Elimizde Hitler kalmadı, Hess verelim

İşte tam da bu: Hitler’den bıkan muhalefetin onun yerine Rudolf Hess’i önermesi.

Üstelik de allayıp, pullayarak: “Daha eğitimli, daha bilimsel, karısının başı açık, radikal İslam’a karşı...”

Denebilir ki, “Erken karar vermeyin. Belki de Türkiye için iyi bir tercihtir. Henüz özelliklerini, kimliğini tam olarak bilmiyoruz. CHP tabanı Mansur Yavaş’a da tepkiliydi, sonradan çok sevdi...”

60 yaşını devirmiş ve öz geçmişi ortalıkta dolaşan biri için “erken karar vermek” diye bir şey söz konusu olamaz. Türkiye için “belki de iyi bir tercihtir” lüksü de yoktur. Mansur Yavaş’ı CHP tabanı sevdi ya da sevmedi, ama asıl istenen Melih Gökçek’in gitmesiydi, yerine kim gelirse gelsindi.

Şimdi de oynanan oyun aynı: Tayyip Erdoğan gitsin, yerine kim gelirse gelsin...

Bu zihniyet CHP’yi ne hale getirdi, görüyorsunuz. İlkesi olmayan, geleceği olmayan, duruşu olmayan bir parti durumundadır CHP ve bırakın Türkiye solunu temsil etmeyi, merkez sağı bile temsil etmekten aciz durumdadır.

Bir parti sol ya da sağ ya da daha uca götürelim faşist kimliği ile vardır ve bu kimliğini koruduğu sürece de “parti” kimliğini de korur. Rüzgarın esişine göre kendini konumlandıran ve özellikle de iktidara karşı Stockholm Sendromu yaşayan bir partinin şimdiden genel seçimleri kaybetmiş olmasında şaşılacak bir şey yok.

Ama bu inat ve aymazlık o hale geldi ki, Tayyip Erdoğan’a “başkanlık” yolunu açmak konusunda CHP ve MHP tarihi kararını verdi. Amaç neydi? Ne olursa olsun Erdoğan’dan kurtulmak. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması halinde CHP ve MHP ondan kurtulacağını sanıyor. Sonuçta Çankaya’ya şu günkü koşullarda çıkan bir Erdoğan’ın AKP üzerindeki etkisinin azalacağı, hatta Turgut Özal’da olduğu gibi ANAP gibi dağılacağı hesapları yapılıyor, ama boş hesaplar.

2015 genel seçimlerinde 340 milletvekili çıkarmayı başaran bir AKP (ki çok zor ve uzak değil), artık kendisine “biat” etmekten başka çaresi kalmayan HDP-BDP ve Kürt milletvekillerini de yanına alarak 367’yi rahatlıkla bulur ve Anayasa değişikliği ile devlet başkanlığı koltuğuna oturur.

O zaman CHP ve MHP’nin hangi hamlesi kalacak?

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesi konusuna gelince: Bu ham bir hayaldir. CHP, Yalova seçimindeki “karşı kilitlenme” efektini bekliyor, ama kendileri de biliyor ki bu seçim 100 bin kişilik Yalova seçimi değil. İşin daha da korkutucu yönü CHP ve MHP için, tek başına Erdoğan’ı zorlayan ve yüzde 40’ın üzerinde oy alan bir İhsanoğlu, her ne kadar “siyasetten hoşlanmıyorum” dese de, artık siyasi bir figür haline gelecek ve büyük olasılıkla CHP ve MHP’nin de kuyusunu kazacak bir siyasi oluşumun başına oturacaktır.

Sağ ve merkez sağ, bir çeşit ABD’deki Cumhuriyetçiler ve Demokratlar sistemi Türkiye’ye oturtulmuş olacak.

Erdoğan nefreti (ve aynı zamanda korkusu) her iki muhalefet liderini de öylesine bağlamış durumda ki, ondan kurtulmak için Mephisto ile pazarlığa bile oturabilirler. Oysa, cumhurbaşkanlığına doğru hızla arkadan iteledikleri Tayyip Erdoğan, o koltuğa oturduğunda çok daha büyük bir güç haline gelecek, bunu göremiyorlar. Görüyorlar belki ama öyle olmayacağını umuyorlar. Başka bir açıklaması yok. Aristo mantığı bile bu gerçeği gözümüze sokup duruyor. Biz görüyorsak, onlar niye görmesin?

Sormak istiyorum Kılıçdaroğlu’na: İstanbul ve Ankara’da sanatçı, sivil toplum, vakıf, dernek temsilcileri, akademisyenlerle yaptığı toplantılarda bir kez bile adını anmadığı Ekmeleddin İhsanoğlu için kimden görüş aldı? Madem bu adamların görüşlerinin hiç önemi yoktu, niye toplantılar yaptınız?

Hani ünlü fizikçi Wolfgank Pauli’nin bir formüle bakıp da söylediği gibi: “Buna doğru değil demek yetmez. Bu, yanlış bile değil,” misali...

Yaptığınız yanlış bile değil.