SÖYLEŞİ | 'Karadelik fotoğrafı bizi büyük patlama anını açıklamaya yaklaştırıyor'

İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Kerem Cankoçak’ın 'Maddenin Evrimi' adlı kitabı önümüzdeki günlerde Bilim ve Gelecek Yayınları’ndan çıkıyor. Cankoçak ile yeni kitabını ve bilimdeki son gelişmeleri konuştuk.

Hatice İkinci

Siyaset sağolsun, bilimden bu kadar uzak olan bir toplumun en az yarısını birer olasılık matematikçisi haline getirmeyi başardı. Ülkede, kendilerini yönetenlerden memnunluk duymayan halkın bir kısmı, iktidarı değiştirmek için devlet mefhumunun keşfedildiği günden bu yana ne yapılıyor idiyse aynısını yapıyor. Sokağa çıkıyor, protesto ediyor, eylem yapıyor, seçime gidiyor. Her yolu deniyor fakat bir türlü muvaffak olamıyor.

Sonuçta elde kala kala seçim matematiğine ilişkin olasılık hesapları kalıyor; “şu olasılıkla şu olasılığı toplarsak, yenmek için şu olasılığı elde ederiz” gibi. Ancak tabii halkça bu işte daha çok yeni olduğumuz için, doğa yasalarında bazen 2 ile 2’yi topladığımızda -5 elde edebileceğimizi tam olarak kestiremiyoruz.

Ülkede işler bu kadar karışık işte...

Biz de tüm bu vesilelerle, bilimi bir kez daha hatırlatalım ve kendimizi onun güvenli sularına atalım, diye düşündük.

Bilim dünyasında her gün yeni şeyler keşfediliyor. Mesela geçtiğimiz günlerde imkânsız gibi görünen şey başarıldı. Elimizde artık bir karadelik fotoğrafı var. Bununla, bilimin elindeki tüm doğa yasaları bir kez daha test edildi ve doğrulukları onaylandı.  Sırada artık büyük patlama anının ve öncesinin fizik yasalarıyla açıklanması var.

İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Kerem Cankoçak’ın “Maddenin Evrimi” adlı kitabı önümüzdeki günlerde Bilim ve Gelecek Yayınları’ndan çıkıyor. Cankoçak ile yeni kitabını ve bilimdeki son gelişmeleri konuştuk...

YENİ KİTABA DAİR: 'YAŞADIĞIMIZ EVRENİ MATERYALİST AÇIDAN AÇIKLAMAYA ÇALIŞIYOR'

İsterseniz yeni kitabınızla başlayalım, biraz söz eder misiniz?

Modern bilimi tanıtmak amacıyla yazıldı kitap. Biz, bilimsel kültürden çok uzak bir toplumuz. Gençleri biraz daha materyalist yaklaşımlara yönlendirmek istedim. Kitap, yaşadığımız evreni materyalist bir açıdan açıklamaya çalışıyor ve genel okura hitap ediyor. Yani okumak için temel fizik bilgisine ihtiyaç duymayacaksınız.

Her şey, yaşadığımız her şey maddenin bir evrimidir.  Einstein’ın “kütleçekim insanların aşık olmasından sorumlu değildir” sözlerindeki gibi, her şeyi fizik yasalarına bağlamıyoruz elbette. Ama sonuçta burada kastedilen, her şeyin maddi bir temelinin olduğudur.  Bütün o düşünceler, duygular maddenin ilişkisinden çıkıyor. Yani maddeden bağımsız bir evren, duygu dünyasısı, akıl vs yok.

Bir de dünya artık çok başka bir yerde. Bugün modern bilimin en önemli başarısı, materyalizmi sürekli olarak doğrulamasıdır. Yani maddi dünyanın dışında bir dünya yok. İdealist olan ya da materyalist olmayan açıklamaların hepsi bir süre sonra çöpe gidiyor. İnsanın sorduğu bazı sorular var; akıl nedir, duygular nedir gibi. Bütün bunların cevabını bilim tek tek veriyor artık. Bunları özetlemek istedim kitabımda.

AHLAK NASIL OLUŞTU? 

Zihnimiz, akıl, ahlak… Bunların madde ile nasıl bir ilgisi olabilir?

Tabii ki bunları fizik yasalarıyla ifade edemeyiz ama ahlak dediğimiz kavram evrimleşmiştir her şeyden önce. Şöyle düşünelim; iki milyar yıl önce dünyada sadece tek hücreli organizmalar vardı, dolayısıyla da ahlak diye bir şey yoktu. Şimdi ahlak diye bir şey var, demek ki bu iki milyarlık süreçte ahlak yavaş yavaş gelişmiş. Temelleri de maddeye dayanıyor. Yani maddeden bağımsız, bir tanrı tarafından verilmiş bir ahlak yok. Maddenin kendi kendisiyle ilişkisi sonucu açığa çıkmış bir şeydir. İç içe geçmiş, beyin süreçleriyle şekillenmiş sosyal davranışa yönelik seçimlerimizdir ahlak.

'AKIL, ZEKA, AHLAK BÜTÜN BUNLAR EVRİMİN ÜRÜNÜDÜR'

Mesela ben ahlaklı birisiyim ve adam öldürmem, bunu maddenin davranışlarıyla nasıl açıklarız ki?

Sık sık buna vurgu yapılır; “evrim teorisi tamam da içimizdeki bu ahlak duygusu, zihin, bunlar tanrı vergisidir” gibi. Ahlakı fizik yasalarıyla açıklayamayız ama biyolojik yasalarla ve her şeyden önemlisi toplumsal yasalarla açıklayabiliriz. Ayna nöronları 20. yüzyılın en önemli nörobilimsel keşiflerden biridir. Birine bıçak batırıldığını gördüğünüz zaman sizin de canınız yanar. Çünkü beynimizde ayna nöronları vardır. Bu nöronlar, maymunlar üzerinde yapılan deneylerle keşfedilmiştir. Maymunun muza uzanırken ateşlenen nöronlarıyla, başka bir maymunun muza uzanmasını gördüğü anda ateşlenen nöronlar aynıdır.

Empati de budur. Neden adam öldürmüyoruz? Bizi de öldürmelerini istemiyoruz çünkü. Bunlar temeli oluşturur. Daha sonra ise toplumsal yasalar gelir. Bir suç işlediğinizde hapse gireceğinizi bilirsiniz. Ama gördüğünüz gibi hiçbirisi tanrı vergisi ile elde edilmiş şeyler değildir.

Modern evrim kuramı, dünyadaki bütün canlıların ortak bir atadan birikimli doğal seçilimle evrimleşerek geldiğini söyler. Doğal seçilimin çeşitli işlemleri, bir akla ihtiyaç duymadan dünya üzerindeki bütün tasarımları gerçekleştirebilecek kadar güçlüdür.  Dolayısıyla akıl, zeka, ahlak bütün bunlar evrimin ürünüdür.

Ya duygularımız, anlam dünyamız?

Tabii ki çok fazla parametre var. Çok karmaşık bir sistem ve basit bir denklemle açıklanabilecek şeyler değildir bunlar. Ancak burada önemli olan nokta şudur; dışarıdan verilmiş ruhani bir dünyada değil, bilimsel bir dünyada oluyor her ne oluyorsa. Hayata insan kendisi anlam veriyor, anlamını kendisi yaratıyor. İnsanın kendisinden bağımsız bir anlam dünyası da yok tabi ki.

'YAŞADIĞIMIZ HİÇBİR ŞEYİN FİZİKLSEL OLMAYAN BİR NEDENİ YOKTUR'

Bir ruhumuz var mı?

Bedenden ayrı bir ruh yoktur. “Moralim bozuk, ruhsal durumum iyi değil” gibi deyimler kullanırız. Aslında beynimizdeki bir takım nöronların aktivitesine yönelik gönderme yapan deyimlerdir bunlar.  Yani yine fiziksel bir şeylere gönderme yapıyoruz aslında. Yaşadığımız hiçbir şeyin fiziksel olmayan bir nedeni yoktur.

BİLİM İLE DİNİN AYRILDIĞI YER...

Peki bu fizik yasaları nereden geliyor?

Fizik yasaları dünyayı, evreni algılayış biçimimizdir. Yani evreni betimleme yöntemimiz. “Mutlak gerçekliktir” bunlar diyemeyiz. Çünkü bilim hiçbir zaman mutlak gerçekliğe ulaşmayacak. Mutlak gerçekliğe ulaştığını iddia eden düşünceler din gibi yaklaşımlardır. Ama neden inanıyoruz fizik yasalarına? Çünkü öngörüleri doğru çıkıyor. Fizik yasalarına dayanan bir takım öngörülerde bulunuyoruz ve bunları test ediyoruz. Sonuçta doğru çıkıyor ve bunlara dayanan aletler yapıyoruz.

Bilim, bilimsel olmayan yöntemlerden farklı olarak her şeyi açıklamaz. Onu dinler yapar. Din her şeyi açıklar, çünkü her şey tanrıdan gelmiştir zaten. Bir tek tanrıyı açıklayamazlar. Ama diğer her şeyin bir açıklaması vardır; tanrı öyle istemiş falan gibi... Ama bilim öyle değildir ve sadece açıklayabildiğini açıklar. Bildiğimiz şeyleri bildiğini söyler, bilmediklerimizi de bilmediğini söyler. Dolayısıyla şu an da fizik yasalarının nerden çıktığını tam olarak bilmiyoruz. Bu konuda bir takım görüşler var; ilk patlama anından sonraki simetri kırılmasına dayandıranlar var fizik yasalarını. Ama dediğim gibi, tam olarak bilemiyoruz.

FİZİK ÖTESİ VAR MI?

Fiziğin bir “ötesi” var mı acaba, varsa burası neresidir?

Bizim için fiziğin ötesi yani metafizik büyük patlama anı ve öncesidir. Metafiziği burada "fiziğin açıklayamadığı şey" anlamında kullanıyorum. Şu anda büyük patlama anını ve öncesini bilmiyoruz. Ama bundan 400 yıl önce de güneş sisteminin dışını bilmiyorduk. Yani 400 yıl önce metafiziğimizin sınırları güneş sisteminin sınırlarıydı.

Ama gittikçe daha çok şey biliyoruz. İlk patlama anını ve öncesini de bilmiş olacağız. Yine de bilmediğimiz şeyler kalacak.

'EVRENİN TASARLANAMAYACAĞINA DAİR KANITLAR VAR'

Bilim, evrenin tasarlamış olabileceğine dair herhangi bir kanıt ile karşılaştı mı bugüne kadar?

Hayır, tam tersine tasarlanamayacağına dair kanıtlarımız var. Şu an kuantum fiziği bize evrenin tasarlanamayacağını söylüyor. Çünkü biliyoruz ki çok küçük bir noktadan çıkıyor evren. Büyük patlama anının -tam olarak da ne olduğunu bilmesek de- çok küçük bir nokta olduğunu biliyoruz. Kuantum fiziği bize, bu o kadar küçüklükte kesin tasarımlar yapılamayacağını söyler. Yani, tanrı da olsanız tasarlayamazsınız.

Bilimdeki son büyük gelişmeyle gelelim isterseniz. Karadeliğin fotoğrafının çekilmesi bizim için neden bu kadar önemli?

Birkaç açıdan çok önemlidir. Bu gözlemsel bir test, elimizdeki kuramların testi gibi düşünün bunu. Şu anda fiziğin çözmekte zorlandığı bazı problemler var. Bunların en başında kuantum kütleçekim geliyor. Yani bir kuantum kuramı var 1900’den beri gelişen, bir de genel görelilik fiziği var, Einstein’ın 1915’te geliştirdiği. Kuantum fiziğine göre uzay-zaman, arkada bir tiyatro sahnesi gibidir. Parçacıklar bu uzay-zamanda birbirleriyle etkileşime girerler. Yani bozon dediğimiz kuvvet taşıyan parçacıklar, kuvvet değiş tokuşuyla etkileşirler. Ancak genel görelilik çok farklı bir fiziktir. Genel göreliliğe göre madde uzay-zamanı biçimlendirir. Yani uzay zamanın geometrisini madde belirler. Maddeden bağımsız bir uzay-zaman yoktur. Böyle olunca da uzay-zaman bir tiyatro sahnesi olmaktan çıkıyor.

Bu iki fizik bu noktada uyuşmuyor ama uyuşması gerekiyor. Çünkü mesela karadeliklerde uzay-zaman çok bükülüyor ve çok küçük bir noktaya sıkışıyor. Ve o noktada kuantum fiziği devreye giriyor. Yani çok çok küçük boyutlarda uzay-zamanı tarif edemiyoruz. Bizim büyük patlamanın başlangıcını anlamamız için kuantum fiziğiyle genel göreliliğin birleştirilmesine ihtiyacımız var. Büyük Patlama Kuramı genel göreliliğin bir sonucudur, karadelikler de öyle. Ama çok küçük boyutlar da kuantum fiziği devreye giriyor, yani büyük patlamanın ilk anında. Dolayısıyla genel görelilik ile kuantum fiziğinin birleştirilmesi çok hayati bir meseledir. Birçok probleme bununla cevap bulabiliriz.

Bu iki fiziğin birleştirilmesine Her Şeyin Teorisi diyoruz. Karadeliği daha iyi anlamamız, kuantum kütle çekim kuramlarını da test etmemize yarıyor. Kara deliklerden ne kadar çok bilgi alabilirsek, kuantum kütle çekim kuramlarına o kadar veri sağlayabiliriz.

Karadeliğin fotoğrafı Einstein’ı bir kez daha doğruladı. Ama farz edelim ki doğrulamasaydı, kuramda bir eksiklik olduğu anlaşılsaydı, bu başka kuramlara kapı açacaktı bu kez de.

KUANTUMA DAİR... 

Kuantum demişken, gerçi insanı bu kelimeyi telaffuz etmeye utanır hale getirdiler de fizik biliminin, şu sıralar son derece popüler olan yaşam koçluğu falan gibi işlerde gayri-bilimsel bir şekilde kullanılma meselesi var. Bir şeyler söylemek ister misiniz bununla ilgili?

Kuantum fiziğinin istismar edilmesidir tüm bunlar. Bizi oluşturan atomlar mikro dünyadalar. Atomlar tek başlarına bırakılırsa burada çok farklı davranabiliyorlar. Mesela bir başına bir parçacık, biz gözlemlemediğimiz zaman, etkileşime girmediği zaman, evrenin herhangi bir yerinde olabiliyor. Bir elektron etkileşime girmediği zaman hem burada hem aynı anda Ankara’da olabiliyor mesela. Etkileşime girdiği zaman ise bir noktaya çöküyor. Biz de böyle davranan parçacık ve atomlardan oluşuyoruz. Ama atom ya da parçacıklar gibi davranmıyoruz tabi. Biz makro dünyada yaşıyoruz, burada işler çok daha farklıdır. Kuantum fiziğinin bu gizemli yanı istismara çok açık. Kimileri bu gizemi en fantastik kurgularına dayanak olarak kullanıyor: evrene mesaj gönderme vs gibi.