"Emeklilerin düşmanlarıyla işçi sınıfının düşmanları aynı. Ulusal ve uluslararası sermaye gericilikle ortaklaşarak emeklileri pazar alanı ve müşteri olarak görüyor."
Emeklilerin düşmanları
Ali Rıza Aydın
Vazgeçilmezliği ve önemiyle “sosyal güvenlik hakkı” kapsamında anayasal güvence altına alınan emeklilik, “maddi ve manevi yaşam hakkı”nın, “sağlıklı yaşama hakkı”nın, bireysel ve toplumsal tüm hak ve özgürlüklerin olmazsa olmaz haklarından biri. Herkesin “sosyal güvenlik hakkına” sahip olduğunu söyleyen Anayasa devlete de genel görevleri yanında “bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri” alma ve “teşkilatı kurma” özel görevi veriyor. Daha da önemlisi, Anayasa bu hakkı sınırlandırıcı bir neden göstermiyor.
Anayasal söz ve özle Anayasa Mahkemesi (AYM) yorumları bir arada değerlendirildiğinde “insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam” düzeyinin sağlanmasının, aynı zamanda da “sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlama” yükümlülüğünün emekliler yönünden güvence altına alınması zorunluluğunu görüyoruz. Kuşkusuz bu kapsamda çıkarılacak yasaların da bu anayasal söz ve öze, buyruğa uygun olması gerekecek.
Sosyal güvenlik insanların ve elbette toplumun yarınlarının güvencesi. Bu güvence için kaynak yetersizliği gibi gerekçeler de ileri sürülemez. Nitekim AYM bir kararında, Anayasa'nın 65. maddesinde, devletin sosyal ve ekonomik alanlarda belirtilen görevlerini, ekonomik istikrarın korunmasını gözeterek malî kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getireceğinin öngörüldüğünü, bu hükümle devletin görevlerine kimi sınırlamalar getirildiğini anımsatmış; ancak Anayasanın 60. madde ile “tanınan 'sosyal güvenlik hakkı' yine Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen 'yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma hakkı' ile bağlantılıdır. Dolayısıyla Devlet, ekonomik ve sosyal alandaki görevlerini yerine getirirken yapacağı düzenlemelerde 'yaşama hakkı'nı ortadan kaldıran ya da kısıtlayan kurallar getiremeyecektir.” gerekçesiyle sosyal güvenlik hizmetlerinin “mali kaynakların yeterliliği ölçüsü” kapsamında değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir.
Bu genel giriş, emekliler yönünden bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtecek derecede kapsamlı. Özeti, Anayasanın uyulmayan, uygulanmayan hükümlerinden biriyle daha karşı karşıyayız.
Emeklilerin düşmanları diye başlıklandırdığımız konuları sıraladığımızda durum daha net anlaşılacak. Elbette bu sıralama tüm düşmanları sayan, tüketici bir liste olmayacak, köşe yazısı sınırları içinde temel konulara değinmeye çalışılacak.
Başa yazılacak sorun, Anayasayla devlete verilen görevin kamusal yarar, hizmet ve gider kapsamında sürdürülmediği. Emeklilerin sigortalı, serbest, memur gibi ayrımlara, bağlı olarak farklı prim esaslarına ve kademelerine, farklı yaşlara, kişiye yüklenen kademeli prim ödemelerine bağlanması parçalayarak, esnekleştirerek hak ihlalini, gaspını daha baştan başlatıyor. Her ne kadar çalışılan statü ile emeklilik arasında bir ölçülülük gözetilme savı ileri sürülse de emekli aylıkları uçurumu çok açık. Bu uçurumda insan onuruna yaraşmayan yaşamaya terk edilen, gün geçtikçe de yaşamamaya terk edilen geniş bir kitleyi görüyoruz.
Bu garabetin egemen ideoloji ve siyasetin yasalarıyla ve diğer hukuk belgeleriyle biçimlendirilmesi emeklilerin düşmanına karşı savaşımlarını kesen engellerden biri. Evet hak arama özgürlüğü yoluyla mahkemeler var ama, yasaya karşı dava açamama bir sorun, bireysel hak arama ayrı bir sorun. Yargının başlı başına sorun yumağı olduğunu, sömürücü hukuka göre karar vermesinin yanına sınıfsallığını anımsatmakla yetinelim.
Hukukla yaratılan garabetin yanına eklenecek bir başka sorun, ekonomi biliminden söz ederek, mali kaynak yetersizliğini ve enflasyonu artıracağını gerekçe göstererek yaşama hakkını ortadan kaldıracak ya da kısıtlayacak oranda, aylık artışı dedikleri ama emekliye azalış olarak yansıyan aylık sapmaları.
Yeniden çalışmaya mecbur bırakılmaları, emekliler sorununun en belirgin göstergelerinden biri. Bu mecburiyet işsizler ve göç insanları yanında emeklilerin de yedek ve ucuz işgücü olarak kullanılmak istenmesinden kaynaklanıyor.
Emeklilikte güvenceyi kamusal içerik ve bütünlükte görmeyen kapitalizm bireyselliği öne çıkarıyor. Bireyselleşme güçsüzleştiriyor. On beş milyonu aşan sayısıyla emeklilerin birçok örgüt içinde dağınık biçimde hak aramaya girişmeleri, ekonomik ve siyasal olarak hak aramada ortak savaşım verememeleri parçalı örgütlenme, parçalı sosyal güvenlik sistemi ve bireyselleşmeyle bağlantılı.
Devlet ve hukuk yönünden ortaya çıkan bu düşmanlar emeklilerin sorunlarını analiz etmeye ve çözüm yolları önermeye yetmiyor. Aslında yetmemesi de bir siyasal tercih. Kamusalın yetmemesi gerekiyor ki özele, sermaye sınıfına pazar açılsın. Kamunun emekli aylıkları geçimi sağlamamalı ki özele pazar açılsın. Yetersiz emekli aylıklarıyla özel sigorta primine kaynak ayıramama gerçek ama pazar özelin emeklilik sigortasıyla sınırlı değil. Sağlık gibi temel ve kaçınılmaz alanları da unutmamak gerekiyor. Piyasanın seçenekleri de unutulmamalı. Bankacılık ve diğer finans kapital parayı satmayı, sattığı parayı kendisine çevirmeyi beceriyor.
Kapitalizm ve emperyalizm yeni liberalizm, serbest piyasa, özelleştirme adlandırmalarıyla yaptığı ideolojik ve siyasal saldırı alanına, kendi deyişleriyle piyasasına sosyal güvenliği de aldı. Emekliler de bunun dışında bırakılmadı. Yukarıda değindiğimiz devletin alandan çekilmesi ve bireyselleşme konuları piyasanın besleyicisi yapıldı. Bireysel sosyal güvence olarak nitelendirilen konu “bireysel emeklilik”, “tamamlayıcı emeklilik” gibi başlıklarla sermaye sınıfının önemli girişim alanı oldu. Öylesine önemli ve büyük bir pazar oldu ki uluslararası sermaye şirketleri Türkiye’de at oynatıyor. Sigortacılık kârlı ve büyük pazarlardan biri. Devlet de pozisyonunu bu yönde alıyor.
Emekliliğin düşmanları bütünsel olarak analiz edildiğinde bu temel insan hakkının sömürü aracı olarak kullanıldığı gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Sosyal güvenliğin vazgeçilmezliğinden sermaye sınıfı yararlanıyor, devlette sınıfsallığına uygun olarak bu yarara destek veriyor. Devlet, devlet içinde siyasal iktidar, Mehmet Şimşek ya da IMF, kaynak sorunu ya da enflasyon gibi gerekçeler düşmanı bütünsel ve sınıfsal olarak görmeyi, düşmana karşı bütünsel ve sınıfsal olarak savaşım vermeyi perdeliyor, engelliyor.
Yaşam hakkı sorununun çaresiz gibi gösterilerek dinsel hayır işleri, zekat, yardım gibi girişimlerle giderilmeye girişilmesi bir yandan bu perdelemeye ve savaşım yoksunluğuna destek veriyor diğer yandan tarikat ve cemaatlere pazar açıyor.
Emeklilerin düşmanlarıyla işçi sınıfının düşmanları aynı. Ulusal ve uluslararası sermaye gericilikle ortaklaşarak emeklileri pazar alanı ve müşteri olarak görüyor. Devlet de sigortacılık ve özel emeklilik sektörlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesine dair görevleri yürütmek üzere “Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu” eşgüdümünde kurumları ve hukukuyla bu piyasayı oluşturup emekli sömürüsünü derinleştiriyor.
Eşitsizlik içinde yaşam güvencesi olarak emeklilik, bireysel ve parçalı güvence anlayışından, özel girişimden ve piyasadan, gericilerin zekat kıskacından kurtarılarak bütünüyle devletleştirilmek, yasal ve toplumsal güvenceye kavuşturulmak zorunda. Bankalar, sigorta şirketleri, finans şirketleri devletleştirilmeden, çalışamayacak durumda olanlar, yaşlılar ve emekliler piyasa ve kâr alanından çıkarılarak devletin güvencesi altına alınmadan insanca bir yaşam düzeyi ve eşit olanaklar gelmez.