Madımak yobazlar kadar sosyal demokratların da katliamıdır

Behçet Aysan dedi ki son konuşmamızda, “Mümtaz bizi yakacaklar...”

Abartıyor dedim içimden, koskoca Sivas’ın ortasında, kocaman bir oteldeler ve herhalde içkiyi de biraz kaçırdı ki, “bizi yakacaklar,” diyor.

Toplanmaları duymuştuk. Madımak otelinin önünde kalabalık oluşuyordu, ama durum insanların katline kadar gitmezdi herhalde.

Son bir kez, otel telefonundan gönderdiğim iki kameranı, Sabri Karayel ve Talip Kızılca’yı aradım. Durumun kötü olduğunu, ama jandarmanın da geldiğini söylediler.

Sonradan öğrendik ki, jandarma gerçekten gelmiş. Hangi aşağılık jandarma komutanıysa kaz adımlarla otele yürümüş, şöyle bir bakmış ve askerlerini de alıp gitmiş.

Bilemezdik.

Ardından televizyonlar Madımak otelinin yandığını acil olarak geçmeye başladılar. Balkonda eşimle birlikte oturuyordum. Hemen, bağlı olduğum müsteşar yardımcısı Gülşen Karakadıoğlu’nu aradım: “Valiyi de, Erdal İnönü’yü de, Fikri Sağlar’ı da aradım Mümtaz, hiçbirine ulaşamadım,” dedi.

Hemen bakanlığa indim. Bakan danışmanları Bülent Ok ile Ruşen Etili oradaydı. Fikri Sağlar’ı aradık. İstanbul’daydı. Uçağa yetişemediğini söyledi. THY’yi arayıp bomba ihbarında bulunduk, ki uçak geciksin de Fikri bey yetişsin diye.

THY ihbarımızı yutmadı, uçak zamanında kalktı.

Haberler ardı ardına geliyordu: Ölü sayısı belli değil, otel yanıyor. Aziz Nesin yangın merdiveniyle kurtuldu, Temel Karamollaoğlu yumruklamaya kalktı.

Yan binadaki Büyük Birlik Partisi midir, Milliyetçi Hareket Partisi midir artık hangi partinin bürosu varsa, yanan otelden kurtulmaya çalışanları geri itmeye çalışıyorlarmış. Kameramanlarımdan biri söyledi. Bizi almıyorlar Mümtaz bey, diye çığlık çığlığa bağırıyorlardı. Artık otel telefonu da kesilmişti. Son kez onlarla konuştum ve bitti.

Sonrası müthiş bir karanlık. Gece olduğunda ölü sayısı 30’u geçmişti. Dostlarım, adını duyup da tanışamadığım onlarca can artık yoktu.

Sivas bu utancı hep taşıdı ve taşıyacak. Hiçbir şey bu yobaz saldırıyı affettirmeye yetmez. Asteğmen Kubilay’ın katledilişinden sonraki en büyük yobaz ayaklanmasıydı Sivas’ta yaşanan ve kendine sosyal demokrat halkçı parti diyen bir parti iktidardaydı.

Bir helikopter inseydi Madımak önüne ve içinden de Erdal İnönü çıksaydı, şimdi o 33 can ile birlikteydik ve belki de Kardelen’de rakı tokuşturup gülüşüyorduk.

Ama yapmadı SHP’nin anlı şanlı bakanları, milletvekilleri, sorumluluk sahipleri. Bülent Ok, Ruşen Etili ve o gece özel kalemde bulunan tüm memurlar, sekreterler tanıktır, canımız çıktı bir yetkiliyi uyarabilmek için, uyaramadık.

Göz göre göre yaktılar canım insanları ve yine dönemin SHP’si olayı büyütmeme tavrına girdi.

Bu ülke sosyal demokrat diye geçinen liboşlardan hep çekti ve hala da çekiyor.

Kendilerini bu ülkenin efendisi sayan, ama asla da efendisi olamayan bir yığın insan sosyalizmi kulaktan dolma öğrendiği için, çaresizliğini halkın sırtına yüklüyor.

Sınava girdi ve sıfır bile alamadı o zamanın sosyal demokratları.

Kendilerini korumaktan acizdiler, Sivas’ta katledilenleri korumak zaten akıllarında bile yoktu.

Olay onlar için bir “kalkışma” değil, bir çeşit it dalaşıydı. Oteldekiler nasılsa kendilerini korurdu. Askeri bir müdahaleye hiç gerek yoktu.

Ve olan oldu. Cumhuriyet tarihinin en karanlık ve en acımasız katliamı gerçekleşti...

O sırada sosyal demokratlarımız iktidar ortağıydı.

Bu ayıp da hep yakalarında rozet olarak dolaşacak.