörülen artışın kendilerine yıllık 16 milyar lira ek maliyet getireceğini ileri sürüyor. ASO Başkanı “asgari ücret kaldırılmalı” diyor. Tekstilciler doğrudan kayıt dışı sopası gösterip, sayıları artık bir milyonu bulan Suriyeli göçmen işçileri işaret ediyor.

Patronlar ile AKP arasında bu konuda bir kavga olduğunu düşünmek için bir neden bulunmuyor. Asgari ücret bir miktar yükselecek, o anlaşıldı. Mesele bu artışın, işçinin cebinden alınıp patronun cebine nasıl konulacağı. Ötesi patronların bir bardak suda fırtınası. Bizim diktatörün G20 toplantılarında yaptığı “fakir fukara garip gureba” edebiyatı da aynı. Hepsi hesaplı kitaplı.

Bu türden kamuoyu yönlendirmeleri, yapılan toplantılar ve tartışmalar sonrası asgari ücret konusundaki mutabakatın “1300 lira olacak ancak patronun cebinden bir kuruş fazladan para çıkmayacak” biçiminde oluştuğu anlaşılıyor.

Nasıl mı? Gelin hesabı birlikte yapalım.

Önce şu 300 lira ek zam yalanını düzeltelim. Asgari ücret zaten yılbaşında artacaktı ve beklenti bir önceki dönem yapılan artış düzeyindeydi. Bu da yaklaşık 120 liraya denk geliyordu. Yani aslında asgari ücret için öngörülen fazladan artış 300 değil, 180 lira. Bu artış için patronun cebinden çıkacak miktar ise 265 lira. Öteki kısmını her koşulda vereceklerdi. Bu bir!

SGK primi asgari ücretten ödenen işçi sayısının yaklaşık 5 milyon olduğu biliniyor. Bu işçilerin yüzde 45’inin asgari ücretin üzerinde ücret aldığı, ancak SGK priminin asgari ücretten yatırıldığı tahmin ediliyor. Bu kişiler için asgari ücrette öngörülen artışın patrona ek maliyeti, sadece SGK pirimi ve işsizlik sigortasındaki 40 liralık artış olacak. Bunun patronlara yıllık maliyeti ise 1,2 milyar lira ediyor. Sigortası da ücreti de asgari ücretten ödenen 2,5 milyon işçi için ise ödenecek fazladan 265 liranın patronlara yıllık maliyeti 8,7 milyar lira ediyor.

Yani, asgari ücrette seçim vaadi nedeniyle meydana gelen 180 liralık fazladan artışın patronlara yıllık toplam maliyeti yaklaşık 9,8 milyar liraya geliyor. Dedikleri gibi 16 milyar lira değil. Bu iki!

Sonra sıra bu para için de bir çözüm bulmaya geliyor. 12 Kasım’da Davutoğlu’nun patron örgütleri ve sendikalarla yaptığı 7 saatlik toplantıda SGK işveren payının düşürülmesi üzerinde mutabakat sağlandı gibi. Bu kapsamda patronlara, asgari ücretle çalıştırdıkları işçilerin sigorta prim ödemelerinde 3 puan daha indirim yapılması söz konusu olacak. (2008 krizinden sonra SGK işveren payında yüzde 5’lik bir indirim yapıldığı ve bunun hala teşvik kapsamında devam ettiğini hatırlatalım) Patron örgütleri bunun kendilerine 3 milyar liralık bir tasarruf sağlayacağını söylüyor. Ayrıca bu 3 puanlık indirimin, asgari ücretin üstünde çalıştırdıkları işçilerin ücretlerinin asgari ücret tutarı kadar olan bölümü için de geçerli olması durumunda tasarrufun 7 milyar liraya yükseleceğini ekliyorlar.

Biraz daha zorlasalar, üste para alacaklar.

Şaka değil, resmen bunu zorluyorlar.

Aynı toplantıda ASO başkanı bu artışın en az 1-1,5 yıl finanse edilmesi gerektiğini söylüyor ve hemen ardından 1300 liralık asgari ücretin yılın tamamı için geçerli olmasını, hatta gerekirse bir sonraki artışın iki yıl sonra yapılması konuşuluyor.

Yetmiyor, 2008’den buyana patronların ve AKP’nin ajandasında bulunan Ulusal İstihdam Stratejisi yeniden gündeme geliyor. Strateji belgesindeki kıdem tazminatının tasfiyesi, bölgesel asgari ücret, işçi kiralama, belirli süreli hizmet akdiyle işçi çalıştırmadaki sınırlandırmaların gevşetilmesi gibi konular raftan iniyor.

Seçimlerden önce sohbet ettiğim bir işçi bana “Seçimi kim kazanırsa kazansın asgari ücrete en az 300 lira zam yapacaklar. Rekabet iyidir. Bak, biz işçiler şimdiden kârlı çıktık” demişti.

Ne diyelim… Galiba rekabet hep sermaye sınıfının çıkarına oluyor.