ODTÜ kitabını okumak

Ali Rıza Aydın'ın “ODTÜ kitabını okumak” başlıklı yazısı 3 Ocak 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

ODTÜ’de okumak kolay olmadığı gibi ODTÜ adında simgeleşen ayağa kalkışı, bütünsel bakmadan okumak da kolay değildir. 18 Aralık 2012 ODTÜ olayı, ne marjinal öğrenci eylemi, ne başbakan karşıtlığı ne de günlük bir eyleme polisin orantısız el atması olarak okunabilir.
İlkin, birçok üniversite açılmasına, kimi üniversitelerin rekabet edebilir piyasa aracı haline getirilmesine, yönetimlerinin ve YÖK’ün ele geçirilmesine karşın yıkılamayan gençlik ve üniversite ruhuna, sonra da ODTÜ tarihinin birikimine bakmak gerekir. “Delikanlı öz”ün, farklı üniversite öğrencileriyle birlikte bu birikimde buluşması rastlantı olmadığı gibi, siyasal iktidarın “yıkılamayanı yıkmak için” baskın yaptırması da rastlantı değildir.

Eylem sonrasına, öğrencileri gözaltına alıp sorgulayarak, tutuklayarak ve yargılayarak korkutmak ve tüm üniversite gençliği üzerinde baskı yaratmak dar kalıbı ile bakılamayacağı gibi, Üniversite yönetimini bir iki ihaleye fesat veya görevi kötüye kullanma soruşturmasıyla görevden almak basitliğiyle de bakılamaz. Nitekim AKP’de böyle bakmamaktadır. Başbakan, saldırısıyla ve “bizim çocuklar” sözcükleriyle “herkesin başbakanı” sözcüklerinin ne kadar boş olduğunu, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel “karşıtlığı” açık olarak itiraf etmiştir. AKP iktidarına, çoğunluğun hukuksal masumiyetiyle yaklaşanlar artık bu gerçeği görmelidir.

İlk, orta ve lise eğitimine atılan gerici ve piyasacı elin, yükseköğretime de yerleştirilmesi hazırlıkları yapılırken, başkaldıranların da susturulması gerekir. Susturma eyleminin başlatılacağı yerin, tarihsel materyalizmin öğreticisi ODTÜ olması ve ODTÜ’nün tarih yazan niteliği ile birlikte değerlendirildiğinde, AKP’nin yalnızca üniversite ve gençlik üzerinde değil, büsbütün toplum üzerinde baskı sürdürmeyi amaçladığı daha net anlaşılacaktır. Nazilerin, “ırk”ı bilimin merkezine oturtmak için neler yaptığı unutulmamıştır.

Köklü bir yüksek öğretim operasyonunun yapılarak, ODTÜ’lülerin tanımlamasıyla “kötülüğün vücut bulmuş hali olan üniversite öğrencileri, öğretim elemanları ve çalışanları”nı susturmak için yaratılacak krizin büyük ve etkin olması gerekmektedir. ODTÜ olayında krizin kaynağı, öğrenci ve öğretim görevlisinin birliktelik ve kararlılıkla ayağa kalkması değil, AKP’nin saldırgan ve baskıcı politikasıdır.

Yeni YÖK Yasa taslağı, bilimin, dinsel karanlığın karşısında susturulup, sermayeye ve piyasaya hizmet etmesi için tasarlanmıştır. Bu yalnızca üniversitelerin devlet, vakıf ve özel (anonim şirket) olarak ayrılmasında değil, sermayenin kurallarıyla çalışan rekabetçi üniversite yaklaşımında görülmektedir. Kötüyü bahane edip daha kötüsünü getirmeye tam oturan örneklerden biri dayatılmak istenmektedir. Bu dayatma, sorgulama yasağı konulan 4+4+4 sistemiyle birlikte eğitim ve öğretime bütünsel olarak bakıldığında, sermayenin, anaokulundan üniversite çıkışına kadar kendi eğitim sistemini uygulaması, kendi sınıfının gençliğini yetiştirmesi, isyan etmeyecek akıllı gençleri kendi sınıfına monte ederek onlardan yararlanmasına yöneliktir. Aynı zamanda, piyasaya uygun yetişmesi olanaksız, aydın, ilerici, demokrat, sol, sosyalist gençliğin elenerek, toplumun dinsel yaşam tarzına koşut olarak düzene itaat ettirilmesine yöneliktir. Eğitimden kâr edilmesi de vazgeçilmez hedefler arasındadır.

Üniversite ayrımı gözetmeksizin ODTÜ adı ile özdeşleşen gençlik, gösterilmek istenildiği gibi AKP’ye direnmemiştir gericileştirmeye, kullaştırmaya, eşitsizliğe, sömürüye, savaşa direnmiştir. Eğitimin, sağlığın, enerjinin, iletişimin, yer altı ve yerüstü doğa ve kültür varlıklarının, yolların ve köprülerin toplumun elinden alınıp az sayıdaki sermayedarın kâr hırsına teslim edilmesine direnmiştir. Eğitimin “sermaye çemberi”nde, halkın “kader çemberi”nde konumlandırılması girişimine karşı çıkmıştır. Neoliberalizmin ve dinin değerlerinden yararlanılarak oluşturulmak istenen yeni yaşam tarzı, bilim ve teknolojiyi ekonomi politikle okuyan gençliğe uymamaktadır. Gençliğe uymadığı gibi, maddi gerçekle yaşayan, baskıyı ve sömürüyü reddeden halk kesimlerine de uymamaktadır. Gençlik, korkudan susanların da sesi olmuştur.