Halkın, seçimden seçime değil, yaşamın her anında ve alanında karar alma süreçlerine katılımının gerçekleştirilmediği toplumda gerçek demokrasi olur mu? Sömürücülerin iradesi olan hukuka üstünlük yüklenebilir mi? O hukuka uyan yargı bağımsız olabilir mi?
Yaşananlar hukuk ve yargıyla açıklanamaz
Ali Rıza Aydın
Sermaye sınıfının, siyasal iktidarının, gericiliğin treni ilerlemeci ve aydınlanmacı Cumhuriyeti ve niteliklerini yıkmak için yıllardır istasyonlarda dolaşıp durdu. Demokrasi yanılsamasına, siyasal iktidarın adaletsiz hukukunu biçimlendirdiği seçimlere sıkışıp kalanlar seyrettiler; “hukuk devleti, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı” diyerek düzenle uzlaştılar. Şimdi trendekiler aynı sözcüklere sığınıyor.
Her üretim ilişkisinin kendi devletini ve hukukunu yaratacağını bilenler, akılların hukuk ve yargıya teslim edilmeyeceğini de bilirler.
Son dönemde yaşananların düzenin hukuku ve yargısı içinde çözümleneceğine inanmak yanılsamalardan biri. Aklı evveller hemen çözüm üretimine girdi. Krizi çözmek için Anayasa’nın cumhurbaşkanının adaylık maddesinde değişiklik öneriyorlar. Cumhurbaşkanı adaylığı için “kırk yaş”, “yükseköğretim yapmış olma” ve “bir kimsenin en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilme” koşullarının kaldırılmasının krizi çözeceğini söylüyorlar. Hep aynı tablo: Krizi çözmek için yeni anayasa tuzağı…
Sömürücü düzenin iç çelişkileri ve kavgaları kimi zaman kızışıyor ama bir şekilde yolunu buluyor. İç çelişkilerine emekçileri uzlaşmacı rolüyle yerleştirdikçe de keyifleniyorlar. Düzen adına açıldığı sanılan her yol sonunda emekçilerin savaşımlarının kırılmasına, susturulmasına, baskılanmasına yöneliyor.
Halkın, seçimden seçime değil, yaşamın her anında ve alanında karar alma süreçlerine katılımının gerçekleştirilmediği toplumda gerçek demokrasi olur mu?
Sömürücülerin iradesi olan hukuka üstünlük yüklenebilir mi? O hukuka uyan yargı bağımsız olabilir mi?
Bir sonuç olan adaletin, eşitsizliğin üzerine basarak yaşatılmaya çalışılması sömürünün yaşatılmasına destek veriyor, egemen sermaye sınıfına yarıyor.
Dünyaya hukuk ve yargıyla değil hukuk ve yargıya dünyayla bakanlar yanılsamaya düşmüyor.
Siyasetsizliği reddedenler, seçme ve seçilme hakkını önemseyenler yanılsamaya düşmüyor.
Sınıfsız ve sömürüsüz toplum için savaşım verenler yanılsamaya düşmüyor.
Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi açık ve net vurguladı: "Gerici baskıların şiddetlenmesine karşı biricik çıkış yolu, en geniş halk kitlelerinin Cumhuriyet değerleri doğrultusunda ayağa kalkması, örgütlenmesidir".
Siyasal iktidarın zorbalığına, gericiliğe ve sömürüye karşı, siyasetsizliğe ve halkın yönetiminin ortadan kaldırılmasına karşı örgütlü savaşım çağrısı yapan Türkiye Komünist Partisinin açıklamasıyla:
“Bu sabah itibariyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Gazeteci İsmail Saymaz’ın da aralarında bulunduğu 100’ü aşkın kişi hakkında alınan gözaltı kararı kabul edilemez. İstanbul Valiliği’nin halkın olası tepkilerinin önüne geçme kaygısı ile İstanbul’a fiilen olağanüstü hâl koşullarını dayatan kararları da bu kabul edilemez tablonun parçasıdır.
Baskı ve kuralsızlık, yaşananları tarif etmekte yetersiz kalmaktadır. Halkın örgütlenme ve siyaset yapma hak ve iradesini tehdit olarak algılayan gerici bir zihniyet ve onun adaleti hiçe sayan uygulamaları ile karşı karşıyayız. Bu tarikatlar ve holdingler düzeninin tüm karanlığını temsil etmekte olan AKP iktidarı yönetememekte, yönetemediği için saldırganlaşmaktadır.
İmamoğlu’na yönelik art arda atılan adımlar, içeriklerinden bağımsız olarak tek bir şeye işaret etmektedir: AKP’nin, kendi aleyhine olduğu takdirde halkın seçme ve seçilme hakkına tahammülü bulunmamaktadır.
Gazeteci İsmail Saymaz’ın Gezi Direnişi ile ilişkilendirilerek gözaltına alınması ise, halkın siyaset yapma ve ülke yönetimi hakkında söz söyleme hakkının yok sayılmasından başka bir anlam ifade etmemektedir.
Gezi Direnişi’nde ortaya çıkan halk iradesi, uluslararası güçlerin veya AKP iktidarının kendi ortaklarının her tür girişimine rağmen istismar edilememiş; Cumhuriyet, laiklik ve bağımsızlık savunusuna gölge düşürülememiştir. Dahası, Gezi Direnişi’nin ilişkilendirildiği “Arap Baharı”, bölgemizde AKP’nin de dahlinin ve onayının olduğu emperyalist plan ve müdahalelerin bir parçası; Soros ise AKP ve bir dönem ortağı olan Fethullah Gülen tarikatının Türkiye’de Cumhuriyet’in tasfiyesi doğrultusunda açıktan işbirliği yaptığı uluslararası bir sermaye organizasyonunun adıdır.
Halkın örgütlenme ve siyaset yapma hakkını savunmak, bu akıldışı dayatmalara karşı verilebilecek en güçlü yanıttır.
En başından beri AKP’nin karşısında tereddütsüz tutum alan partimiz, iktidarın siyaset alanına dönük bu pervasız saldırılarının karşısındadır. Ekrem İmamoğlu’nun temsil ettiği sınıfsal, siyasi ve ideolojik çizgiye olan mesafemiz, partimizin bu tavrının önünde bir engel değildir. TKP, siyasi ve hukuki saldırılarının şiddetini artırmaya karar verdiği anlaşılan AKP’nin, genel oy hakkının gasp edilmesi ve siyaset alanının daraltılması doğrultusundaki bütün girişimlerinin karşısında duracak, siyasi takvimini ve önceliklerini buna göre gözden geçirecektir.
Ekrem İmamoğlu ve İsmail Saymaz başta olmak üzere, bugün gözaltına alınan herkes derhal serbest bırakılmalıdır.
Halkımızı AKP zorbalığı karşısında örgütlü olmaya; giderek derinleşen bir yönetme krizi yaşayan düzenin karşısına emekçi halkın Cumhuriyetçi, devletçi, aydınlanmacı, yurtsever seçeneğini güçlendirmeye çağırıyoruz.”