"Vakıf-şirketler ve vakıf-holdingler olduğu gibi vakıf-tröstler de var. Vakıf yoluyla serveti elinde tutanlar, holdinglerinin, şirketlerinin, mülklerinin denetimini de elinde tutuyor."

Para babaları ve vakıflar

Hangi derste önerildi ya da tartışıldı anımsayamıyorum. ABD’de hakların çiğnenmesi sorunu “ekonomik değil, politiktir” diyerek düzen içinden eleştirel bakan Amerikalı yazar Ferdinand Lundberg’in “Para Babaları” konulu, iki ciltlik, toplam 1200 sayfalık kitabı kitaplığımda hâlâ durur. Ara ara karıştırırım.

Kitapta (ABD ilk yayın 1968, Türkiye 1973, E yayınları, benim buluşma tarihim 1974) ABD dönemin sermayedarlarının zenginliklerinin kaynağı ve büyüklüğü üzerine incelemeler yapılıyor. Vietnam savaşı sonrasına vurgu yapılarak, ekonomik kriz ve doların devalüe edilmesine değinilerek ABD’li zenginlerin büyük servetleri nasıl yaptıklarına, büyük vergi kaçakçılıklarına, hukuksal boşluklardan nasıl yararlandıklarına şirket adları ve ayrıntılarıyla giriliyor.

Bir çeşit “teşhir” söz konusu ama aynı uygulamaların o dönemde başta Batı Almanya olmak üzere kapitalist/emperyalist dünyaya örnek model(!) olarak dağıldığı da görülüyor.

Çalışma, sömürünün özü üzerine sınıfsal bir bakışı değil, özelde ABD’nin, genelde kapitalizmin somut durumunu anlatıyor.

Bugün aynı çalışmaya bir kez daha bakmamızın nedeni ise zenginliklerin, büyük servetlerin kaynağı ve araçları içinde “vakıf” kurumunun da vazgeçilmez olarak yer alması. Büyük servetler banka, sigorta, fon ve finansman şirketleri de dahil olmak üzere çoklu şirketlerle ve sınırsız mülkiyetle daha da büyütülerek sürdürülürken hemen hepsinde birden çok vakıf faaliyet gösteriyor.

Vakıf varlıkları ve hisselerinin şirket/holding/tröst içindeki oranı hayli yüksek. Aile bireyleri, çocuklar, torunlar ve ortaklar adına peş peşe kurulan vakıflar servet birikimi ve artışının, büyüklüğün, gücün göstergesi sayılıyor. Deyim yerindeyse ne kadar vakıf o kadar güç.

Püf noktası şurada: Vakıflar aracılığıyla elde edilen gelirlerin ve sermayenin dağıtımı hukukla ve amaçla sınırlı olduğu için eldeki kaynak şirket sahibi/sahiplerinde kalıyor, olası risklerin karşılanmasına hazır duruluyor. Vergisizlik iklimi yoluyla vergi ödemeden, halkın verginin ödendiği inancını da bozmadan zenginleşiliyor, hayır işleri denilerek popülizm yapılıyor. Ekonomi içindeki vakıf ağırlığı artarak sürdürülüyor. Dev çok uluslu servetlerin dev çekirdeği vakıflarla oluşturuluyor.

Vakıf-şirketler ve vakıf-holdingler olduğu gibi vakıf-tröstler de var. Vakıf yoluyla serveti elinde tutanlar, holdinglerinin, şirketlerinin, mülklerinin denetimini de elinde tutuyor.

Sömürünün “halk yararına görüntüsü”, “insancıllığı(!)” dinsellikle, hayırseverlikle, vatanseverlikle, bağış ve yardımlarla, eğitimle, medya yayınlarıyla, burs ve fonlarla öylesine süsleniyor ki vergi muafiyet ve istisnalarının, yeni yatırımların önü hukuksal meşruiyetle açılıyor. Yani parlamento da devrede. Haberler, yazılar ve sosyal medya aracılığıyla bolca reklam yapılıyor.

Halk vakıfların kâr amacı gütmediklerine, patronların ‘kâr sütunu”na doğrudan ek yapmadıklarına, üretimin ve ticaretin içinde olmadıklarına inandırılıyor ama sermayenin kaynağının ve gücünün korunmasını ve istikrarını vakıflar sağlıyor. Aynı şirketlerin bankaları ve finans şirketleri vakıf kaynaklarının değerlendirilmesinde, ekonomi içine sokulmasında, yönetiminde ve denetiminde hep devrede. Bu denetim eş zamanlı olarak elde tutulan üretim araçları ve güçlerinin, emekçilerin denetimi. Söz ve karar sahipliği sermaye sınıfının güvencesi altında tutuluyor.

Servete, sermayeye dokunulmazlık kazandırılırken bir de doğmadan zengin olmanın, sermaye sınıfı içine doğmanın, genç ve deneyimsiz mirasçıları hata yapmadan düzen içine sokmanın, veraset ve intikal vergilerini düşürmenin yolu güvence altına alınıyor.

Vakıfların sermayeyle ilişkilerinde büyük-küçük vakıf ayrımının da çok önemi yok. Büyük ya da küçük hepsi işlevini etkin bir işbölümü içinde yürütüyor. Yüklendikleri görevler büyüklüklerinden daha önemli. Büyük sermayenin ve bankaların büyük ya da küçük demeden ihtiyaca göre bir veya birkaç vakıf kurmaları, vakıfsız yaşamamaları, vakıflar aracılığıyla diledikleri gibi at oynatmaları bu önemin göstergesi.

Sömürücü düzen-vakıflar ilişkisi işçi sınıfının mücadelesini kırmakla kalmıyor, antikomünizm propagandası ve eyleminin de zeminini oluşturuyor.

Devasa ve karmaşık bir konu, tüketmek zor. Bunaltmadan bitirmek için bir kez daha anımsatayım. Girişte değindiğim “Para Babaları” çalışmasının kaynağından hareketle yalnızca ABD düşünülmesin ya da belirli vakıflar üzerine düşülüp diğerleri unutulmasın, sınıfsallık unutulmasın.

Bütünüyle kapitalist/emperyalist ilişkiler içinde, kapitalizmin tekelci aşaması içinde değerlendirilmeli düzen ve vakıflar ilişkisi. Üretim biçimi nasıl siyasal, yönetsel ve hukuksal yapıyı belirliyorsa, vakıfları da bu yapı içine yerleştiriyor. Kimi vakıfların dinsellik, milliyetçilik, eğitim, barınma, silah ve diğer savaş araçları gibi alanlara dalması da vakıflar arası hareketler de aynı yapının parçası.

Ne siyaset, devlet ve hukuk desteği ne de bu destekle sığınılan serbest bölgeler ve vakıflar gibi kuruluşlar kapitalizmin sonunu engelleyebilecek.

Her gün olduğu gibi veda günü olan 3 Haziranda da saygıyla andığımız sevgili Nazım Hikmet’in dediği gibi: “işlerimiz var daha bitirilecek”.