Her terör olayından sonra terörle mücadele adına hukuk biçimlendiriliyor, emekçilerin hak ve özgürlükleriyse güvencesizlik çukuruna atılıyor. Toplum terörle ve dinsellikle denetim altında tutuluyor.
Kısır döngü: Terör-hukuk-terör-hukuk-terör
Ali Rıza Aydın
Terör ve hukuk, her ikisi de ekonomik ve toplumsal ilişkilerin ürünü olarak birbirlerinin peşine takılıp akıyorlar. Birincisi toplumsal düzeni ihlal ediyor, yıkıp yok ediyor; ikincisi bu ihlale çözüm için kurallar içeriyor. Birincisi yıkıyor, ikincisi çözüm aramaya çalışıyor gibi gözüküyor, birincisi yeniden yıkıyor. Her ikisi de sömürü düzeninin ürettiği etkilerin ürünü. İnsanlık adına da doğa ve kültür varlıkları adına da çaresizler. Ama bu sömürenler adına çaresiz olmadıkları anlamına gelmiyor.
Ulusal ve uluslararası örgütlenmeler aracılığıyla, ulusal ve uluslararası terörizmin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemler konusunda yasalar çıkarılıyor, anlaşmalar imzalanıyor ama terörizm, Türkiye’deki Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) gerekçesinde yazıldığı gibi “zaman ve sınır tanımadan gelişmesine uygun zeminleri değerlendirerek hareket sahnesine” çıkıyor. Her sahneye çıkış, yine TMK gerekçesinde yazıldığı gibi öncekinden “daha etkili, akılcı ve kararlı bir mücadele programı ve araçlarının ön planda ve hazır bulundurulmasını zorunlu” kılıyor. Ama terörizm yine yoluna devam ediyor.
Nedeni çok açık. Terörizmin kaynağı ile mücadele program ve araçlarının kaynağı aynı üretim ilişkilerine dayanıyor. Birbirlerini besliyorlar. Tüm dünyanın gözü önünde yaşanan Suriye vahşeti bu ilişkiyi açık seçik gösteriyor. Birleşmiş Milletlerinden Avrupa Birliğine, NATO’dan emperyalist ve diğer devletlere kadar terörizmin ortadan kaldırılmasına yönelik tedbirleri alanlar bir yandan terörizmi ekonomisiyle, teçhizatıyla, silahıyla palazlandırıyor, bir yandan terör örgütlerini vekalet savaşçısı olarak görevlendiriyor, diğer yandan ülkelerin onlar tarafından yıkılmasına izin veriyor. Sonra da o ülkeyi teröristlere teslim edip yeniden tasarlıyor. En uygun tasarım için terör örgütlerini dinsel, mezhepsel, etnik bölmelerle parçalı kullanmayı ve yönetmeyi de ihmal etmiyor. Devletlerin piyasalaştırılması kendi yazdıkları savaş hukukunu delip geçerken vekalet savaşçılarını piyasaya döküyor. Yakında savaş ve vekalet savaşları hukuku da gelebilir. Liberallerin doğal hukuk sevdası bu olsa gerek.
Yarattıkları batağın içinden çıkamamalarının -isteyen o batağın kurutulmasına girişilmemesinin de diyebilir- örneklerinden biri terörle mücadele yasalarıyla sürekli oynanması. Buna halkı denetim altında tutma aracı da diyebiliriz. Türkiye’de de 1991 yılında çıkarılan çeşitli kanunlara dağılmış durumdaki önlem, suç ve cezaların toplandığı TMK terör-hukuk-terör kısır döngüsünün aynası olarak önümüzde duruyor. Kanun 1991’den bu yana 52 kanun ve 9 KHK’yle 61 kez değişikliğe uğradı. Her seferinde duruma göre değişiklik yapıldı. Bu el atmaların 10’u koalisyonlar döneminde, 51’i AKP döneminde.
Terör hukukta da terör estiriyor ki terörle mücadele mevzuatı TMK’yle sınırlı değil, Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanundan başlayarak birçok kanunda hüküm var. Bu mevzuat ordusuna yorum katan mahkeme kararlarını da envantere eklemek gerekir. Zaten TMK de içinden çıkamayacağını anladığı için torba bir hüküm içeriyor: “Diğer kanunlardaki suçlardan, bu Kanunun amaçları doğrultusunda suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlendiği takdirde terör suçu sayılır” diyor.
Kapitalist/emperyalist hegemonyanın devamı için önce terör yaratıldı sonra terör stratejisi. Strateji birçok ülkede hem devlet yönetim tarzına hem de hukuka monte edildi. Bilinen hukuk devleti modelleri alt üst oldu. Terörle mücadele hukuku, üzerinde sıklıkla oynanarak, esnekleştirildi. Ulusal ve uluslararası yönetimlerin hedeflerine ve çıkarlarına uygun olarak kullanılabilir duruma getirildi. Sindirme, susturma politikasının etkili aracı oldu. Liberalizm fazla çalışma yapmaktan hiç şikayet etmedi. Yasaları esnek olunca uygulamaları da keyfi oluyor.
Emperyalizm gericiliği yanına alarak terörü beslerken, terör emperyalizmi besliyor. Yıldızlı sözlerle kandırıyorlar: Önlemler “özgürlük-güvenlik” dengesini bozmayacakmış. Kimin özgürlük-güvenlik dengesi? Egemen sınıfın ve siyasetinin…
Devlet dışı gözükenler, hukuka dayanmayanlar, meşru olmayanlar ile devletler, hukuka dayalı olanlar ve meşrular el ele yıkım, katliam, işgal, sömürü…
Her terör olayından sonra terörle mücadele adına hukuk biçimlendiriliyor, emekçilerin hak ve özgürlükleriyse güvencesizlik çukuruna atılıyor. Toplum terörle ve dinsellikle denetim altında tutuluyor.
Geleceğe kapı açmak hiç de zor değil. Kurtuluş örgütlü devrim savaşımcılarının elinde.