Başkanlık Yetmez Başyücelik Devletine Geçelim

Günümüz Türkiye’sini yöneten muhafazakâr kadrolar politik bilinçlerini 1970’li yıllarda genç birer üniversite öğrencisiyken edindiler hemen hepsi Nakşî’ydi, hemen hepsi Milli Görüş mensubuydu ve hemen hepsi için Necip Fazıl Kısakürek, edindikleri politik bilincin sembolik ismi ve fikri önderiydi.

Necip Fazıl, hem bir edebiyatçı, hem bir hatip, hem bir siyaset adamı hem de bir teorisyendi oyunlar ve şiirler kaleme alıyor, panellerde ateşli konuşmalar yapıyor, milliyetçi-muhafazakâr örgütlenmelerin etkinliklerinde boy gösteriyor ve aynı zamanda teorik/politik metinler yazıyordu. Tüm bunlar ise “üstat”ı milliyetçi-muhafazakar gençlerin gözünde bir idol haline getiriyordu.

Başta Erdoğan olmak üzere 1970’lerin genç Milli Görüşçüleri o gömleği çıkardıklarını iddia etseler de, en azından Necip Fazıl’ın düşüncelerinin izdüşümünün hala AKP kadroları üzerinde gözlemlenebildiğini söylemek mümkün. Bunun en çarpıcı örneği, Erdoğan’ın 4+4+4 tartışmaları sırasında “dindar nesiller” yetiştirmekten söz ederken kullandığı cümlelerdi. Aslında Erdoğan, Necip Fazıl’ın “Gençliğe Hitabesi”ndeki şu satırlardan etkilenerek yapmıştı konuşmasını:

“Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik... Halka değil, Hakka inanan meclisinin duvarında 'Hâkimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...”

Türk sağının en önemli figürlerinden biri olan Necip Fazıl’ın 1968 yılında “İdeolocya Örgüsü” isimli bir kitabı yayınlanır. Necip Fazıl kitabın bu ilk baskısına yazdığı önsözde, “bu eser, benim bütün varlığım, vücut hikmetim, her şeyim… Ben, arının peteğinin hendeseleştirmeye memur bulunması gibi, bu eseri örgüleştirmek için yaratıldım” der.

İdeolocya Örgüsü’nün esas önemi, bir “muhafazakâr ütopya” olmasından kaynaklanır çünkü Necip Fazıl, bu kitabında, idealindeki devlet ve toplum düzenini en ince ayrıntısına varıncaya kadar anlatır ve bu düzeni “Başyücelik Devleti” olarak adlandırır.

Peki Başyücelik Devleti nedir, Necip Fazıl’ın idealinde nasıl bir devlet bulunmaktadır?

Başyücelik Devleti’nde, meclis yerine bir “Yüceler Kurultayı” bulunur. Bu kurultay, “milletin en iyi düşünen ve en iyi yapanları”ndan oluşur. Yüceler Kurultayı’nın her bir üyesi, “vecd ve aşk içinde yaşar. Davasından başka hiçbir hasis fert ve nefs hayatı sürmez.”

Yüceler Kurultayı ilk seferinde bir kurucu meclis tarafından oluşturulur ve sonra Kurultay üyeleri, bu göreve layık olmadıklarını gösteren sebepler dışında, ölünceye kadar görevlerini sürdürürler. Yüceler Kurultayı yaşları 40’la 65 arasında değişen 101 kişiden oluşur ve Kurultay’ın üyeleri “halkın değil, Hakkın seçtikleridir.”

Yüceler Kurultayı, kurulmasının ardından, kendi içerisinden bir kişiyi “Başyüce” olarak seçer. Başyüce devlet başkanıdır ve devletin ismi de Başyücelik Devletidir. Başyücelik seçimleri her beş yılda bir yenilenir. Başyüce, beş yılda bir yapılan seçimleri kazanmak şartıyla, ölünceye kadar bu vazifede kalabilir.

Yüceler Kurultayı üyelerinin yüzde yetmiş beşinin verdiği bir çoğunluk kararıyla, Başyüce seçimlere gerek kalmaksızın devrilebilir. Başyüce ise Yüceler Kurultayı’nı doğrudan deviremez ama Kurultay üyelerinin yüzde kırkını yanına alarak milli iradeye, yani seçime gider. Seçimden Başyüce lehine bir karar çıkarsa, Başyücenin yanında yer alan üyeler dışındakilerin üyelikleri düşer ve yerlerine geride kalanlar tarafından yeni üyeler seçilir. Seçimden Başyücenin mağlup çıkması durumunda ise Kurultay yeni bir devlet başkanı seçer.

Necip Fazıl’a göre Başyüce “milletini tek şahıs içinde yekûnlaştıran baş örnek”tir ve onun her edası ve işi “ben milletimin görünürde en ahlaklı, en bilgili ve en akıllı ferdiyim” anlamına gelmektedir. Başyüce kanunlara aykırı emirler veremez ama “her emri, kanunu tamamlayıcı ve belirtici ayrı bir kanundur. Kanunun bir şey söylemediği yerde Başyücenin emri katidir.”

Başyüce bir emriyle hükümeti değiştirebilir, hükümet “en büyük mümessilinden en küçüğüne onun adına iş görür”, adalet onun adına dağıtılır, Başyüce “bütün icra vasıtalarının ve bütün şubeleriyle ordunun başıdır. Başbuğ doğrudan doğruya Başyücenin vekilidir.”

Başyücelik hükümeti Başyücenin atadığı bir başbakandan ve on bir bakandan oluşur. Başyücelik hükümetinin “11 davası”, yani üzerinde uzmanlaşması ve faaliyet göstermesi gereken on bir alan vardır: Ruh ve Ahlak Davası, Umumi İrfan Davası, Köy ve Köylü Davası, Şehir ve Umran Davası, Ordu Davası, Dış Münasebetler Davası, Bütün Neşir Vasıtalarını Murakabe ve Himaye Davası, İş Emniyeti ve İş Sahaları Arasında Ahenk Davası, Nüfusu Çoğaltma, Güzelleştirme ve Sağlamlaştırma Davası, Milli Servet ve İktisat Davası.

Tüm bu davaları kontrol edecek en önemli kurumlardan biri ise “Yüce Din Dairesi”dir. Yüce Din Dairesinin reisi, hükümet reisiyle aynı seviyede olup Başyüce tarafından seçilir. Yüce Din Dairesi, “iç telkin, dış propaganda, dini öğretim, din vazifelilerini yetiştirme ve kadrolaştırma” gibi görevleri üstlenir ve “Başyücelik emrinde ve Yüceler Kurultayı yanında, devletin başlıca istişare merkezi olarak” kabul edilebilir.

Necip Fazıl’ın Başyücelik Devletinde bir de “Halk Divanı” vardır. Bu Divan yılın belli başlı günlerinde kurulur ve isteyen herkes bu divanda kürsüye çıkıp fikirlerini söyleyebilir. Halk Divanının herhangi bir yaptırım gücü ve yönetime fiilen katılma hakkı ise bulunmamaktadır.

Anlaşılacağı üzere Necip Fazıl’ın ütopyasında söz konusu olan, bir grup elitin oluşturduğu bir meclisin ve Başyüce olarak adlandırılan elitlerin en elitinin yönettiği, “milli irade”ye yalnızca elitler arası mücadeleler nihai bir çözüme kavuşamadığı zaman başvurulan bir devlet modelidir. Bu elitler devleti, başka bir yazının konusu olmak üzere, sinemadan cinselliğe, kılık kıyafetten basına kadar, tüm toplumsal yaşayışı en ince ayrıntısına kadar düzenler ve kontrol eder.

Necip Fazıl’ın Başyücelik Devleti, Platon’un Devlet kitabında anlattığı ideal devletin İslami kaidelere göre yeniden yorumlanmış bir halidir ve klasik bir sağcı/faşizan ütopyadır. Yeni Anayasa ve başkanlık sisteminin tartışıldığı ve daha da tartışılacağı şu günlerde, mevcut haliyle bir başkanlık sisteminin iktidara yeterli görünmediği açık olduğuna göre, başkanlık sistemine değil, Başyücelik devletine geçmek düşünülebilir.

Türk sağı, Yüceler Kurultayı’nın üyesi olabilecek nesilleri çoktan yetiştirdiğine, dünyaya bir de Başyüce armağan ettiğine göre, Başyücelik devletine geçerek Necip Fazıl’ın ütopyasını gerçeğe dönüştürebilir ve böylelikle ona olan borcunu ödeyebilir. Biz faniler de, eğer bir operasyona maruz kalıp tutuklu yargılanmak üzere cezaevine konulmamışsak, yılın bir iki günü halk divanına katılabilir ve zaten adalet ve kalkınma çoktan tesis edilmiş olacağından, Başyüceye şükranlarımızı bildiren bir iki söz ettikten sonra gönül rahatlığıyla evlerimize dönebiliriz.