Öte yandan ABD hegemonyasındaki coğrafyada genel olarak “orta sınıf” erozyonu izleniyor. Tabi ki doğrusal bir ilişki değil ama devrime ulaşmak için gerekli eşik düşme eğilimi taşıyor. 

Devrimimizi nerede arayacağız: Hindistan örneği

Savaşlar, katliamlar, iklim krizi, yoksullaşma, gericileşme, nitelikli iş kaybı, göç ve umutsuzluk…

İnsanlık bütün bunları üzerimize yığan düzene karşı devrimini arıyor.

Bugünkü karanlığa bakmayın, 21. Yüzyıl bir devrim çağı olarak anılacak.

Ancak kapitalizm ve bunalımı her ülkede farklı yaşanıyor. Her ülkede devrime ulaşmak için gerekli sınıfsal enerjinin eşiği farklı. Sabit de değil, sürekli salınım yapıyor.

Bugün Hindistan örneği üzerinden eşik meselesini bir kez daha tartışalım.

Dünya üretimine yapılan katkı son 30 yıl içinde batıdan doğuya kaydı.

20. yüzyılın başında sömürge veya yarı-sömürge köylü ülkelerinden oluşan doğu büyük bir değişim geçirdi. Doğu sömürgecilikten geçen yüzyılın sosyalizmli çağında kurtuldu, bağımsız ülkeler haline geldi. Sonrasında ucuz emeğe yönelen sermaye akışını ulusal devletlerin yönetmesi ile kapitalizmin yükselişine tanıklık ettik.

Şimdi Çin, Hindistan, Endonezya, Vietnam’da bir milyara yakın modern proleter deviniyor. Bu çok büyük bir dönüşüm.

Marx’ın kapitalizmin “mezar kazıcısı” olarak tanımladığı işçi sınıfı, mülksüzleşerek, sanayi kentlerine yığılarak, emek gücünden başka pazara sürecek şeyi olmadan ve sürekli büyüyerek tarihteki rolünü oynamak için birikiyor. Bütün sınıflar nüfus olarak küçülürken işçi sınıfı temel sınıf haline geliyor.

Ancak her şey karşıtı ile var.

Modern proletaryayı yaratan tekelci sermaye diğer sermaye sınıfı bileşenlerini temsil ederek bütün iktidar araçlarını kullanıyor.

İktidar araçları içinde iki faktör önemli:

İşçi sınıfını düzen içinde tutacak “orta sınıf” inşası ve bu zeminde milliyetçi-dinci bir ideoloji ile sınıfın beynini burjuvalaştırma becerisi.

Bu köşede defalarca yazdık, orta sınıflar mülkiyet ilişkilerine göre değil, tüketim standartlarına göre belirlenir ve işçi sınıfını düzen içinde tutmaya yarar diye. Aynı zamanda bir iç pazar yaratarak kapitalizmin payandası haline gelir.
Orta sınıf inşası –yanlış anlaşılmasın- yüksek bir sömürü oranıyla gider, ama işçi sınıfının yüksek tabakalarına bırakılan pay kendilerinin sınıf olduğu bilincini törpüler.

Bu düzen içine çekilme hali ideolojik girdi için çok uygundur: “21. Yüzyıl o ülkenin olacaktır.” Kulağınıza yabancı gelmiyor değil mi?

Şimdi Hindistan’a bakabiliriz. Hindistan’ı bu köşede defalarca kez değişik yanlarıyla işledik. Kimi zaman bir meydanda 1.200.000 komünistin toplanmasıyla, kimi zaman 200 milyonluk işçi greviyle, kimi zaman köylü ayaklanmasıyla, bazen de emperyalist hegemonya mücadelesindeki yeriyle andık.

Bağımsızlığını kazanan ve Sovyetler Birliği’nin müttefiki olan Hindistan kamucu, planlamacı bir ülkeydi. 1990 sonrası dünyanın hemen tamamında olduğu gibi sermaye sınıfı bütün kamu mallarına el koyarak, yağmalayarak hacimli bir sermaye birikimi sağladı.

Yaratılan ucuz emek ve sermaye dostu politikalarla son 30 yılda büyük bir dış sermaye yatırımını çekti ve uzun bir süredir yüksek bir büyüme oranını tutturdu. Dünya üretimine katkıda henüz Çin ile arasında epeyce fark olmasına rağmen üçüncü ülke haline geldi.

Doğal seyir Hindistanlı tekellerin yurtdışına sermaye ihraç etmeye başlaması oldu. Bu sermaye ihracatının ihraç edilen ülkelerde zamanla nasıl bir siyasi hegemonyaya dönüşeceğini göreceğiz, yeni yeni bu aşamaya geliniyor.

2014’ten bu yana dinci ve milliyetçi bir ideoloji ile tekellere ait siyaseti yürüten Modi hükümetinin otoriter yönetimi altında yaşıyorlar.

Çok katı kastlara bölünmüş Hindistan’da emperyalistleşmek için zorunlu olan “orta sınıf” inşasına bakabiliriz şimdi.

Aşağıdaki grafik bize Hindistan’da 1985’ten tahmini olarak 2030’a kadar gelirine göre toplumsal tabakaların değişimini veriyor.

 

Grafik bize Hindistan’da gelire göre toplumsal tabakalaşmanın 1985’ten tahmini olarak 2030’a kadar değişimini gösteriyor. Hane halkı sayısı ve oranları üzerinden hane gelirine göre düzenlenen grafik 2005’te tüm hanelerin %69’u yoksul iken 2018’de bu oranın %45’e indiğini söylüyor. Aynı dönemde alt orta sınıfa dâhil hanelerin oranı %23’ten %33’e yükseliyor. Bütün bu tip grafiklerde olduğu gibi sınıflar arasındaki sömürü ilişkileri gizleniyor. Ancak grafik bize tekelci sermayenin iktidarında hızla işçi sınıfını düzen içinde tutmak için “orta sınıf” inşasının gerçekleştirildiğini gösteriyor.

Grafik çok açık bir şekilde sömürü ilişkilerini gizlemekle birlikte tekelci sermaye iktidarının nasıl “orta sınıf” inşasını başardığını söylüyor. Bu aynı zamanda 2014’ten bu yana dinci/milliyetçi Modi’nin otoriter yönetimini de açıklıyor. 2024’te yapılacak seçimlerde Hindistan’ın irili ufaklı burjuva partilerinin Modi’yi iktidardan uzaklaştırmak için bir araya gelmelerini de. Bu da kulağa hiç yabancı gelmiyor.

Görüldüğü gibi “orta sınıf” inşası devrim eşiğini yükseltiyor Hindistan’da. 

Ama devrime ulaşmak için “orta sınıfların durumu” tek kriter değil kuşkusuz. Bunun krizi, savaşı, meşruiyet krizleri var. Bir de işçi sınıfı siyasetinin iradesi ve becerikliliği. Bu da eşitsiz dağılıyor.

Öte yandan ABD hegemonyasındaki coğrafyada genel olarak “orta sınıf” erozyonu izleniyor. Tabi ki doğrusal bir ilişki değil ama devrime ulaşmak için gerekli eşik düşme eğilimi taşıyor. 

Sınıf ideolojik olarak kendine geliyor, sınıf olduğunu fark ediyor.

Türkiye’deki süreç de bazı açılardan Doğudaki sermaye birikimini andırıyor, genellenebilir oluyor. 

Ancak Türkiye’de borç para ile “orta sınıf” inşasının sonuna gelmiş gözüküyoruz. 

Türkiye kapitalizminin tıkanmasının yaratacağı olanaklara ve risklere gözümüzü çevireceğiz.