'Gözlerimden akanları kimseye göstermeden toplayıp özenle üretilmiş genişçe bir kaba dolduruyorum. Belki gerekir, ferahlamak için yüzüne çarparsın…'

Ağıt

Sizin hiç kardeşiniz öldü mü?

Ölmüştür. Ölmez olur mu?

Benim öldü.

Sizin hiç arkadaşınız öldü mü? Dostunuz? Yoldaşınız?

Ölmüştür. Ölmez olur mu?

Benim öldü.

Hem de birdenbire.

Kardeşim, arkadaşım, dostum, yoldaşım birdenbire öldü.

Bir sabah aradı telefonla. Çok yapardık öyle görüşmeleri, “ne var ne yok”lar, takılmalar, sitemler. Özlemler. Sesinde bir boğukluk vardı sanki, hepsi o kadar.

Ertesi gün “ölmeye yattı.”

Daha on beş gün mü ne olmuştu. Birim toplantımız vardı. Karşılaştığımızda genellikle pek öyle tantanalı selamlaşmalar yapmazdık, oysa sen bu kez kolumdan çekip “Gel seninle bir sarılalım hocam” demiştin nedense. Başlamadan önce gençler fotoğraflarımızı çekmişlerdi, epeyce yaşını başını almış bir topluluk olduğumuz için midir nedir, “Sizi bir daha böyle bir arada bulamayız!” demişlerdi. Bir de öte yana döndürerek çekmişlerdi, arkamızdaki duvarda koskocaman Nâzım Baba görünsün diye…

Göründü. Pek de güzel oldu. Biz o kadar güzel çıkmamışız galiba. Aldırma, Nâzım’ın o fotoğrafıyla kimse boy ölçüşemez zaten.

Mehmet kardeşim, sen böyle birden çekip gitmişken, ben nasıl yazabilirim şimdi? Ne yazabilirim? Ne konuşabilirim?

Sen bir daha hiç konuşamayacakken, hiç yazamayacakken ve biz hiç kadehlerimizi tokuşturup muhabbetin en koyusuna, en devrimcisine, en masum dedikodularla süslenmişine dalamayacakken? İki başımıza kaldığımızda senin “Arkadaş, Partimiz nasıl gidiyor, anlat bakalım?” isteğin üzerine bir daha hiç söyleşemeyecekken. Sen Çerkeslerin en kibarı olarak hep hanım diye seslendiğin eşini arayıp, kimi kez vakitlice kimi kez geride bıraktıklarının daha çok erken itirazlarına bakmadan, “Betül Hanım beni almayı unutmuyorsun, değil mi?” diye soramayacakken?

Ne yazabilirim şimdi ben?

Bir daha nasıl yazabilirim? Ne zaman yazabilirim?

Bağışla beni kardeşim, gönül koyma.

Gözlerimden akanları kimseye göstermeden toplayıp özenle üretilmiş genişçe bir kaba dolduruyorum. Belki gerekir, ferahlamak için yüzüne çarparsın…