Eminim herkes farkındadır, dünyada bir 3. Dünya Savaşı fırtınası estiriliyor. Merkez olarak da Orta Doğu gösteriliyor. Aklı başında herkesin kolayca tahmin edebileceği gibi, Orta Doğu’da bir Dünya Savaşı çıkmaz, olsa olsa bir Müslüman kıyımı olur ki, Batı’nın en büyük arzusu da budur. Dünya Savaşları sonrası gibi bazı insanlar ellerine cetvelleri alır sınırları düz çizgilerle çizer ve “aha işte burada oturacaksınız,” der işi bitirir.
Ne Japonya karışır bu işe, ne Avusturalya, ne Endenozya ne de Latin Amerika ülkeleri… Batı ağırlıklı koalisyon, tıpkı Irak ve Libya’da yaptığı gibi ortalığı duman eder ve çekilir.
Ancak bu sefer işin bir başka boyutu var: Rusya…
Rusya ve Çin’in gelişen olaylara seyirci kalmayacakları belli. Rusya bunu açıkça gösteriyor. Çin henüz devreye girmiş değil, ama “Demokles’in Kılıcı” gibi tehdit unsuru olarak öylece bekliyor.
Ekonomik hızını yavaşlatmasının temelinde yatan nedenlerden biri de, muhtemel bir “bölgesel” Dünya Savaşı’na hazırlıklı olmak. Ama dediğim gibi, bu topyekûn bir dünya savaşı değil, bölgesel bir dünya savaşı olacak ve Müslüman dünyasına karşı “islamofobi”nin arkasına da sığınarak kitle katliamlarına girişilecektir.
Müslüman dünyasının şimdilik tek sırtını dayayabildiği ülke Rusya’dır (birbirlerine asla sırt vermeyecekleri için) ve eğer Rusya bir şekilde ikna edilirse veya ekonomik ambargolar nedeniyle ekonomisi iyice zayıflatılıp, kendi sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalırsa, vay haline Orta Doğu’nun…
Bu arada İran faktörünü de unutmamak gerek, zira İran’ın başta ABD olmak üzere Batı dünyasından almak istediği önemli bir intikam duygusu var.
Türkiye’ye gelince, Türkiye hâlâ “başkanlık” sistemi nedeniyle kendi iç sorunlarıyla boğuşmakta ve bölgede hiçbir etkinliği bulunmamaktadır. PYD’yi PKK’nın devamı terör örgütü gördüğünü bağıra bağıra söylemesine karşın ABD PYD’yi terör örgütü olarak kabul etmiyor, Erdoğan’a da sık sık iç kamuoyu açısından “Eyyy Amerika” sloganı fırsatı veriyor. Ama değişen bir şey yok.
İşin aslına bakarsanız, Türkiye Suriye’ye girdi gibi çığırtkan “yandaş” medyanın tehlikeli oyununa rağmen Davutoğlu daha sakin ve sağduyulu bir açıklama yaparak kendi yandaş medyasını ters köşeye yatırdı. Buna mecburdu da. Aksi bir söylemde dünya kamuoyu karşısında zor durumda kalacaktı.
Hiç yeri yokmuş gibi görünse de, burada başta müzik sanatı olmak üzere tüm sanatların düştüğü durum savaş tamtamlarını körüklemekten başka işe yaramıyor. Yapılan her türlü “pop” müzik, tamamen “marşlara” dönüşmüş durumda ve sevgiyi anlatırken bile ölümü akla getiriyor. Bir zamanlar sevginin tamamen Tanrıyla ve kaderle ilgisi olduğunu anlatan “arabesk” adı verilen müzik türü gibi…
Protest müzik Bob Dylan, Mercedes Sosa, Joan Baez ve daha yüzlercesi için yaşandı ve bitti. Onların müziği “savaşa karşı” müziklerdi ve insanların birbirlerini sevmeleri gerektiğini anlatıyordu. Sonra iş değişti ve insanların birbirlerini öldürmelerini doğrudan söylemese de müzik, insanlara güvenmemeyi ve her insanın potansiyel bir “kalleş” olduğunu anlatmaya başladı.
Sevgi konusunu aldatmaya bağladı, sevgisizliği suç gibi gördü ve karşılıksız aşklarının ölümle sonuçlanması gerektiğini “mahkeme kararlarına” bağladı.
Bir tek dizi söyleyebilir misiniz içinde silah olmayan, insanların sokak ortasında vahşi batı usulü öldürülmediği, öldürenin mutlaka haklı bir nedeni olduğu, ölenin ailesinin olup olmadığı… Öldürüyorsunuz ve bitiyor, yeni bir ölüme kadar.
Ama Türkiye’nin geneline bakıyorsunuz, dizilerden hiç farkı yok. Son15 gün içinde sadece İstanbul’da dört kahve tarandı. Alacak-verecek meselesi mi, uyuşturucu hesaplaşması mı, intikam mı, bilinmiyor… Ama insanlar öldürülüyor. Kadınlar sokak ortasında bıçaklanıyor, ölmeyip de kurtulan olursa, “sözde” polis korumasında yine öldürülüyor.
Ölüm, tüm Türkiye’de en çirkin ve acımasız haliyle dolaşıyor. Milletin birazcık sağduyusu olmasa, iç savaş ortamı çoktan hazır duruma gelmiş.
Bundan kurtuluşun tek yolu, güzellikleri ön plana çıkaracak sanat ve kültür eserleri yaratmak. Şimdilik böyle bir ihtimal yok. Geçen yüzyılın son çeyreğinden bu yüzyılın ilk 16 yılına kadar sanat anlamında hemen hiçbir şey yapılmadı. Hala en çok izlenen filmler, diziler içinde “Kurtlar Vadisi Pusu” birinci sırayı aldığına göre, tabanca sanatı bir süre daha işlevini sürdürecek gibi.
Bakmayın, sadece Türkiye değil böyle, dünyanın birçok ülkesinde şiddet en önemli konu haline geldi, zira bu garibim dünya hepimizi doyuracak kapasiteyi çoktan aştı.