Boşverin tatavacıları...

Abdullah Öcalan’ın Newroz mesajı merakla bekleniyordu, seçim arefesine denk gelmesi de bu merakı artırıyordu. Okundu. Dinlemişsinizdir, okuyacaksınızdır. Kuşkusuz, şu apaçık nokta da, siz bu yazıyı okuyana kadar defalarca vurgulanmış, masaya yatırılmış olacaktır. Tekrar olsun: Bazı ağırdan alma ve tek taraflı davranma eğilimine karşın, hükümetin müzakere sürecine, “barış arayışı”na yaklaşımını samimi ve kararlı olarak tanımladı. Müzakere “sistematiği”nin yasal bir çerçeveye oturtulmasını ve anayasal düzenlemelerin yapılmasını talep etti. Karşı kutup olarak da, komplocu-darbeci mekanizmaların parçalanması gereğinin altını çizdi, uluslararası tezgâhlara dikkat çekti.

Özetle, sürpriz yoktu, AKP’ye yeni bir hayat öpücüğü vardı. Seçim arefesinde...

BDP’li, HDP’li arkadaşlar, DNS ayarlarını değiştirerek girebildikleri sosyal medya üzerinde, bu mesajı coşkuyla yaydılar. Kimilerinin, “işte bir yanda yasakçı zihniyet, bir yanda bu barışçıl mesaj” diyerek, “Kürt hareketi önderliği”nin siyasal duruşunu övdükleri de görüldü ki, ilginçti.

Bu nokta, herhalde siyasetin değil sosyal psikolojinin, Newroz’un değil nevrozun alanına giren bir konudur, biz kurcalamayalım.

Kürt siyasetinin kendisini AKP’ye bağlamışlığı ve her şeyi, kendi başat meseleleri doğrultusunda, bu hükümetle sürdürülecek “barış” kodlu pazarlık sürecine tabi kılmalarının arazları üzerine çok konuştuk. Mesajı tekrarladık ama bunu tekrarlamayalım, işimize bakalım. “AKP giderse süreç sekteye uğrar”cı “demokrasi ve özgürlük” savunucularını da tercihleriyle baş başa bırakalım.

Seçime şunun şurasında bir hafta kadar bir zaman kaldı. Bu bir hafta, sola ve sosyalistlere, “oyları CHP’de birleştirmek” çağrılarını yanıtlamakla, “aman AKP gitsin de, MHP’ye mi, SP’ye mi kime verirseniz verin” siyasetlerine laf yetiştirmekle kaybedilemez.

Gerçekten, uğraşmayın. Ben kısa pantolon giydiğimden beri süren bu “tatava”dan çok sıkıldım. Hiç “bak bu seçim kritik, şimdi CHP’ye güç verelim, sonra...” denilmeyen bir dönem görmedim. Diyelim CHP iktidarda yer aldı, “bak filancalar güçleniyor, iktidarı onlara kaptırmayalım” gerekçesi de eksik olmadı.

Bu yavelerin kaçınılmaz eşlikçisi de, her zaman “kardeşim, sol da bir türlü birlik olmadı ki, ne yapalım”cılık oldu. Hiç şaşmaz, buna her seçim sonrası, “halkın eğilimlerine, onların diliyle seslenememe”den tutun, “sosyalizmin temel sorunları”na kadar tartışmalar eşlik etti. Hani sanırsınız ki, “kolhoz”lar ya da “kulak siyaseti”ndeki teori ve pratik nedeniyle halk size teveccüh etmiyor! Hani sanırsınız ki, sadece sosyalistler, anaokulunda öğretilen “birlikten kuvvet doğar”ı kavrayacak zekâdan yoksundur!

Cidden, boşverin. Şurada bir hafta kadar kaldı...

Sosyalistlerin bu süreçte eleştirilecek, seçimde daha güçlü bir desteğin sayısal ifadesini bulamamakla dışavurulacak tek sorunu var: Yeterince çalışmamak, örgütlenmek için gereken çabayı gösterememek.

Bu bir haftayı, abuk subuk saldırılara kulak vermekle değil, bu eksiği gidermek için azami çabayla geçirelim, gerisi “tatava”dır.

İlle iki laf mı etmek zorunda kalıyorsunuz?

Onlara deyin ki: Biz spor olsun diye ayrı parti olarak seçime girmiyoruz. Biz ayrı bir takımız, komünistlerin, sosyalistlerin, solun temsilcisiyiz. Hiçbir küf kokulu ve düzen içine çekici gerekçenizle ilgilenmiyoruz. Öfkelenin hatta: Bu ne cüret! AKP’nin ekmeğine yağ sürmemek lafını siz mi, hani bugüne kadar cemaat-AKP eliyle yürütülen emperyalist planı alkışlayan ve oradan demokrasi bekleyen siz mi ediyorsunuz utanmadan! AKP diktatörlüğüyle ilk günden beri savaşanlara olmadık çamurlar atan siz mi, siz ekmekteki tereyağları mı bize akıl vereceksiniz!

Yağma yok! deyin onlara.

Biz AKP’yi bitirmeyi, sizin gibi cemaatin tapelerine, ABD’nin onayına, CHP’nin hoppacık yapılıp yattığı yerden iktidara taşınması koşullarına bel bağlamadan, Haziran’la birleşerek yaptık.

Deyin ki onlara: Bu yerel seçimin sonucu ne olursa olsun, AKP’nin moral güce filan yaslanarak ayakta duracak hali yok. O ancak zulmünü artırarak, diktatörlüğün sınırtanımazlığını genişleterek kendisini savunabilecek acze düşmüştür. Biz, bu diktatörlüğün devrilmesi için gereken fiskeyi, vefasız efendilerinin yeni flörtünün değil, halkın vurması için buradayız.

Siz gidip, bir dönemin ANAP’lığına, her eğilimi barındıran şekilsizliğe özenen, bırakın solun sosyalist değerlerini, cumhuriyetçi değerlerine bile tam ihanet içinde olan, sağın merkez partisini sol diye yutturacak başkalarını bulun. Bize tatava yapmayı kesin! Deyin.

Şurada bir hafta kaldı. Seçime, Haziran’a karşı birleşenlerin bütün bir skaladaki “kalabalıklığı”na meydan okuyarak, Haziran’ın özlemlerini, taleplerini kapsayan tek parti olarak giriyoruz. Sosyalizmi eğilip bükülmeden, alnı açık temsil ediyoruz. Adımızı unutanlar, “var ya hani, şu boyun eğmeyenler” diyorlar bize.

Bunun gereğini yerine getirin, boşverin tatavacıları.

Unutmayın: Elli yıldır aynı gerekçelerle, aynı “sorgu”larla geviş getirenler, bu ülkede bir Haziran yaşandığının farkında değiller.

Farkında olduğumuzu gösterelim, fark etmelerini sağlayalım.

Gerisini, valla boşverin! Üzerlerine basıp geçin!

“Oylar Türkiye Komünist Partisi’ne” demek, bilumum zerzevata verilecek analiz, teori, siyaset yanıtını özetlemektir bugün...