Çevre sorunu hayat kadar, açlık kadar, göç ve ırkçılık kadar gerçek. Yaşadığımız dünya iyileşebilmek için hızlı ve kapsamlı bir çözüm bekliyor. 

Tahıl Koridoru, gıda sorunu ve unutulan konu

Rusya bir gün Ukrayna’ya karşı bir süre ‘özel operasyon’ diye takdim ettiği savaşı başlattığında çoğumuz kaygılandık. Sonuçta iki Kuzey komşumuz savaşa tutuşmuşlardı ve savaşın salt siyasi değil fiziki anlamda da bardağın dışına taşması mümkündü. Nitekim savaşın daha ilk ayı dolmadan İstanbul Boğazı’nda bir başıboş mayın heyecanı yaşadı. Bolca söz ve yazı üretildi o konuda. Ben de yazmıştım bu mayınlar üzerine. Sonra unuttuk gitti. Biz unuttuk unutmasına ama Karadeniz’de mayınlar bitmedi.

Ukrayna’nın ve Rusya’nın Karadeniz limanlarının çevresinde ve o limanlara erişen rotalarda mayınlar duruyor. O limanlardan kimilerinde ise Temmuz ayından beri hummalı bir faaliyet sürüyor. Gemiler yükleniyorlar ve İstanbul Boğazı’nın yolunu tutuyorlar. Taşıdıkları ise tahıl.

Savaşın hayatımıza taşma şekillerinden biri de gıdayla ilgili oldu. Pandemi döneminde zaten aşırı yükselen gıda fiyatları Şubat ayının sonunda başlayan yeni savaşla birlikte daha da arttı ve o zaman öğrendik ki, Moskova ve Kiev dövüştüğünde özellikle Sahra altı Afrika’da yetersiz beslenmeden ölen çocuk sayısı da artıyor. Zira bu iki ülke iki önemli tahıl ihracatçısı oldukları gibi dünya ayçiçeği yağı üretiminin üçte ikisinden fazlasını da iki başlarına gerçekleştiriyorlar.

Bu yüzden Rusya Ukrayna kentlerine füze yağdırırken Türkiye’de yaşayanlar da marketlerde seyrelen ayçiçeği yağının peşine düşmüşlerdi çoktan. Akepe’nin görüntü ve uydurma haber aktarım kanallarında Boğaz’dan geçen ayçiçeği gemilerini canlı yayında izleme olanağı dahi bulduk milletçe. 

Bölgesel görünümlü savaşın küresel etkilerinden biri gıda alanında yaşanınca Birleşmiş Milletler, Tahıl Koridoru denilen bu girişimi başlattı yaklaşık dört ay kadar önce savaşan tarafların katılımı ve Türkiye’nin desteğiyle. Girişimin anlamı başka her alanda birbirini hedef alan Rusya ve Ukrayna’nın Karadeniz limanlarından tahıl yüklenen gemileri fiilen savaşın dışında bırakmalarıydı. Limanları abluka altında olan Ukrayna için önemli bir soluk alma fırsatı olacak Tahıl Koridoru Rusya’nın beklentisine göre ise, bu ülkeye yönelik ticari yaptırım ve kısıtlamaların da etkisiz kalması sonucunu verecekti. Neticede Temmuz ayında açılan tahıl koridorundan 9,5 milyon ton kadar tahıl, diğer tarımsal ürünler ve gübre geçti. Bu gemiler Boğaz girişinde üç ülkenin ve BM’nin uzmanlarının görev yaptığı Ortak Eşgüdüm Merkezi (JCC) gözetiminde denetlendiler. Mesele tıpkı savaşın kendisi gibi rutine bağlandı ve gündemimizden çıktı.

Temmuz ayında da sonrasında da çok tartışmadık bu koridorun kimi boyutlarını. Koridorlar genelde bir çıkışa, ya da daha geniş odalara, belki de salonlara bağlanır. Tahıl koridorunun bağlandığı yer neresiydi? Bu koridor, girişimin hazırlık aşamalarından beri duyduğumuz gibi “yoksul ülkeler”e ucuz gıda sağlamak için miydi? Gemiler geçti, biz baktık sadece bu sorulara anlamlı yanıtlar arama ihtiyacı duymadan. Ta ki geçen hafta Sivastopol limanının hedef alınması üzerine Rusya Tahıl Koridoru Girişimi’nden çekildiğini açıklayana kadar. Bunun pratik anlamı tahıl ya da girişimi kapsamındaki diğer ürünleri taşıyan gemilerin yeniden askeri hedef olmasıydı. Akepe genel başkanı ve adamlarının Rusya’daki muhataplarıyla görüşmelerinin ardından sorun çözüldü ve Rusya oyuna geri döndü. Dönerken de Putin’in ağzından bu konuda Türkiye’nin ve özellikle de Akepe Genel Başkanı’nın oynadığı kilit role sağlamca bir vurgu yapmadan da geçmedi.

Şimdi Koridor yeniden açık. Söylendiğine göre yüzden fazla gemi, denetlenmek üzere tahıl yüklü olarak bekliyor. Yukarıdaki paragrafta sorduğum soruların olası yanıtlarını ve meselenin ötesini tartıştık geçen Cuma akşamı değerli akademisyen Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal’la. Gıdaya ulaşamama sorununun temel nedenlerini ve tahıl koridoru girişiminin Afrika’daki yetersiz beslenmeye ne gibi katkısı olduğunu dinlemek isterseniz programı izlemenizi tavsiye ederim. 

50 dakika içinde meselenin her boyutuna değinmek mümkün olmadığı için döndüm bu haftaki yazımda yeniden konuya. Tarımda piyasanın tahripkâr etkisi ve sağlıklı beslenme gibi temel bir insan hakkının ticari metaa dönüşmesi üzerinde  durduk, gıdaya erişimdeki güçleşmenin bugün Avrupa ülkelerinin en önemli sorun olarak gördükleri göç olgusunu tetiklemesine dokunduk. Ülkemiz de dahil birçok ülkede çiftçinin piyasa mekanizmaları yüzünden her yıl daha da fazla kullanmak zorunda kaldığı gübrenin toprağı nasıl tükettiğini, yeraltı sularını nasıl zehirlediğini de konuştuk. 

Konuğum bize dünyanın mevcut tarımsal üretiminin 10 milyarlık bir dünya nüfusunu besleyebilecek kapasiteye sahip olduğunun ancak gerek piyasanın irrasyonelliği ve kâr hırsı, gerek üretimden tüketim aşamasına kadar yaşanan yüzde 30 dolayındaki fire yüzünden gıdaya erişimin çetin ve pahalı hale geldiğini anlattı. Neticede dünya yüzünde yaşayan insanların dörtte birinin yetersiz beslenmesi, dörtte birinin her an önceki gruba katılabilecek bir eşikte bulunması üretimin yetersizliğinden kaynaklanmıyor. 

Sermayenin ve özellikle de tarım tekellerinin açgözlülüğü hem bildiğimiz hem de üstesinden gelebileceğimiz bir mesele. Tarım sermayeden kurtulursa gıdaya ulaşmak kolaylaşacak. Yalnız programda gündeme getirmeyi unuttuğum bir sorun daha var ki çözümü çok daha güç. 

İklim düzensizliği. Bugünden yarına düzelecek bir şey değil. Kasım ayının ilk haftasının tamamlıyoruz. Haftalardır yağmur yağmadığı gibi, çoğu ağaç yapraklarını dahi dökmedi. Sürülü tarlalar ekim için yağış bekliyorlar. Muhtemelen uzun bir bekleyişin ardından yaşanacak aşırı bir yağış da seli, taşkınıyla birlikte gelecek. Kışın sert geçeceğine yönelik tahminler var. Kimilerince iklim değişikliği diye adlandırılan iklim düzensizliği tarımsal üretim bakımından çok önemli bir sorun. Biz sermayenin belini kırıp her şeyi doğru yapmaya başlasak dahi iklim sorununa acil çözüm bulamazsak hakça bir düzen insanca bir yaşam kurmaya yönelik çabalarımızın boşa gitme tehlikesi var. Salt Türkiye’nin değil, bütün dünyanın tarım, enerji ve üretim politikalarını kökten değiştirmesi gerekiyor iklim konusunda zaman kazanabilmemiz için. 

Siz bu yazıyı okurken BM 27. İklim Konferansı başlamış olacak. Mısır’ın Şarm el Şeyh kentinde düzenlenecek konferansın bu dünya düzeninde herhangi olumlu bir sonuç getireceğini beklemek nafile. Muhtemelen COP27 sırasında tüketilecek kaynaklar ve salınacak karbon hesap edildiğinde hiç yapılmamış olması dünya açısından daha hayırlı olabilirdi demek yanlış olmayacak.

Çevre sorunu tepeden tırnağa sömürünün ürünü liderlerin gövde gösterisi yapacakları, kimi zenginlerin ve zengin ülke çocuklarının ise vicdan rahatlatacakları bir sorun olma eşiğini çoktan geride bıraktı. Hayat kadar, açlık kadar, göç ve ırkçılık kadar gerçek. Yaşadığımız dünya iyileşebilmek için hızlı ve kapsamlı bir çözüm bekliyor.