Madalyonun öteki yüzü

Madalyonun öteki yüzüne bakalım: Süleyman Şah Türbesi’nin nakledilmesi AKP ve yandaşları tarafından neredeyse Çanakkale zaferiyle eş değer tutulurken, buna karşı olan yüzde ellilik kesim ise toprak kaybı ve geri çekilme nidalarıyla ortalığı ayağa kaldırdı.

Ne oldu peki? Yine AKP’nin isteği oldu. Meclis’te görüşülen İç Güvenlik Yasası “direnişi” zayıfladı ve yirmiden fazla madde bu arada geçti, gitti. Amaç Süleyman Şah Türbesi’ndeki 38 askeri korumak da değildi, muhtemel bir IŞİD saldırısı olması halinde, ki böyle bir olasılık da yok denecek kadar azdı, Türkiye’nin bir savaşa girmesini engellemek de değildi. Amaç gündemi allak bullak etmekti. Başardılar. Bütün medya iç güvenlik yasa tasarısını bir kenara bırakıp, Eşme köyüne odaklandı. Yeni konuşlandığımız toprak tanıtıldı, türbenin yeniden nasıl inşa edileceği anlatıldı, demir yolu güzergahının değiştirilmesinden söz edildi filan...

İç güvenlik yasası Türkiye’nin tam anlamıyla polis devletinin de ötesinde bir baskı dönemine girmesinin yasasıdır ve unutturulmaya çalışıldı. Önce bonzai ve molotof konuları öne sürüldü. Belediye otobüsünde yanarak ölen genç kızın durumu acıklı bir şekilde defalarca anlatıldı ve Selahattin Demirtaş noktayı koydu: “Bunları anlatıyorsunuz, biz de bunlara karşıyız. Getirin molotof ve bonzai ile ilgili iki maddeyi hemen onaylayalım. Ama sizin derdiniz bu değil.”

Evet, dert bu değil. Artık herkes biliyor ki, diktatörlük rejimine giden bu ülkede taşlar tek tek yerine konuyor ve yol döşeniyor. Muhalefet, her zaman olduğu gibi ancak iş bittikten sonra devreye girmeye hazırlanıyor. Tıpkı daha önce olanlar gibi, örneğin Beşevler Sarayı yapılırken ses çıkarmayan, Danıştay kararına rağmen suskunluğunu bozmayan muhalefet, saray yapılıp da Erdoğan oturunca, “seni orada oturtmayız,” nidalarıyla ortalığı ayağa kaldırmaya kalktılar. Sahte bir baş kaldırıydı bu ve elbette tutmadı. Bu yasayı da aynı akibet bekliyor aslında. Geçtiğinde, “uygulayamazsınız, bu faşizmdir” nidaları yükselecek, ama AKP de bal gibi uygulayacak, zira yasa yokken uygulayan muktedirler, yasayı ellerine aldığında kimseyi dinlemeyecekler. Dinlemelerine de gerek yok zaten.

AKP sıkışıyor. Para muslukları tükendi. Ortalık toz duman ve mutlaka bu hareketlenme ihtimallerinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Seçim yaklaştıkça hoşnutsuzluklar artacak. Zira halkın eline aldığı oyu atabileceği bir muhalefet partisi yok ortada. İktidar demiyorum, zira muhalefet partilerinden hiçbiri zaten iktidar olmak, ateşten gömleği giymek istemiyor. Onlar için muhalefette kalıp sorumsuzluk ve rahatlığı bir arada yaşamayı tercih ediyorlar. Bu çoktandır böyle. Değilse, 13 yıldır tek bir seçim kazanamamış muhalefet partileri ne diye iç değişikliğe, yapısal değişikliğine veya söylem değişikliğine gitmez ki?

Mart ayı hareketlenmeler başlayacak. Nisan ve Mayıs aylarında bunlar daha da sertleşecek ve ortalık karışacak. Bunu görmek için kahin olmaya gerek yok. Ancak bu yasa meclisten geçer de yürürlüğe girerse, o zaman korku bu tür hareketlenmeleri engelleyebilecek. Beklenti bu. Sağır sultan bile duydu bunu artık.

Ancak iş polis devleti kurmakla da bitmiyor. Polis devleti geleneğini sürdüren diktatörlükler var halihazırda dünyada, ama onlarda bile yargı mülki amirlerin eline verilip, hukuk tamamen ortadan kaldırılmış değil. Mahkemeler çalışıyor ve gerektiğinde yönetimi denetleyebiliyor. Sınırlı da olsa bunu yapıyor.

Bizim başımızdakinin istediği gibi bir başkanlık sistemine benzer bir polis devleti yaratıyor AKP ve ikisini bir arada yürütmeyi nasıl arzuluyor bilseniz.

Temmuz Anayasa referandumunda da bunlar, “12 Eylül’den hesap soracağız bu Anayasa değişikliği ile,” diyerek oy topladılar, ama ilk icraatları HSYK’yı değiştirmek oldu. Bir işe yaramadı, ama yasa ellerinde olduğu için bir daha değiştirdiler, bir daha... Sonunda sayıyı artırdılar ama hala canlarını sıkan bir şeyler dolaşıyor ortalıkta.

Şimdi de bonzai, molotof gibi zaten TCK’da ceza karşılığı olan uygulamalar için sanki yeni bir ceza yaratıyormuş, onlara göz açtırmayacakmış gibi ortalıkta bağırıp çağırıyorlar. Asıl beklenti yargıyı bypass edip, polise de adam vurma yetkisi dahil, sorgusuz sualsiz 48 saat içeri atma yetkisi veriyor. Bu polis devleti için bile çok fazla bir yetki.

Sonuçta mecliste oylama adım adım gidiyor, madde madde geçiyor. Bize, “a, hırsıza bak,” diyerek, özgürlüğümüzü çalıyorlar. Zaten Suriye ile savaş için can atan AKP hükümeti, gözümüze baka baka yalan söylüyor ve bir savaş olasılığını ortadan kaldırmak için Süleyman Şah Türbesi’ni güvenceye aldığını söylüyor.

Biz de inanıyoruz.

Medya öyle anlatıyor çünkü. Kahramanlık destanı diyecekler utanmasalar. Geri çekilip de kahramanlık yazan tek ulus dünyada biziz herhalde. Bir de Macarlar hiç savaş kazanamamakla övünürler, ama onlarınki haklı bir övgüdür. Bu söylemle ne kadar barışçıl bir ülke olduklarını ima etmektedirler.

Biz ise “kimse Türkiye’nin gücünü test etmeye kalkmasın,” diye diye buralara geldik.

Daha da nerelere gerileyeceğiz tanrı bilir.