Kapitalist düzen içinde yaşamayı meşrulaştırırken devrimci tohum nerede, nasıl filizlenecek? Halk “istemek yetmez”, “miting yetmez”, “ışık söndürüp yakmak yetmez” diyor.
Malzeme de “devrime tabi”, emek de…
Ali Rıza Aydın
“Bellerine kadar gelen suda, köprünün hâlâ sağlam duran ayaklarının yükseldiği taş payandalara ulaştılar. Demir kenetlerin üzerinden payandaya, elli dört metreye tırmandılar.
Parhomenko yaralı koluyla çok zorlanıyordu. Tırmandılar. Gövde kirişlerinin arasından aşağıda Don’un ne kadar derinde aktığını görmek korkunçtu.
‘Ne kadar sürer dersin?’ diye sordu Voroşilov.
‘Devrimden önce sormuş olsaydın, o zaman doğrusu altı hafta,’ diye cevap verdi Bahvalov, ‘ama şimdi bu ölçü kabul edilemez. Dört haftada yapmamız mümkün olabilir.’
‘Yüksekten atmıyorsun değil mi?’
‘Yok’.
‘O zaman Bolşevikçe, iki hafta diyelim mi?’”
***
CHP genel başkanı Özgür Özel tarafından Salı akşamı 21.00’de başlatma önerisi gelen, asgari ücrete ve emekli aylıklarına zam için ışık açma kapatma eyleminde bulunduğum yerde açık olan haber kanalında, hangisi olduğunu duyamadığım büyükşehirlerin birinde kameralar binaları gösteriyordu. Tek tük açma kapatma eylemi dışında birçok dairenin ışığı yanmıyordu. O sırada devamını izleyemediğim bir dış ses duyuldu televizyonda: “Elektrik bu kadar pahalıyken insanlar karanlıkta oturuyor zaten”.
Benzer bir olayı geçmiş yıllarda bir emekli mitinginde yaşadığımı anımsadım. Emeklilerin her durumuyla çöküntüsüne karşın yapılan eyleme katılımın düşük olduğunu konuşuyorduk arkadaşlarla. Yanımızdan bir emeklinin sesi geldi: “Koca Ankara’da emeklilerin buraya kadar gelecek paraları var mı ki gelsinler”.
Dün eve teknik bir onarım işi için gelen emekçilere “nasılsınız” diye sorduğumda, “böylesine ağır bir ortamda, her gün her şeye zam geldiği ortamda nasıl olunur abi” diyerek onlar bana sordu: “Ne zaman, nasıl kurtulacağız abi bu zulümden?” “Işık yakıp söndürmeyle olur mu?”.
Aklıma 12 Eylül darbesinden sonra Kenan Evren Bursa’da konuşurken Varlık Ağabey’in (Özmenek) banttan dilettiği bir konuşma geldi. Sırtında teybiyle miting alanında dolaşırken kasketiyle, giyimiyle yöre insanı ve tarım emekçisi olduğunu kestirdiği bir yurttaşa “ne düşünüyorsun başkanın konuşması hakkında” diye sorar. Yanıt kısa ve nettir: “Ooofff, of beyim, başım ağrıyor”.
Belediye yönetimleri değişiyor ama rant girişimleri bitmiyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi AKP’den alındı, ikinci dönem de kazanıldı diye sevinilirken Beşevler’deki cami-diyanet akademisi projesinin devamı, kamu alanların satışı, özelleştirmeler, Hacettepe-Beytepe Mevkiinde yüz otuz futbol sahası büyüklüğündeki alanın imara açılması “Mansur” adına ya da önceki dönem BŞ belediye meclisindeki AKP çoğunluğuna sığınılarak unutturuluyor.
Bakanlar değişiyor ama sömürü politikaları değişmiyor, sağlık çürüdü, eğitim çürüdü, özel hastane ve okul sahipleri köşe dönmede, özelleştirmeler yoluyla halkın olanın sermayeye peşkeşi bitmiyor, kıyılarımız ve ormanlarımız işgal ve kıyım altında, deprem yıkımı inşaat sektörünü zenginleştirmeye dönüştü, dincilere-tarikat ve cemaatlere ayni ve nakdi kaynak aktarımı sürüyor, işçi ve kadın cinayetleri sürüyor, zengin daha zengin olurken yoksulluk derinleşiyor, sömürü batağı büyüdükçe büyüyor.
Anti-laik, sermaye düzenine uyumlu eğitime uyumlaştırılmaya çalışılan öğretmenler polis saldırısı altında eylem yapmaya çalışırken kimi sendikaların sermayenin boyunduruğu altında yaşayarak dar hak arayışı savı patronla emekçi arasında arabuluculuk rolüne dönüşüyor. Sömürü düzeninin çıkarını savunmuyor gözüküyor ama emekçilerin devrimci savaşımına da güç katmıyor DİSK, TÜRK-İŞ, HAK-İŞ buluşması.
Tasarruf önlemlerine ilişkin bazı kanun ve KHK’lerde değişiklik yapılmasına dair kanun teklifiyle “kalıcı refah” sağlanacakmış; paranın ve dinin saltanatının refahı…
Kapitalist düzen içinde yaşamayı meşrulaştırırken devrimci tohum nerede, nasıl filizlenecek?
Halk “istemek yetmez”, “miting yetmez”, “ışık söndürüp yakmak yetmez” diyor.
Devrimin hareketi gerekiyor.
***
Girişteki bölüm Aleksey N. Tolstoy’un “Ekmek” (Yazılama Yayınevi, 2024) romanından. Romanda Ekim Devrimi sonrası Çariçin (iç savaşın ardından Stalingrad) Savunması anlatılıyor. Hem dışardan Almanya önderliğinde itilaf devletlerinin hem de içerden (beyaz ordu, ajanlar, itilaf devletleri tarafından desteklenen iyi eğitimli ve işçi sınıfı nefretiyle dolu gönüllü subaylar, Rus ağa ve zenginleri, Kazakların gücünün kullanan karşı devrimciler, küçük burjuvalar, Menşeviklerden oluşan) karşı devrimcilerin devrimi engelleme, yok etme işbirliğine karşın, sayısal ve silahsal güç eşitsizliğine karşın sosyalist anavatana tehdidi durdurup devrimi yaşatma inancı ve savaşımı.
Tren katarları vazgeçilmezdir, tren yolu yaşamsaldır. En kritik yerdeki köprü karşı devrimciler tarafından uçurulunca, gerekli malzemeler olmaksızın ahşap dayanaklar, kerpiçler ve taşlarla köprü onarılmak zorundadır. 54 metre yüksekliğe ulaşılacak şekilde ahşaptan yapılmış örgü kuleler üzerine raylar döşenecektir. Çevredeki kayaları kırıp taşımak için araç bile yoktur. Köprüyü yapmak yetmez, üzerinden tonlarca yüklü katarın geçmesine dayanacak onarım gerekir. Ve devrimi yıkmak isteyenlere karşı savaşımda zaman önemlidir. Olanaklarla altı haftalık sürenin “Bolşevikçe iki hafta”ya düşürülmesi tüm olumsuzlukların ve olanaksızlıkların süresidir, devrimin zamanıdır.
“Başarı için en büyük ümitleri, köprünün inşaasının eski kayıtlardaki ‘işgücü’ ile değil de bunu başarmanın tüm varlıklarıyla katarları ve insan hayatını, Çariçin’i, proleter devrimini kurtarmak demek olacağını anlamış olan militan proletarya emeği ile yapılacak olmasıydı.”
Romandaki kahramanlar “burjuva sınıfıyla yan yana yaşayan proletaryaya” onun enfeksiyonunun bulaşacağını tartışır. Lenin de diyor ki der kahramanlardan biri: “Sadece devrim sürecinde, sadece! Proletarya eski kusurlarını üzerinden atabilir, ahlaken gelişebilir ve yeni bir toplum yaratma yeteneğine sahip olabilir.” Lenin ve Stalin de romanın içindedir.
Köprü onarılır, lokomotif ve katarlar çatırtılar arasında geçer. Malzeme ve emek “devrime tabi” olmuş, başarılmıştır. Çariçin savunmasının büyük engeli ortadan kaldırılır, son noktayı işçilerden henüz oluşturulmuş olan bir “alay” koyar.