Doumer, Hebdo, IŞİD ve diğerleri...

Tarih 6 Mayıs 1932...

Dünya, Charlie Hebdo katliamına benzer bir olayla sarsıldı.

Paris’te, Berrier sokağı 1 numarada bulunan Salomon de Rotschild konağında küçük çapta bir kitap fuarı ve imza günü gerçekleştiriliyordu. Daha da önemlisi, o gün imza gününe Fransa Cumhurbaşkanı Paul Doumer de gelecekti. Aslında Fransa’da bu tür etkinliklere cumhurbaşkanlarının katılması adet haline gelmişti.

Henüz Paul Doumer sergiye gelmeden, Rotschild konağının kapısından içeri iri yarı bir adam girdi. Koyu gözlük takmıştı. Davranışlarında bir tuhaflık vardı olmasına, ama o sıralarda “güvenliği” tam hisseden Fransa için bu tür tuhaflıklar, öğlen devrilen bir iki kadeh şarapla açıklanabiliyordu.

Kumral ve dağınık saçlı adam bir süre kitaplar arasında dolaştıktan sonra, 1 numaralı salonda imza günü yapan Claude Farrere’in masasının önünde durdu. Yazarın kitaplarını kayıtsızca karıştırdıktan sonra, içlerinden birini öylesine seçerek, kitabı Claude Farrere’e uzattı. Yazarın karısı Bayan Farrere kitabı adamın elinden alıp, o sırada kitap imzalamakta olan eşinin işini bitirmesi için beklemeye başladı. Bir ara gözü kumral saçlı, iri yarı delikanlıya takıldı, göz göze geldiklerinde hemen yüzünü başka tarafa döndü. Kendisini rahatsız eden bir şey vardı, ama ne?

Bir katille karşı karşıya olduğunu o sıralarda bilemiyordu elbette.

Bayan Farrere, sırf kendini rahatlatmak amacıyla, “Umarım ayağınız uğurlu gelir,” türünden bir şeyler mırıldandı.

Kumral saçlı delikanlı, “Bay Farrere’in kitaplarını çok severim,” diye karşılık verdi.

Saat öğleden sonra üçü biraz geçmişti ki, Cumhurbaşkanı Doumer Rotschild konağına giriş yaptı. Hemen herkes Doumer’i karşılamaya koştu. Merakla beklenen, Cumhurbaşkanı’nın kitap sergisine hangi masadan başlayacağıydı.

Bir kuşatma içinde, ağır adımlarla salona giren Paul Doumer, anı defterii imzaladıktan sonra 1 numaralı salona, katiline doğru ilerledi ve ne rastlantıdır ki, Claude Farrere’in masasının önünde durdu. Cumhurbaşkanını bir anda karşısında gören Farrere, daha önceden Doumer için imzaladığı “Savaş” adlı kitabını hazırlamış, ayakta bekliyordu.

İşte ne olduysa o anda oldu. Ardı ardına birkaç el silah sesi duyuldu.

Kumral saçlı adam, elinde hala dumanı tüten tabancayı yere bırakıp sakince beklemeye başladı.

Bu adamın adı Paul Brede’ydi...

Soğukkanlılıkla tabancasını çekmiş ve imzalanmış kitabını henüz almış olan Cumhurbaşkanı’nı vurmuştu. Paul Brede silahını çekip de ateşlemeye başladığında, en soğukkanlı hareket eden, “Savaş” kitabını Cumhurbaşkanı’na imzalayan yaşlı Claude Farrere olmuştu. Hemen kendini Doumer’in önüne atmıştı, ama kurtaramamıştı. Bu arada kendisi de sağ bileğinden ve omzundan yaralanmıştı.

Ama Cumhurbaşkanı Doumer’in durumu gerçekten vahimdi. Vurulunca sırt üstü düşmüştü ve bembeyaz sakalı kan içinde kalmıştı. Hemen hastaneye kaldırıldı, ama şakağına ve ensesine yediği kurşunlar yüzünden çok ağır yaralanmıştı. Sabaha karşı öldü.

Paul Brede hiç direnmemişti. Hemen en yakın karakola götürülüp ifadesi alındı. Asıl adı Paul Brede değildi, Gorgulov’du. Sovyet Devrimi sırasında Bolşevik’lere karşı mücadele eden ve ülkeden kaçmak zorunda kalan bir karşı devrimciydi. Üzerini aradıklarında bir tabancası daha olduğunu fark ettiler. Daha da ilginci, Brede yanında bir küçük tüp zehir de taşıyordu. Büyük olasılıkla eylemden sonra intihar etmek içindi zehir. 1897 yılı Kafkasya doğumlu Gorgulov, Paris’e 1930 yılında çeşitli Avrupa kentlerini dolaştıktan sonra gelmişti.

Ama neden işlemişti bu suikastı?

İlk ifadelerinde, “Fransa Cumhurbaşkanı’na karşı hiçbir kişisel kinim yoktur. Ayrıca kendisini vurduğum ana kadar bir kez olsun yüzünü görmemiştim Onu halkım ve yurdum adına vurdum,” demişti.

Bir meczup havasına giren ve “dünyayı kurtaracağım” diye çığlıklar atmaya başlayan Paul Brede’nin (Gorgulov) sorgusu aralıksız sürdürüldü. Hiç kimse onun “deli” olduğuna inanmıyordu ve suikastın ardındaki amacı merak ediyordu.

Sonunda Gorgulov baklayı ağzından çıkardı. İfadesinde şunları söyledi: “Avrupa hükumetleri, Bolşeviklere karşı bir sempati besliyorlardı. Bunu, dünyayı kaygıya düşürecek bir yıldırma hareketiyle engellemek gerekiyordu. Fransa Cumhurbaşkanı, bu yıldırma hareketi için en uygun hedefti. Çünkü, Cumhurbaşkanı bir Rus tarafından öldürülünce, Fransa Rusya’ya savaş açacak ve Bolşeviklere hak ettikleri cezayı verecekti!..”

Charlie Hebdo katliamında da amaç aynıydı: Dünyanın dikkatini bu katliama çekmek, dinler arası çatışmayı körüklemek ve belki de bir dünya savaşını tetiklemekti. Bunu İslam-Hıristiyan çatışmasına dönüştürmekle, gücü giderek azalan ve yok olmaya doğru hızla giden IŞİD’e soluk vermekti.

Tuhaf, ama dünya gündemi de Türkiye gündemine dönmeye başladı. Ardı ardına patlak veren olaylar, daha bir olay çözülmeden yeni bir kriz yaratmayı sürdürüyor. Hebdo katliamı henüz analiz edilememişken bir anda Yunanistan seçimlerini radikal sol parti Syriza aldı. Çipras daha koltuğuna oturmuştu ki, Atina borsası yüzde 5 değer kaybetti. IŞİD, elindeki 2 Japon rehineden birinin kellesini keserken, Kobani (Ayn el Arab) YPG'nin eline geçti. Petrol fiyatları hala düşme eğilimindeyken, nedense ABD, büyük maliyetlere neden olan kaya gazı üretimine daha da yüklendi. Avrupa Birliği euro emisyonunu artırma kararı aldı ama dolar karşısındaki erimenin önüne geçemedi.

Velhasıl, dünya hızla bir kaosa giderken, Yunanistan seçimleri ABD ve AB kıskacındaki ülkeler için bir soluk oldu ve gözler, herkesin yazdığı gibi, domino etkisine çevrildi. İspanya, İtalya sırada mı acaba, diyerek endişelerini dile getiren Alman ve İngiliz basını, kendilerine sıçrar korkusuyla kapılarını kapattı.

Eskiden “durağan” ve “olağan” yaşayan Avrupa ve ABD, yeni gelişmeler karşısında şaşkınlığa düşmüş durumda. Karşılarında yeni bir Venezuela bulmak üzereler ve üstesinden nasıl geleceklerini de henüz bilemyorlar. Allande’yi tencere tava ile çökerten, Vietnam’dan boynu bükük dönen, Afrika’dan Pasifik’e her şeyi kontrolü altında tutan ABD, son gelişmeler karşısında şaşkın. Güney Amerika’da kıvılcımlanan ve sonra etrafı yangına çeviren hareketlerin Avrupa’da da olup olamayacağını zaman gösterecek.