Pinokyolar ülkesinde filler kral olur

Edmond Rostand’ın kendi isminin de önüne geçmiş kahramanı Cyrano de Bergerac’ı ve onun ünlü “burun” tiradını bilirsiniz. Anlatıldığı kadarıyla, döneminin en uzun ve iri burnuna sahip. Bir gün soylulardan Valvert burnuyla alay etmeye kalkınca, ünlü tiradını söyler. “Delikanlı,” der. “Bu kadarı az!../Oysa söyleyecek neler neler bulunmaz!”

“Bu yana yatmaz mı?/Senden önce davranıp kadehine batmaz mı?”

“Kardeşim, şu kocaman burnunla içince piponu/Komşuların yangın var demiyor mu?”

“Zaten bilirim, misafirleri seversin/Şapka asmak için mutlaka bir şeyler icat edersin.”

“Bir de kanarsa/Al sana Kızıl Deniz, büyük bela.”

“Bunu çekilişe koymalı! Kim kaçırmak ister böyle ikramiyeyi?”

Ve zurnanın zırt dediği yer:

“Hıçkıra hıçkıra, nihayet, Pyrame* gibi/Bu ne felaket! Bu ne beladır yarabbi!/Böyle berbat edip de yüzünü sahibinin/Şimdi de utancından kızarıyor hain!”

Tirad daha uzun, ben aradan seçtim bazılarını, ama özellikle sonuncusu bu ülkede yaşayan Pinokyolar için biçilmiş kaftan.

Yalan her şeyin kılıfı olup da dogmaların arkasına sığınınca, inandırıcı olup olmadığına bakılmaksızın süreklilik arz eder. Yalan söyleyenlerin Pinokyo gibi burunları uzayacağına, mal varlıkları listesi uzar, ama kimse bunu görmediğinden itiraz falan da etmez. Nitekim, yapılan anketlerde Türkiye’nin önemli sorunları arasında yolsuzluk ancak yüzde 4 pay bulabilmiş. 

Oysa bunlar fil... Burun değil hortumları var ve onlarla çekiyorlar tüm taşınır taşınmazları. Cyrano de Bergerac’ın dediği gibi olmuyor; berbat ediyor suratlarını belki, ama hiç kızarmıyor.

“Vicdanınız rahat mı,” diye sorulduğunda, “rahat” diyebiliyor ve ne yüzü, ne burnu  kızarmıyor. Ekrana yansıyan surat allak bullak olmuş, ne gam!

Yolsuzluk, haksız kazanç, rüşvet vb. gibi konuların bu halkı ilgilendirmediği, bu tür “şeytana özgü” kurnazlıklarla insanların yaşam kalitelerini uzaya taşımalarını umursamadığı yaklaşımı doğru değil. Evinden en ufak eşyası çalındığında, dükkanını hırsızlar bastığında başucundaki pompalı tüfeğine hiç tereddüt etmeden sarılan insanların böylesine büyük yolsuzluklar karşısında suskunluğu, çalınan külliyenin inanılmaz boyutlarda olmasındandır. Küçük kârlarla yaşamını sürdürmeye çalışan, haftada üç, ayda ayrıca dört gün kader oyunları peşinde koşan yoksul insanların, hayallerine bile getiremedikleri miktarların ortalıkta dolaşması, ayakkabı kutularından fırlaması, çikolata kutularına girmesi akıl dışı geliyor.

Bu nedenle de, “darbe” kelimesinin arkasına sığınan muktedirlerin savunması daha “akılcı” geliyor. Öyle ya, bu dünyada yiyemeyeceği kadar serveti elinde tutmanın anlamı ne, öteki dünyaya götüremeyeceğine göre?

Kamu vicdanında aklanma falan diye bir şey de söz konusu değil yolsuzluk yapanlar için; zira bunu tam bir Orta Çağ zihniyetiyle, Tanrı adına yaptıklarını savunurlar. Zekat verirler, fakir kollarlar, sadaka dağıtırlar ve kutsal günlerde Tanrı’ya yakararak bağışlanmayı dilerler, her şeyin üzeri vicdanlarında beyaz bir tülbentle örtülür. Ardından yeniden “ava” çıkarlar.

Normal mantık, akıl, zeka, adına ne derseniz deyin, bu sistemi anlayamaz, hatta hayal bile edemez. Sunulan delillere kuşkuyla bakar.

Kant’ın “aklın sınırı” çizgisine girer bütün yaşananlar. Normal yaşayışını sürdüren insanlar için bu boyutta bir “hortumlamanın” somutluğu, akıl sınırlarının dışındadır. Bu düzeyde yolsuzluk, Kadeş Meydan Muharebesinde savaşan bir askeri kolundan tutup 21. yüzyıla getirmeye benzer. Aklın alamayacağı uzunlukta bir dönem hiç yaşanmadığından, yeni taşındığı ortama uyum sağlaması, aklına sığdırabilmesi mümkün değildir.

Bu yüzden algılayamamakta, olabileceğini düşünememektedir. Dolayısıyla, “darbe” yalanına inanmak daha kolayına gelir. Zira o somuttur ve akla daha uygundur.

Bu yüzden, “toplum vicdanında aklanma” gibi safsataları bir kalem geçiniz. Cumhuriyet tarihinde hangi dönemde toplum vicdanında aklanmayan biri ortaya çıktı ki? Bunlar hamasi laflar ve bir sonraki “hortumlama” için zemin hazırlama çabalarıdır. Sanki toplum vicdanı bir ilahi mahkemedir de, orada yargılanacaklardır.

Giden gitti, kalanları tutmak ise ham hayal.

Küçük hırsızlıklar yakalanır, büyük hırsızlıklar ise paylaşılır. İhbar mekanizması filan da çalışmaz, zira ödeme peşin yapılmıştır.


* Pyrame (Pyramus): Sevgilisi Thisbe’nin bir aslan tarafından öldürüldüğünü sanan ve bu yüzden kılıçla kendi canına kıyan bir mitoloji kahramanı.