Amerika kıtasının keşfiye birlikte bu ülkeye akın eden Avrupa kökenlilerin, daha çok da İspanyon e Portekiz’li istilacıların yirmi milyondan fazla yerli halkı öldürdükleri artık biliniyor. Ama bunun biliniyor olması neyi değiştirmiştir ki bugüne kadar. Vahşetler ve kıyımlar hiç ara vermeden günümüze kadar geldi. Kimi zaman boyutları milyonlara ulaştı, kimi zaman yüz binlerde ve aşağılarda kaldı. Ama değişmedi...
2015 yılı ise insan kıyımlarının yeni bir döneme daha girdiğini gösterircesine başladı. İnsan ölümünün (katliam anamında) bir gün bile ara vermediği bir yıl geçirdik. İşin aslına bakılacak olarsa, 21. Yüzyıl ile birlikte başlayan kitle katliamları, giderek dozunu artırarak 2015’in şu son günlerine kadar geldi.
IŞİD, kitle katliamlarında buz dağının yalnızca görünen yüzü. İşin boyutları çok daha şiddete doğu evrilme aşamasında. Müslüman ülkelerin güya IŞİD ve benzeri terör örgütleriyle yapmak üzere kuracağı “İslam Gücü”ne Türkiye’de olumlu bakıyor. Suudi Arabistan öncülüğünde 34 ülke bu koaliysona katılacak, ama İran yok?
Neden?
Şii olduğu için, diye yazıyor haber kaynakları. Başka Şii olan ülke yok mu Müslüman ülkeler içinde?
Riyad’dan yönlendirlecek operasyonlar daha çok Afganistan, Libya, Mısır, Irak ve Suriye’ye yönelik olacak. Suriye’nin kuzeyini bir kenara koyarsak, bütün bu sayılan ülkelere “bahar” getiren ülkeler Batılı ülkelerdi ve hiçbir Batılı ülkede buralarda yaşanan ve yüzbinleri aşan katliamlara ses çıkarmadı.
Şimdi niye?
Çuvaldız artık kendilerine batmaya başladı. Eğer bu “kontrolsüz” terör gücünün önünü kesemeyecek olurlarsa, tıpkı Paris katiamı gibi katliamlar kapıda ve Batılı ülkeler de bunu çok iyi biliyor. Kendi başlarıa bu işin üstesinden gelmeleri söz konusu bile değil, çünkü karşılarında düzenli bir ordu yok. Sadece havada bombardıman ile de bu işin üstesinden gelemeyeceklerinin de farkındalar. Geriye bir tek Müslüman’ı Müslüman’a kırdırmak kalıyor, ki hazırlık da zaten bu. Terörü elinde bulunduran ve kontrolünü sağlayamasa bile, hareket yönlerini saptayabilecekeri için, Batı dünyasının asla gerkçekleştireyeceği, hatta aklına bile getiremeyeceği yöntemleri biliyorlar. Bu nedenle oluşturulacak İslam Gücü, bir süre için işe yarar gibi görünse de, ardından hemen yepyeni ve çok daha büyük bir İslam terörü ortaya çıkacak, bu kaçınılmaz.
Zaten kendi halinde ve nispeten “barış” içinde yaşayan neredeyse tüm İslam ülkelerine terör ihraç eden ve bunu da “bahar” adı altında gerçekleştiren Batı’nın öyle kolaylıkla ortaya çıkan kini bertaraf etmesi mümkün görünmüyor.
Müslüman Kardeşler, El Nusra, El Kaide, Özgür Suriye Ordusu gibi çeşitli isimlerle eylemlerini sürdüren Radikal İslam, son olarak IŞİD’de “vücut” buldu, ama bunun geçici bir kalıp olduğu, daha büyük bir tehlikenin hazırlığı içinde olduğu da açık. Artık bunun adın ne olur bilinmez, ama bu kez namlunun ucu, artık birbirlerini önce otuz, ardından yüz yıl savaşları ile birbirini yiyen Hıristiyan dünyası katliamlarından farklı hale dönüştüğü, dönüşeceği ortada.
Batı dünyasının tüm korkusu da bu olduğundan, şimdi hemen “teröre karşı İslam gücü” oluşumuna destek sağlamak isteyecektir.
İran’ı almak isetemeyişlerinin onların Şii olmaktan çok elinde “nükleer” güç olması. Elbette, elinde nükleer güç bulunduran Pakistan gibi bir ülke de koalisyon içinde görev yapıyor, ama Pakistan kontrol altına alınabilecek bir ülke olduğu kadar, komşularıyla da sıkıntılı bir ülke. Hindistan’a karşı elinde “İslam Gücü” gibi caydırıcı bir güç olması elini kuvvetlendirecektir. Batı da, koalisyona ortak olan ülkelerin ise Pakistan’dan rahatsız olması düşülemez bile İran ise, iki bin yıllık Pers imparatorluğunun üzerine oturmuş bir ülke ve öyle sopa göstermeyle de hizaya gelecek gibi değil.Ç
Çok yakında ne “menem” bir şey oduğu ortaya çıkar bu koalisyon gücünün, ama korkarım Amerika kıtasının keşfiyle başlayan ve milyonların canına mal olan yepyeni bir toprak savaşı başlamaz.