Akepe’nin önünde ikisi daha ön planda görülen üç savaş ya da çatışma senaryosu var.

Savaş ve iktidar

Neredeyse kurulduğundan ağır dış politika sorunlarıyla uğraşıyor Türkiye. Ankara merkezli bakarsanız “komşularımız biraz sıkıntılı” ya da “coğrafya kaderdir” diye sızlanarak teşhis koyabilirsiniz. Sofya, Atina, Erivan, Tahran, Bağdat ve Şam’dan bakarsanız koyacağınız tanı değişiklik gösterebilir. 

Akepe iktidara gelene kadar ülkenin kronikleşmiş dış politika sorunlarının neredeyse hiçbirinin çözülmemiş olduğu bir gerçek. Bununla birlikte Akepe’nin mevcutlara yenilerini eklediği de açık. 

Akepe öncesi Türkiye’de dış politikada atılan adımların veya tutturulan çizginin iç politikadan tümüyle bağımsız olduğunu iddia etmek çok güç ama dış politikanın iktidarın sürdürülmesinin bu derece başat bir aracı hale gelmesi sanırım bir yenilik hepimiz için.

Kimilerine göre 4, kimilerine göre 6 ay sonra seçimler yapılacak ülkede. En az iki sandık konacağı garanti. Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri için. Gelişmelere bakılırsa Akepe’nin üçüncü bir sandık ekleme niyeti daha var seçimlere. Türban düzenlemesi denilen ama aslında ilkel dürtüleri ve mağara devri kurallarını Anayasa’ya eklemleme çabasından ibaret olan bir konuda da referandum yapılacak anlaşılan. 

Sık sık yinelediğim gibi, aslında bu demokrasinin üç-beş yılda bir düzenlenen seçimlerden ibaret olduğuna inanmaya zorlanan Türkiye halkının sandık özlemini giderecek bir çözüm. Sandık mı istediniz? Alın size üç tane. Arzu ederseniz bir referandum sandığı daha koyabiliriz. Ne olsun? Kara kedilerin uğursuz olup olmadığına veya köpeklerin mundar sayılıp sayılmayacağına dair bir oylama daha yaparız örneğin. Hem kafanız yeterince karışır ve yanılma olasılığınız artar hem de sandığa doymuş olur en az üç-dört yıl daha seçim diye tutturmazsınız.

İşte bu ortamda seçimlere giderken çeşitli ortamlarda karşılaştığım yurttaşlardan sıkça gelen bir soru var: “Bunlar seçimleri ertelemek veya yapmamak için bir yerlere saldırırlar mı?”

Akepe söz konusu olunca “yok canım, o kadar da değil” demek çok da mümkün görünmüyor. Yine de olasılıklara biraz yakından bakalım. 

Akepe’nin önünde ikisi daha ön planda görülen üç savaş ya da çatışma senaryosu var. Birincisi hepimizin malumu Suriye Cephesi. Akepe Genel Başkanının Ulusal Güvenlik Danışmanı İbrahim Kalın cumartesi günü yinelemiş: “Maruz kaldığımız tehdidin seviyesine göre operasyon masada hâlâ bir seçenek”. Bu operasyonun kime karşı yapılacağı da az çok tahmine müsait. Rusya’dan yeşil ışık yakılırsa, ABD çok da dert etmeyeceği işaretini verirse, Suriye yönetimi de “yakınlaşma” hatırına ve kendi işine de geleceği için kabullenirse PKK/YPG’ye yönelik bir harekât olabilir. Başına dönüp cümleyi bir daha okursanız aklınıza Nasrettin Hoca’nın komşusunun koyunlarıyla ilgili dahiyane planı gelebilir. Başka bir deyişle seçime kadar geçecek sürede bu yönde kapsamlı bir askeri harekatın gerçekleştirilmesi biraz zor. Olsa olsa “turnayı gözünden vuran Fırtına obüsleri” filan. Eh bu da son yıllarda alıştırıldığımız bir şey ve seçim erteletecek büyüklükte bir macera sayılmaz.

İkinci cephe, cephe sözcüğünü yazarken bile gülesim geliyor ama neyse, Yunanistan. Ege Denizi konusunda 12 mil adımı ve buna verilecek karşılık sonucu çıkacak bir çatışma. Ege’nin şu sıra poyrazın iyice soğuttuğu sularından uzaklaşıp Atlantik tarafına bir göz attığımda böyle bir adıma Washington’un onay vereceği, sağcılık ve emperyalizme yancılık konusunda eşik atlayan Miçotakis Hükümeti’nin ABD’nin evet demeyeceği bir işe girişeceği iddiası inandırıcı gözükmüyor. Yine de zorlayalım. 12 mil kararı filan olmadan da itilip kakılan göçmen tekneleri veya sık sık rastladığımız balıkçılara yönelik tacizlerin iki taraf arasındaki gerginliği sıcak çatışma sınırına getirmesi mümkün mü? Buradan küçük bir savaş çıkartabilir miyiz? Şöyle 5-6 saatlik it dalaşlı, borda bordaya gelmeli bir sürtüşme de olmaz mı? Olabilir elbette ama bu ne seçim ertelemeye ne de seçim kazanmaya yetecek bir çapa ulaşabilir. NATO’nun yılda birkaç kez birlikte tatbikat yapan iki ordusunu Patron savaştırmaz. Eledik mi bunu da?

Şimdi de arka planda kalan üçüncü cepheye bakalım. Azerbaycan-Ermenistan cephesi. Akepe’nin, “davadan dönenleri” ortadan kaldırmakla fena halde meşgul ortağının ve düzen muhalefetinin önemli bir bölümünün burunlarını sokmayı ziyadesiyle arzu edecekleri bir yer. Ön sıraları işgal etmiyor ama o cephede bir süredir çirkin ve garip şeyler oluyor. “Sivil Toplum”un cenazesinin yıllar önce kaldırıldığını bildiğimiz Azerbaycan’ın kimi STK’ları Karabağ’da Ermenilerin elinde kalan topraklarda yürütüldüğü söylenen “çevreyi kirletici” faaliyetlere yönelik protesto düzenliyorlar. Protesto daha sonra göstericilerin yerini askeri birliklerin aldığı bir tür “abluka”ya dönüşüyor. Yörede yaşayanların zaten pek de parlak olmayan yaşam koşulları kışın ortasında daha da ağırlaşıyor. İşin ilginç yanı, Ermeni tarafı bütün çabasına rağmen bu ablukayla ilgili olarak arkasını dayamak istediği  Batılı güçleri bir türlü harekete geçiremiyor. Yine yabancı basından okuduğum kadarıyla bölgede “Barış Gücü” bulunduran Rusya da Ermenilerin feryatlarına çok  aldırış etmiyor. 

Bunun çeşitli sebepleri  olabilir. Bir tanesi ortada Ermeni diasporasının göstermeye çalıştığı ölçüde tek yönlü bir taciz olmaması belki. Ancak asıl güçlü olasılık ABD, İsrail  ve AB’nin Azerbaycan’daki çıkarlarının bu sessizlikte başrolü oynaması. Rusya’nın ise öteden beri ısınmadığı ve kendi çıkarları bakımından güvenilir bulmadığı Paşinyan yönetimini zora düşürecek her türlü gelişmeden memnuniyet duyduğu bir gerçek. Peki buradan Akepe’ye “ekmek” çıkar mı? Sınırdaki gerginliğin savaşa evrilmesi, ara ara Bakü’de gördüğümüz F-16’ların ve küçük damadın SİHA’larının çatışmaya dahil olması, danışman subaylar vs. seçimleri “erteletmeye” yetecek bir krizin değirmenine su taşır mı? Mesele “Akepe’nin bekası” olunca kesin yanıt vermek güç ama çok zor.

Mutlaka atladığım bir dış kriz olasılığı vardır. Libya, olmadı Somali, yetmedi Irak ancak dış konjonktürün seçimleri erteletecek boyut ve sıcaklıkta bir çatışmaya elvermiyor görünmesi ve Akepe genel başkanının içeride attığı ve ilan ettiği asgari ücret zammı, EYT gibi adımlar sandığın giderek daha güçlü bir olasılık olduğunu düşündürüyor. 

Bu seçim olacak olmasına da İçişleri Bakanı’nın “seçim güvenliği bize emanet” açıklamasını da gördükten sonra ne koşullarda gerçekleşecek ve seçime ne kadar benzeyecek orası meçhul. 

Meçhul olmayan ise örgütsüz emekçi kitlelerinin kaderini bu seçimin, bu seçimde ortaya konacak iki ya da üç sandığın değiştirmeyeceği.